Partizan devlet hayatımızı kararttı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve ayrıca 7 CHP'li milletvekili için hazırlanan fezleke komisyona gönderildi.
AKP'nin muhalefetin bu kadar üstüne gitmesi, dünyada demokrasi ve hukuk alanında Türkiye'ye eksi yazıyor. Bu eksiler de dış politikadan ekonomiye her alana yansıyor.
AKP 19 yıldır iktidarda ve her alanda ülkeyi çıkmaza soktu. İktidarda kalabilmek için devleti de facto parti devleti yaptı.
1946 yılına kadar CHP tek partiydi ve parti tek parti devleti idi. Ancak o zaman hedef çok partili sisteme geçmekti. Bunu da gerçekleştirdi.
1950 sonrası Demokrat Parti de giderek devleti parti devleti yapmıştı.
Demokrat Parti döneminde, valiler ve kaymakamlar parti organı gibi çalıştılar. Bugün de valiler ve kaymakamlar, AKP'li il ve ilçe başkanları ile birlikte ve her seçimde iktidara çalışıyorlar.
Demokrat Parti önce üniversite öğretim üyelerine siyaset yapma yasağı getirdi. 30 Kasım 1958'de, DP hükümeti Adalet Bakanı Esat Budakoğlu, ilk sekiz yıllık hükümet dönemi içerisinde 811 gazeteciye toplam 57 yıl hapis cezası verilmiş olduğunu açıkladı.
Ana Muhalefet partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, Genel Sekreter Kasım Gülek ve çeşitli görevlerdeki parti mensuplarına taciz organizasyonları ve komplolar kuruldu. 1957 yılında CMP Genel Başkanı ve Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı tutuklandı. Devlet bu siyasileri koruyamadı veya korumadı, çünkü devlet de parti devleti olmuştu.
12 Nisan 1960 tarihinde Demokrat Parti Türkiye Büyük Millet Meclis grubu yayınladığı bir bildiri ile CHP'yi "silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla" bir kısım basını da bunu yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemekle suçladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir Tahkikat (Soruşturma) Komisyonu kurdu. Bugün de AKP, CHP'yi terörle iş birliği yapmakla suçluyor. Meclis'e fezleke geliyor.
Demokrat Parti, ocak-bucak teşkilatları kurarak, Vatan Cephesi oluşturarak, devleti parti devleti yaparak, toplumda kamplaşma yaratmıştı. Bundan dolayı da, karşı cepheden korkuyor ve iktidarı bırakmak istemiyordu. Aslında toplumu kamplaştıran her iktidar aynı nedenle kaybetmekten korkar.
Toplumu aşırı kamplaştırmak hayatın olağan akışına aykırıdır. Toplumda huzursuzluk yaratır. Bu yönden bakınca, 27 Mayıs darbesi yanlıştı. Eğer darbe olmasaydı, zaten Demokrat Parti bu durumu sürdüremezdi ve seçimi kaybedecekti.
Türkiye'de bugün en belirgin sorun, AKP'li olanların devlette işi olması, olmayanların işinin olmamasıdır. Dünkü gazetelerde, THY Yönetim Kurulu Başkanı'nın devlete ait 14 yerde koltuğu olduğu yazıyordu. İşi olmayan partizanlara da devlet kamu bankaları aracılığı ile para dağıtıyor.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde dekanlık yaptığım yıllarda yönetim kurullarında her görüşten öğretim üyesi olmasına ve bunların demokratik yolla seçilmesine özen gösterdim. AKP iktidarından sonra üniversiteler tamamıyla parti militanlarına teslim edildi.
Bürokraside, önce özel kalemlere veya Diyanet İşleri'ne atamaları yapılanları ve oradan sınavsız devlet memuru olanları biliyoruz. Hatta bakanlar değişince hepsi iktidara yakın olduğu halde memurlar da değişiyor.
Yalnızca devlet değil, borsalar ve odalar da partizanlaştı. Söz gelimi İstanbul Ticaret Odası'nın, İstanbul'da faaliyet gösteren, farklı düşünce ve siyasi görüşte 350.000 kayıtlı üyesi vardır. AKP, iktidar olduktan sonra bu kuruma da el attı. İTO, artık partinin bir organı gibi çalışıyor. Örnek olarak eskiden beri çalışan yetkililer odadan çıkarıldı. Bir kısmı idare mahkemesi kararı ile döndü. Bugün modern bir hanımın bu kurumda özellikle son yıllarda çalışma şansı kalmadı. Siyasi iktidar değişirse gelenler, İTO gibi yarı kamusal bir kurumu partizanlaştıranlardan hesap sormayacaklar mı? Sormayan iktidarlar da aynı yanlışı yapmış olurlar.
Özetle devlet ve kurumlar, kurumsal yapılarını kaybetti, AKP devleti ve kurumları haline geldi.
AKP, bu kamplaşmadan besleniyor. Bunun içindir ki, demokrasiyi oy çoğunluğu olarak görüyor. Bu çoğunluğu devam ettirmek için de devleti partizanlaştırdı. Ama bu durum sürdürülemez, çünkü hayatın akışına aykırıdır.