Patrikhane dışarı!

Hey gidi günler hey

Bugün Ruhban Okulu’nu açmanın yollarını arayan AKP Hükümeti’nin sözcüsü Cemil Çiçek 1970’te Fener Rum Patrikhanesi’ni “ihanet odağı” ilan etmiş


AKP’li zevatın geçmişte tam aksi tutumda oldukları ile ilgili Yeniçağ gazetesinde onlarca anekdot yayınlandı. İlginç bir anekdot da ben aktarmak istiyorum. Anekdot Turhan Feyizoğlu’nun Fırtınalı Yıllarda Ülkücü Hareket isimli kitabından alınmıştır.
26.05.1970 Salı günü İstanbul’un Fethinin 517. yıldönümü sebebiyle düzenlenen fetih haftası etkinliklerinden birisi de Fener Patrikhanesi’nin orta kapısı önünde yapılan gösterilerdi. Gençlik örgütleri ellerinde “Patrikhane yurtdışına”, “Ajan Yuvası patrikhane” gibi pankartlarla sloganlar atarak gösteri yapıyor ve birçok gençlik lideri patrikhane aleyhine konuşmalar yapıyor. Konuşmacılardan bir tanesi de Yeniden Milli Mücadele Derneği’ni temsilen Cemil Çiçek. Özetle şunları söylüyor: “İhanetleri artık herkes tarafından bilinen ve millet hayatına karşı giriştiği komplolar katmerleşen patrikhanenin zulmü millet üzerinden kaldırılmalıdır. Milleti korumakla mesul makamlardan bütün ihanet şebekelerini imha etmelerini bekliyoruz ve millet namına Patrikhane yurt dışına diyoruz.” Allah Çiçek’e yıllar sonra milleti korumakla mesul makam nasip etti. Patrikhane de emperyalist ülkelerden aldığı desteklerle ihanetlerini kat be kat artırdı. Yeniden Milli Mücadele’ci Cemil Çiçek’in1970 yılındaki talebini yerine getirmek AKP hükümetinin güçlü ismi ve mesul makam sahibi Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e düşmez mi?
* Lütfi Öztürk


++++++


Yanıtlayabilir misiniz?
Congar;
‘Sorgulanmak’ degil ‘sorgulamak’ ekilmistir ‘master’larınızca DNA’nıza sizin. Bunu cok iyi biliriz biz. Yine de merak ettim bu soruları yanıtlayıp yanıtlamayacağınızı....
* Sefer Tan


