Partiler seçim mesajını iyi okumalı
Seçim sonuçları ve koalisyon konusunda en net olarak iş adamları ve piyasa konuşuyor. Koalisyon yerine yeni bir seçimin getireceği riskleri herkes iyi biliyor.
Meclisteki dört parti de halkın verdiği seçim mesajını iyi anlayamamış görünüyor.
Genel anlamda seçmen, AKP’yi frenlemek istedi. Aslında bütün dünya böyle bir eğilim içindedir. Bu seçimde dünya, Türkiye ile daha yakından ilgilendi. Bunun nedenleri, Türkiye’nin Orta Doğu’daki tutarsız politikası, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, başta İsrail olmak üzere ikide bir diğer ülkeleri diplomatik olmayan bir dille tehdit etmesi, Cumhurbaşkanının Anayasal çerçeve dışına çıkması ve tarafsızlığını kaybetmesidir.
Seçmen AKP’yi frenlemek isterken, onun denklem dışı kalmasını da istememiştir. Zira biriken sosyal ve ekonomik sorunları da nasıl getirdi ise aynı şekilde AKP’nin çözmesini de istedi. Ancak çözerken kendisini denetleyen bir koalisyon ortağı da olsun istedi.
Öte yandan, seçmenin 4 partiye de verdiği mesaj şöyle anlaşılmalıdır:
1- AKP’ye, dine dayalı siyaset yapma... Toplumsal değerleri kendi ideolojin doğrultusunda yönlendirme... Dini siyasette kullanma... Başkanlık sisteminde diretme... Yargıya müdahale etme... Dışa bağımlı bir ekonomik modelden vazgeç. Bu nedenle oyunu düşürdüm.
2- CHP’ye, üstü kapalı da olsa mezhepsel temele dayanan bir politika yapma... Ulusal kimliğimize, CHP’nin temel yapı taşı laik ve demokratik Türkiye hedefini koru... Parti üst düzey yönetimin toplumun yapısı ile koordineli olsun... Sayın Kılıçdaroğlu, farklı ortamlarda farklı konuşmasın... Bu nedenle de oyunu düşürdüm.
3- MHP’ye, AKP’ye boş meydan bırakma... AKP’nin dini kullanmasına izin verme... Partinin adındaki Milliyetçiliği dini taassup altına sokma... Çözüm sürecinde daha gerçekçi ol... Bunun için oyunu artırdım.
4- HDP’ye ise seçmen “antidemokratik seçim barajının yıkılması için, AKP’ye ve Cumhurbaşkanına tepki olarak ve AKP’nin oyu düşsün diye, Türkiye partisi olasın diye, çözüm olacaksa Mecliste olsun ve terör ortadan kalsın diye senin oyunu artırdım” dedi.
Bugüne kadar olan tutumlarından anlaşılıyor ki siyasi partiler seçmenin mesajını iyi anlamamış.
Bu mesaj içinde her şeyden önce, “parti çıkarlarını ve kırmızı çizgilerinizi sınırlı tutarak, ülkenin ve toplumun geleceğini ön planda tutun” şeklinde bir seçmen umudu var.
Oysa ki siyasi partiler, koalisyon görüşmesi yapmadan kırmızı çizgilerini açıkladılar.
Halk yeni bir seçim istemiyor. Zira yeni bir seçim ekonomik anlamda dibe vurmak demektir. Türkiye 2012 yılından beri düşük büyüme ve durgunluk yaşıyor. Dünya Bankası tahminlerine göre 2017 yılına kadar da yaşayacak. Yeni bir seçim, yatırımların ertelenmesine, güven kaybına, yabancı sermaye çıkışına, kamu açıklarına neden olacaktır. Kırılganlık artacaktır.
Meclis Başkanı yüzde 60’ı temsil eden muhalefetten olmalıydı...
Yargının bağımsızlığını, demokratik yasaları, halkın yaşam tarzını ancak Meclis garanti altına alabilir. Halkın ve bir kısım AKP’lilerin üstünde durduğu 17- 25 Aralık sorunlarının açıklığa kavuşturulmasında Meclis Başkanı’nın yeri önemlidir. Oysa ki bizzat MHP bunun bilincinde olmadı ve Meclis Başkanlığı’nı AKP’ye kazandırdı.
Bu noktada, bugün için hâlâ tartışılan yanlışlar var. Şu soruları iyi düşünmeliyiz.
* Baykal, Cumhurbaşkanının randevusuna gitmeseydi değişen ne olurdu? Baykal’ın CHP ve MHP’nin meşru görmediği saraya gitmeyerek, Cumhurbaşkanını Dışişleri Konutuna getirmesi, CHP’nin ve MHP’nin tartıştıkları sarayın meşruiyeti açısından önemli bir algı operasyonu değil midir?
* Eğer Baykal aday olmasaydı, Ekmeleddin İhsanoğlu’na, ziyarete dahi gitmediği HDP oy verir miydi? HDP oy verseydi, Bahçeli flu olarak kabul ettiği ve meşru görmediği bir partinin oyunu ister miydi? İsteseydi, kendi meşruiyetini tartışılmaya açmış olmaz mıydı?
* Bahçeli’nin “kaset olayını tabana anlatamam” demesi, kendisinin komplolara teslim olduğunu göstermez mi?
* Kaldı ki, Cumhurbaşkanlığı seçiminde anketlerin tespit ettiği bir gerçek var. MHP tabanı ve hatta MHP üst yönetiminin önemli bir kısmı, Baykal’ın, demokrasi ve ülkenin bölünmez bütünlüğü karşısında ne kadar hassas olduğunu, Bahçeli’den çok daha iyi biliyor ve takdir ediyor.
Sonuç olarak, seçmenin mesajına sahip çıkmayan siyasi partiler erimeye mecburdur.