Perihan Mağden, çamuru bu sefer yargıya sıçrattı:
Savcılar adaletten yana değil!
Sen kalkıp daha ilk cümleden “yaratık” diyeceksin... Sonra faşist diye dizdireceksin...
Niye? Birinin yazdığı, diğerinin de söylediği şarkının içinde “Fatihalar, Yasin’ler bitmez Karadeniz’de“ cümlesi geçiyor diye!
Fatiha’ya mı düşmansın? Yasin’e mi?
Sen ölmüşlerimizin arkasından okuduğumuz duayı, bir cinayetten ötesine bağlayamıyorsan... Bu insanlardan değil, doktorlardan medet ara!
Çocuğuna Ogün, adı veren her anne-baba potansiyel azmettirici olarak, doğumhaneden direk nezarethaneye mi atılsın?
O zaman, istediğin kadar demokrat olur mu Türkiye?
Perihan Mağden ”Büyük Faşist Ozanbeyin Ozan Arif yazıyor, İsmail Türüt okuyor. Parçanın adı: ’Plan Yapmayın Plan’- içinde Ogün’ler, Yasin’ler geçiyor. Sözleri yazan Ozan Arif Faşisti “Sözlerimin arkasındayım” diyor. “ yazdı. İsmail Türüt ve Ozan Arif de, Mağden hakkında hakaret davası açtı.
Vay efendim nasıl dava açılırmış, nasıl mahkumiyet istenirmiş! Sanırsın müebbet; 6 ay hapis istendi. Millet 18 aydır, neden bilmeden F Tipinden, F Tipine helak oldu!
Taraf’a verdiği röportaj da tam sayfa söylenmiş, de söylenmiş...
Diyor ki, ”İsmail Türüt ve Ozan Arif üç mahkeme açtılar benim için. Türk savcıları öyle insanlardan talep gelince takır takır büyük bir zevkle soruşturma açıyorlar. Gerçekten taraftar bizim savcılarımız. Adaletten yana değil. Kendi politik görüşlerinden yanalar. Geçen ifade verdim, üç tane mahkumiyet istedi bana değerli Türk savcısı. “
Radikal yazarlarını da yeterince demokrat bulmayan Perihan Mağden dokunulmazlık mı
istiyor?
Atış serbest olsun istiyor
Hakaret, iftira, düzeysizlik, üslupsuzluk, küfür ’hak’ olsun, ama bunlara muhatap olan insanların ’savunma’ hakkı olmasın mı?
Ne güzel İstanbul yahu!
Köşenden atış serbest!
Sen rahatlamak için gazını çıkaracaksın, ateşini düşüreceksin, iğrin akıtacaksın, safran kusacaksın... Millet de yarabbi şükür yapacak öyle mi?
Öyle bir parantez açmış ki Mağden, cevabı bu Mübarek bayram günü verilesi değil!
Diyor ki, ”Bu hukuki ortam Ergenekon Davası’nı da yaratıyor. İyi hakim ve savcılarımız da var. Hem az oranda, hem de bir piyango. “
Yani Mağden’e dava açan savcı ’tüü, ka-ka’, mesela Orgeneral Hurşit Tolon’a dava açan ‘adalet için piyango’!
Satırlarından çifte standart, bencillik, tarafgirlik, tahammülsüzlük akan bu röportajı yapan Taraf’a teşekkürü borç bilirim, Mağden hakkında yanılmadığımızı bir kere daha gösterdiği için!
++++++
Ordu neyi korur?
Doğup büyüdüğüm şehrin girişi de çıkışı da mezarlıktır... Gelirken şehit kabirlerinin başında dua eden anneler, babalar, evlatlar gördüm...
Bir haftadır hangi internet sitesini açsam, sayfama konu olmasından ve bir kere daha adını anmaktan rahatsızlık duyduğum Perihan Mağden’in, Fatih Altaylı’ya nasıl ağzının payını verdiği anlatılıyor. Neden veriliyor bu ağız payı? Altaylı’nın haberturk.com sitesinde Gülay Göktürk’e yazdığı şu satırlardan: “Türk Ordusuna saldıran hanımefendiye tek bir soru sormak isterdim.’Hanımefendi o ordu aslında neyi koruyor biliyor musunuz?’
Ne yanıt vereceğini bilmiyorum. Büyük ihtimalle demokrasiden, ordunun siysete müdahalesinden, Güneydoğu’dan falan söz ederdi.
Bense ona çok kısa bir yanıt verirdim. ‘Hanımefendi belki farkındasınız, belki değilsiniz ama o ordu sizin bacak aranızı da koruyor’
Biraz sert olurdu belki ama bence öyle.
Ordular, ülkelerin sadece sınırlarını, topraklarını, bütünlüğünü korumaz. Ülkenin namusunu, iffetini korur.
Yüzyıllardır belki bin yıllardır savaşların nasıl sonuçlandığını bilirsiniz değil mi!
Savaşların sonunda hep trajik tecavüz hikayeleri yok mudur?
Bu bin yıl önce de böyleydi, Avrupa’nın göbeğindeki bir kaç yıl önce de böyle.
Galip tarafın, muzaffer askerleri, savaşın sonunda en acı intikamı ne yazık ki, hep böyle almışlardır.
Galip taraf, mağlup tarafa en büyük acıyı hep böyle tattırmış, mağlubun son kalan kalesi namusunu da ele geçirmek savaşın son darbesi olmuştur.
Türk ordusuna sallayan hanımefendi bilmelidir ki, Türk ordusu Türkiye’nin sınırlarını korur.
O sınır ne yazık ki, kadınlarımızın bacak arasına kadar uzanır.”
