Patnos'dan bir aşk öyküsü… Ve aşka düşen cep telefonu…

Ağrı'nın Patnos ilçesinde bir zamanlar "Koca" lakaplı bir Ağa ve bu ağanın Hacer adında güzel mi güzel bir kızı varmış.

Hacer öyle bir güzel ki, her delikanlının gönlü onda; O'nun gönlü ise çobanları Sirbent' te.

Sirbent ile Hacer'in gizli sevdası açığa çıkar günün birinde, dillere düşer. Koca Ağa'nın da kulağına gider. Ağa kovar Sirbent'i. Sirbent'e dağlar mesken olur. Hacer'e çoban arkadaşları ile yollar haberleri.

O yörede Kara Ağa namında bir ağa daha varmış. Yaşı kırka gelmiş, geleneğe göre ikinci kez evlenmeliymiş. Hacer'in güzelliğini de duymuş, daha durur mu? Varmış Koca Ağa'nın konağına, istemiş kızı.

Babası alıp başlığı, vermiş Hacer'i, Kara Ağa'ya. Haber kıza, ondan da Sirbent'e ulaşmış. Sirbent deliye dönmüş. Almış tüfeğini eline, çıkagelmiş eski ağasının kapısına. Köpekler tanırmış bu eski çobanı. Sessiz-sedasız girmiş Hacer'in odasına.

El ele verip Sirbent ile Hacer kaçarlar, gecenin karanlığında ulaşırlar yakınlardaki Süphan Dağı'na.

İki âşık Süphan'ın sarp kayalıklarında mutlu günlerini yaşarken, bir gün, üç geyik sekerek gelip yakınlarında durur. Geyiklerden ikisi erkek, birisi dişidir. Erkek geyiklerden biri yaşlı, öteki genç görünümünde… Yaşlı geyik daha iri ve güçlü olduğu için, genç geyiği yaklaştırmazmış dişi geyiğe. Sirbent yaşlı geyiği öldürmeye karar verir.

-Vuracağım onu. O da Kara Ağa'dır sanki...

Sirbent çeker tetiği, vurur yaşlı geyiği. Geyik çırpınır, bir boynuz darbesiyle Sirbent'i kayalıklardan aşağı, uçuruma yuvarlar. Sirbent sırt üstü düşer. Bir ağaç dalı sırtını delip göğsünden çıkar. Sevgilisinin kanlar içinde cansız yatışına dayanamaz Hacer, kendini atıverir. Bir ağaç dalı da onun göğsünden girip sırtından çıkar.

Kara Ağa iz süre süre bulur mağarayı. Varır uçurum kenarına. Bir haftalık sözlüsü ile onu kaçıran âşığının yan yana yatışlarını uzun uzun seyreder. Nişan alır Sirbent'e ateş edeceği sırada gözleri kararır, yuvarlanır, uçurumun kayalarına çarpa çarpa Hacer ile Sirbent'in arasına düşer.

Kara Ağa'nın adamları, Süphan Dağı'nın vadisinde üç mezar kazarlar. Sirbent ile Hacer'in arasına Kara Ağa'yı gömerler...

Derler ki; o günden beri, her yılın Mayıs ayında, Hacer'in mezarında bir kırmızı gül, Sirbent'in mezarında ise beyaz bir gül açar. Güller eğilip birbirlerine kavuşacakları sırada Kara Ağa'nın mezarında bir kara diken yükselip girer aralarına.

Ve yine derler ki, mayıs ayı gelince görülmeyen bir kuş öter "Sirbent uçurumu"nda. Can kulağı ile dinleyenler, yüreği aşkla dolu olanlar, anlarlar o kuşun dilini:

"Siz siz olun, değmeyin sevenlere; iki taş arasına girin, iki gönül arasına girmeyin".

Cep telefonu da aşka düşmüş onun gibi…

Diyarbakırlı olduğunu konuşmalarından öğrendim... Şive de bozuk... Genç bir Kürt yurttaş... İzmit'te dolmuşa biniyor, önüme oturuyor, yüksek sesle ve hiç durmadan konuşuyor ve ardı ardına bir yerleri arıyor... Aradıkları hep akraba "Halam oğli, dayım oğli..."

Telefonu da ikide bir kesiliyor, bir yerlere basıp yeniden arıyor...

Karşıdaki sordu ki izah ediyor:

-Akillidir akilli... Akilli telefondur... Akillidir ama ole vallahin, o da benim gibi aşka düşmüştür...

Ülkemden bir insan manzarası... Yukarıya aldığım Patnos'daki aşk öyküsünden buralara gelmişiz.

Yazarın Diğer Yazıları