Parlamenter Sisteme dönüş üzerine (2 )
Kaldığımız yerden devam edelim:
3) Milletvekili Seçimlerinde her il bir seçim çevresidir. Türkiye nüfusu, toplam milletvekili sayısına bölünerek her ilin milletvekili sayısı bulunur. Buna göre 1 milletvekili çıkaramayan illere 1 milletvekili, 1,5 ve üzeri kadar milletvekili çıkaracak illere 2 milletvekili verilir.
4) Partiler seçim çevrelerinin çıkaracağı milletvekili sayısını iki misli aday gösterirler.
5) Seçimler, yerleşmiş ve kabul görmüş olan nispi temsil sistemiyle yapılır.
Karma liste sisteminin sırrı
Yukarıda 5 madde de özetlenen teklifimiz, sade bir sistem bütünlüğüne sahiptir. İşlemler seçimlerin her safhada, amaca dönük olarak olumlu bir uyum ve etkileşim içinde birbirini tamamlamaktadır. Aynen bir makinanın parçaları gibi. Böylece, parti iradesi yerine milli irade temsilcilerini TBMM'ye göndermektedir. Gerçek demokrasi de bu olsa gerektir. Ne demek istiyoruz? Açıklayalım:
Her milletin binlerce meselesi olabilir. Bunların nasıl çözüleceğine, sonuçta meclisler karar verecektir. Karar verilirken de vekiller, partiden önce vekaleti veren millete bakacaktır. Zira, başarısız, adı yolsuzluk ve kirli işlere karışan, milli vicdanı rahatsız eden vekillerden kurtulmak için ilk seçimde vekaleti alacaktır. Bunu vekiller iyi bilirler. Bu ise güçlü bir denetimdir. Karma listenin sırrı da buradadır. Eğer Türk Milletine bu sistemle iki seçim yapma fırsatı verilirse, Meclis ehliyet ve liyakat bakımından en ideal noktaya gelecektir. Böylece "kısır döngü" tuzağının sürüp gitmesine son verilecek, milli bir meselemiz çözülmüş olacaktır.
1977'de "Karma liste" TBMM'de
Ülkemizde seçim sorunu 1946'dan beri gündemden hiç düşmedi. Saymadım ama, dünyada iktidarların işine gelen ne kadar seçim sitemi varsa hepsi aynen veya değiştirilerek denendi. Lakin hiçbiri derdimize derman olmadı. Derman olması da mümkün değildi. Zaten biz Türk Milletinin derdine derman olacak sistem aramıyorduk ki.
Şu anda 2020 yılının son ayındayız, erken veya zamanında yapılacak olsun, seçim sistemi belli değil, aranıyor ama gizli. İktidar da muhalefet de kendi partileri için sistem peşindeler. Tartışmalar, çekişmeler, cepheleşmeler hat safhada. Kıyamet kopsa da anlamı yok, sonuç değişmeyecek. Buna demokratik sistem diyoruz. Sonra da bu demokrasiye sabahtan akşama kadar mersiye okuyoruz. Komik değil mi?
Haziran 1977 seçimlerinden sonra, AP-MSP-MHP koalisyon hükümeti kuruldu. Meclis başkanı bir türlü seçilemediği için TBMM çalışamıyordu. Uzun turlamalardan sonra Kasım 1977'de MHP'nin teklif ettiği usulle, CHP Zonguldak Milletvekili Cahit Karakaş Başkan seçilebildi. Ama Cumhurbaşkanının seçilmesi mümkün olmadığından içeride ve dışarıda devletin itibarını sarsılıyordu. Hükümet iş yapamaz durumdaydı. Seçim sistemiyle ilgili olarak bakanlardan oluşan bir komisyon kurdu. Tartıştık, ama işe yarar bir teklif yoktu. Özeti yukarıda anlatılan "karma liste" sistemini teklif ettim. Çok sade ve basit olduğundan olacak, düşünmeden hemen reddedildi. Sorular soruldu, hepsini cevapladım. Özetlersek, katılanları tamamı "şimdi anladık, gerçekten mükemmel bir sistem. İyi de biz bunu anlatsak Genel Başkanımız kabul etmez. Hatta anlatamayız bile." dediler. Anladım ki, teklifimizin kabulü bakımından en zayıf yanı burası.
Doğruluğuna inandığım bu sistemi her yerde izah ettim. Bu arada Milli Düşünce Merkezinde Mart 2010'da verdiğim "Türkiye'nın Kurtuluşu: Parti İçi Demokrasi" konferansında anlattım. 21 dakikası kayda geçen kısmınının linki eklidir.
Sonuç;
Eğer TBMM'de milletin gerçek temsilcisi milletvekillerinden oluşursa, parti vesayeti ortadan kalkacak, milli hak ve çıkarlar, yani milli irade devreye girecektir. Millet devlet bütünleşmesi gerçekleşecektir. Aksine hareket eden milletvekili, adı yolsuzluklara karışan milletvekili bilecek ki, tekrar seçilemeyecek. Meclis vicdanları sızlatan şaibeden kurtulacaktır.
Konferansun liki:http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/13_12.pdf
"…konuşmanızı az önce ibretle izledim. Özellikle lider sultası, ehliyet / liyakat ve seçim sistemimizin değiştirilmesi konusundaki ikazlarınız çok önemli.
Bildiğiniz gibi hastalığın tedavisi için öncelikle teşhisin doğru konulması lazım. Siz teşhisi en doğru biçimde ortaya koyuyor ve tedavi için yapılması gerekenleri de belirliyorsunuz. Tedaviyi üstlenen doktorlar da teşhis ve tedavinin nasıl yapılacağını biliyorlar. Ama doğru teşhis ve tedavinin uygulanmasının lider sultasının ve saltanatının ortadan kalkmasıyla sonuçlanacağını da çok iyi bildiklerinden hastayı kurtarmak yerine kendi çıkar düzenlerini sürdürmeyi tercih ediyorlar ve hatalı tedavi yöntemini sürdürmekte ısrarla devam ediyorlar. Böylece bu kısır döngü sürüp gidiyor. Biz belki göremeyeceğiz ama inşallah bir gün ülkemizde işin ehline verildiği bir dönem yaşanır diye ümit etmek istiyorum." Dr. Albay Ömer Lutfi Taşçıoğlu.