Irak’ta Ebu Garip cezaevindeki Nur adlı Irak’lı kadının mektubunu ne çabuk unuttular. Ne diyordu Nur: “Karnımızda İngilizlerin piçlerini taşıyoruz!..”
Mağden’in bu konuda sergilediği geniş tavrın, Altaylı’nın sözlerinden daha çirkin olduğunu düşünüyorum.
Haksız mıyım?
Dediğim gibi gelirken oğlunun kabrinin başında dua eden şehit anaları gördüm...
Perihan Mağden’ler Gülay Göktürk’ler Ebu Garip cezaevinden değil de, sıcak ve rahat evlerinden, laptoplarının başından yazabilsinler diye can veren, Türk Ordusu’nun kahraman askerlerinin ruhuna “Fatiha’lar ve Yasin’ler” okuyorlardı muhtemelen...
Allah kabul etsin!
++++++
GÜNÜN SORUSU
Ne demişti Başbakan?
AKP yüzde 84 oranında kullanılan
oyun yüzde 47’sini aldı. Yüzde 100 üzerinden
bu hesabı yapacak olursanız aldığı
oy yüzde 55.4’tür. Matematiği bu olan, 100 üzerinden hesap yapıp yüzde 115’i bulan birini başbakan olarak kabul ediyorsanız, aniden ortaya çıkan 6 milyona niye itiraz ediyorsunuz? Aynı başbakan içerde
5 bin, dışarıda 500 dedikten bir gün sonra,
dışarda bin 500, içerde
3 bin 500 demedi mi?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Dünden bugüne...
Dün: Göğsümüz tunç siperiydi..
Bugün: Göğüslerimiz artık silikonlu.
Dün: Demir ağlarla örmüştük ana yurdu.
Bugün: Çetelerle başına çorap ördük.
Dün: Canımızı vermiştik bu vatan için.
Bugün: Naylon fatura verir olduk vatanı soymak için.
Dün: Elimizde üretkenliğin nasırı vardı.
Bugün: Elimizde tembelliğin cep telefonu.
Dün: İstikbal göklerdeydi.
Bugun: İstikbal gökkafeslerde.
Dün: Yüreğimiz coşkulu, gönlümüz zengindi.
Bugün: Yüreğimiz organ tacirinde.
Dün: Çıkmıştık açık alınla 10 yılda her savaştan..
Bugün: Çetelerle savaşmayı bile beceremiyoruz.
Dün: Her şeyi onurumuza bırakmıştık.
Bugün: Her şeyi oluruna bıraktık.
Dün: 10. yıl marşımız vardı.
Bugün: Hâlâ 10. yıl marşımız var ama kaybımız 70 yıl!
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Geç uyandınız beyler!
Balık kavağa çıktı
Hürriyet’in manşet sıkıntısı Doğan Grubu’nun diğer gazetelerine de mi sıçrıyor?
Dünkü Vatan’ın manşeti “Neden Erdoğan’ı eleştiriyoruz?” sorusuydu.
Soruyu soran da, cevaplayan da Amberin Zaman!
Herhalde, liberal yazarlarla Erdoğan arasındaki uzlaşamama yeni boyuta taşındı diye düşündüm. İlgiyle okumaya başladım. Yanılmışım. Neredeyse 10 gün önce, The Economist’te çıkan Erdoğan analizi üzerine Ahmet Hakan’ın “bu taşın altından Amberin Zaman çıkar” iddiasıymış mesele. Zaman’ın birkaç gün önce Taraf’taki köşesinde Hakan’a verdiği cevabı manşet yapmışlar.
Haftada bir yazan veya gündem yoğunluğundan sırayı ancak getiren bir köşe yazarı yapsa anlarım, çok normal, isterse yüz elli sene önceki meseleyi yorumlasın...
Ama Türkiye’nin en büyük medya grubuna dahil gazetelerin birinci sayfalarında yaşattıkları hayalkırıklığını anlamam mümkün değil...
Hürriyet hanidir, gündemi saklamak için ne gerekiyrosa yapıyor.. Manşette töre hikayeleri, aile dramları, üçüncü sayfalık polisiyeler okumaktan gına geldi...
Anlaşılan o ki, manşete çıkaracak haber bulamama sancısı Vatan’a da sirayet etmeye başlamış.
O Vatan ki, ’Deniz Feneri’ konusundaki etkin gazeteciliği ile gündem belirleyen haberlerdeki imzası kurumadı.
Bayatlamış bir haberi, hem de tek satırını yenilemeden manşete taşımak da ne oluyor?
Bayram rehaveti deyip, gazetecilik adına umutlarımızı koruyalım mı, yoksa artık Vatan’da gündem dışı mı olacak?
++++++
Mini yorum
Bayram talimatnamesi...
Araba kullananlar; aşırı hız yapmayın, uykusuz veya alkollü halde direksiyon başına geçmeyin...
Yolcular; şoförü uyanık tutmak için konuşun ama bunaltan, daraltan köpürten konular açmayın, dikkat dağıtmayın... Ve herkes emniyet kemerini taksın.
Çocuklar; play statition oynamaya ara verip şeker, mendil, para, gofret toplamaya çıkarsanız, tanımadığınız insanların ‘gel sana şeker vereceğim’ çağrılarına uymayın...
Kurbanlıkları kaçanlar; boğaya karşı hamle yaparken matador olmadığınızı hatırlayın...
Kurban kesecekler, profesyonel kasap değilseniz ya satıra bıçağa sarılmayın...
Ki, bayramınız sağlık, mutluluk, huzur içinde geçebilsin... Bayramınız kutlu olsun!
* Selcan TAŞÇI