++++++


Obama’nın Sorusu!...
Her şey Amerikan başkanı Obama’nın ülkemizi ziyareti sırasında mecliste grubu bulunan partilerin liderleriyle de aynı anda görüşmek istemesiyle başladı.
Bizim liderlerden birinin “baş başa olmazsa ben görüşmeyeceğim” diye itiraz etmesi ve diğer bir liderin de ona destek vermesi işi neredeyse diplomatik bir skandala çevirdi.
Neyse ki bu itirazlar üzerine iki ülke yetkililerince hemen harekete geçildi ve “beşer dakikalık uzuuun görüşmeler!” planlandı da durum tatlıya bağlandı...
Bu beş dakikalık uzuuun! görüşmelerde basına yansıyanın dışında, hangi konularda neler konuşulduğunu kestirmek güç doğrusu.
Takdir edersiniz ki beş dakikalık uzuuun! bir görüşmede ele alınan konuları küçük bir makaleyle ele alarak irdelemek doğru olmaz.
Doğru olmasına doğru olmaz da, bu görüşmelerden bir tanesi var ki orada konuşulan bir konuya değinmeden de geçmek olmaz.
Çünkü son günlerde bu konuşmanın etkisinin hâlâ geçmediğine şahit oluyoruz.
Hangi görüşme mi dediniz?
Hangisi olduğunu başta söylersem yazının sürprizi kaçar.
Az biraz sabredin, ilerleyen satırlarda benim söylememe gerek kalmadan siz zaten hangisi olduğunu anlayacaksınız.
Bu arada, ’hepi topu beş dakikalık bir görüşmede ki onun da yarısı karşılama uğurlama ne konuşulacak ki etkisi ne olsun’diyerek, sakın olayı küçümsemeyin!
Evet, görüşme küçük ama görüşmeye katılanlar büyük!
Biri Amerikanın kırk dördüncü ve ilk zenci başkanı.
Diğeri ise kırk yıllık MHP’nin...
Hay aksi.
Gördünüz mü?
Ağzımdan kaçırdım.
Güya bu ismi daha sonraki satırlarda açıklayacaktım.
Neyse artık, yapacak bir şey yok.
Partinin ismini zikrettikten sonra kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır...
Öyleyse; bu gün bile birilerinin! zihinlerini meşgul eden, başkan Obama’nın genel başkan Bahçeli’yle görüşmesinde sorduğu o meşhur soruyu bir kez daha hatırlamakta fayda var.
“Kaç yıldır partinin başındasınız Sayın Bahçeli?”
Eee beş dakikalık uzuuun! bir görüşmede Dünya ve Türkiye meselelerinin konuşulması mümkün olamayacağına göre, başka ne konuşulabilir ki.
Üstüne üstlük, bu görüşmeden iki gün sonra Koray Aydın’ın partinin tüzüğüne atıfta bulunarak Devlet Bahçeli’nin bir daha aday olamayacağını hatırlatması, her olayda bir gizem arayan bizim genel başkanın ve genel merkez yöneticilerinin uykularını fena halde kaçırdı...
Böylesine önemli bir olay! karşısında kayıtsız kalınacak değil elbet.
Genel merkezin hafiyeleri derhal harekete geçerek, istihbarat tarihine geçecek bir hızla bu malum “soru” nun ardındaki sır perdesini araladılar! ve elde ettikleri bilgileri de hemen kamuoyu ile paylaştılar.
“ABD Başkanı Obama’nın, MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye kaç yıldır siyaset yaptığını ve kaç yıldır Genel Başkan olduğunu sormasından sonra, Koray Aydın’ın da MHP Liderinin Genel Başkanlık kronolojisini çıkarması ilginç bir tesadüf değil mi?”
* * *
Sakın ‘şaka mı bunlar?’ diye sormayın.
Aslına bakarsanız ben de ilk duyduğumda şaka zannetmiştim.
Ancak bütün bunlar maalesef gerçek.
Ve maalesef bütün bu yaklaşımlar, kırk yıllık MHP’nin bu günkü genel başkanına ve genel merkez yöneticilerine ait.
Böyle bir genel başkan ve böyle bir yönetim Ülkücülerin kaderi olmasa gerek.
Şimdi düşünüyorum da, Obama iyi ki böyle bir soru sormuş.
Eğer öyle değil de soruyu: ‘Genel başkanlığı ne zaman bırakıyorsunuz Sayın Bahçeli?’ diye sorsaydı ne olurdu acaba?
Devlet Bahçeli’yi tanıyan biri olarak, bunu düşünmek bile istemiyorum!...
* İsmail Hakkı Aydın

++++++


Eczacılar ilaç takip sistemine tepkili:

Yabancılardan habersiz bir kutu asprin satılamayacak
1 Temmuz 2009 itibarıyle yürürlüğe giren İlaç Takip Sistemi (İTS) ile medeni her ülkede titizlikle korunan hasta hakları yok oluyor. Gizlilik ilkesi ihlal ediliyor.
Dünya üzerinde hiçbir ülkede uygulanmayan bu sistem, tıpkı genetiği ile oynanan ürünlerin ülkemize rahatça sokulabilmesini sağlayacak tasarının herkesten habersiz meclisten geçmesi gibi, İTS için de hem eczacılar hiçe sayılmış, hem de devlet açısından oldukça maliyetli olacak bu işin finansörlüğü yabancı ilaç firmalarına verilmiştir.
Hükümet açısından mali külfet sayılan bir işin, yabancı finansörler tarafından çıkarsız yapılmasının mümkün olmayacağını bugün beş yaşındaki çocuk bilir.
Türk Milleti yabancılaşmış ilaç firmalarının denekleri haline gelmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğundaki bilgisayar sistemi şimdi bile hemen her gün kesilirken, eczacıların tam altı sisteme birden giriş yapması gerektiğinde varın siz düşünün.
Ayrıca bu iş için gerekli teknik donanım ve yazılımı satarak kar edecek olanlar kimler?
24 bin eczanenin stoğundaki, bedeli katrilyonlarla ifade edilen ilaçların 1 yıl içinde tüketilmesi isteniyor. Elimizde kalan ilaçlar çöpe mi gidecek?
İlaç mümessillerinin tamamının ve binlerce depo çalışanın işsiz kalmasına da neden olacak İTS ile ülkenin en güçlü mali yapıya sahip sivil toplum kuruluşlarından Türk Eczacılar Birliği üzerinde de hakimiyet kurulmak isteniyor.
Uluslararası ilaç sermayesi dünyanın en büyük pazarlarından olan Türkiye ilaç pazarını dilediği gibi yönetmek istiyor. Onların haberi olmadan bir kutu aspirin bile satılamayacak.
* Dilek Tekeli Kılıç / Eczacı


++++++

Afiyet olsun
Takıldık “Kağıt mı, bez mi?” sorularına, “Darbe yapılır mı yapılmaz mı?”ya. Bir ülke düşünün yönetenler sürekli sorun pompalıyor, geriyor, yetersizliklerini de bağırıp / çağırıp / hakaret ederek kapatmaya çalışıyorlar. Ortalama 3.5-4 yıllık eğitim ortalamasına sahip insanlarımız da yiyor. Afiyet olsun.
* Nihal Tabak


++++++

Kitap akını
24 nisan da gazetede yayınlanmıştı yazımız. Bu sayede bu gazeteleri okuyan ve kitap isteğimizi gören duyarlı insanlarımız sayesinde bize gelen kitap sayısında artış oldu...
Bizim kütüphane için yola çıkmıştım ama şu an bizim okulun haricinde 9 tane köy okulunun daha kütüphanesi, kitaplıkları kuruldu. Çok zor oldu ama çok da güzel oldu.
* Ali Özdemir / Iğdır


++++++

Demokrasiyi savunma hakkı olmayanlar var
Maddi konularda dürüst, açık, ahlaklı olmayıp; şaibeli olan ve hesap vermekten kaçanların, kişileri kurtarmak için özel yasa çıkaranların, yedi sene gibi kısa bir zamanda kaçak yapılmış iki katlı kargir evden, yüzme havuzlu beş adet süperlüks villalara sahip olanların, parasızlıktan bursla okuttuğu oğluna bir yılda gemi filosu kuranların,diğer oğlunun başında bulunduğu şirketler gurubuna devlet bankalarından 750 milyon dolar kredi verdirenlerin demokrasiyi savunma hakları yoktur.
Demokrasi bir ahlak ve açıklık rejimidir. Demokrasi suçların üzerini örtmek için kullanılan bir örtü değildir.
Komşumuz Irak’ta onbinlerce Müslüman kadının ırzına geçilirken,onbinlerce çocuk öldürülürken,birbuçuk milyon insan yurdundan sürülürken sesini çıkarmayanların, CIA’nın kucağında oturanların ve onların siyasette,ülke yönetiminde olan müritlerinin demokrasiyi savunma hakları yoktur.
Türk ordusundan nefret edenlerin, Genelkurmay denince akıllarına sadece Pentagon gelenlerin, İran’da rafineri kuranların, Kerkük’teki aziz Türkmen varlığını eşkıya bozuntusu Barzaniye peşkeş çekenlerin, kaynağı belirsiz parayla gazete çıkarıp TSK’ya saldıranların Demokrasiyi savunmaya hakları yoktur.
Tüm bunları yapanların,yardımcı olanların, işbirlikçilerinin, hırsızlık paralarının yurt içinde ve yurt dışında bekçiliğini yapanların savunacakları ’bir’hakları vardır. O da altını oymaya çalıştıkları demokratik rejimin onlara tanıdığı kendilerini savunma hakkıdır.
* Rifat Serdaroğlu Sağlık ve Devlet eski Bakanı


++++++


Yorulmasın
Turgut Özakman’ın “Cumhuriyet” kitabını beklerken ki kendisi “Günde 12 saat çalışıyorum , eylül-ekim gibi çıkar” dedi, sanırım o zamana kadar Cumhuriyet falan kalmayacak. Bu durumda sevgili büyüğümüze haber vermek lazım kendini boşuna yormasın...
* Emrah Saygon


++++++

GÜNÜN SORUSU
Daha gecen hafta hakim Necdet Ede ,üzerimde kurumsal “baskı var ” diye Ergenekon davalarından çekilmedi mi ?
Bu durumda sivil yargının bağımsızlığından söz edebilirmiyiz ?
* Nermin Irmak / Almanya


++++++


MİNİ YORUM
Arşiv taraması

Bir konu için gazete arşivlerini taramam gerekti. Bugün gazetelerin en “pahalı” yazarları, televizyonların en kıdemli yorumcuları, sadece yedi yıl önce nasıl başka şeyler savunuyorlarmış görseniz, bu derece yüzü kızarmadan dönebilen insanlara hayretler edersiniz. Bugün sızma belgelere sarılanların o gün nasıl özel hayatın gizliliği diye yırtındığını görmek bile yeter artar. Çabuk unutuyoruz. Arada eski defterleri karıştırmakta yarar var.

Yazarın Diğer Yazıları