"Paravan", sızıntı ve şok eylem!!!
23 Ağustos'taki "Sızıntı, operasyon, ordulaşma" başlıklı yazımız şöyle bitmişti:
"Türkiye'ye kaçan bir PKK yöneticisinin Urfa'da 9 yıldır sığınmacı adı altında yaşadığı ortaya çıktığına göre, örgütün 'sızma' çabalarının ne kadar sinsice yürütüldüğü de anlaşılıyor..."
7 Eylül tarihli, "Suriye sınırında kanlı kışkırtma" başlıklı yazıda ise şöyle demiştik;
"Terör unsurlarının Suriye-Irak-Türkiye hattındaki ürkütücü devinimi dikkat çekiyor. Çünkü Suriye'ye sıkışan PKK, görülmemiş strateji değişikliklerine gidiyor. Örgüt başta kadınlar olmak üzere, militanları Güneydoğu'ya sevk ediyor. Ancak sınırı geçenler Mardin ve Diyarbakır gibi kentlerde etkisiz hale getiriliyor."
Yukarıdaki iki saptama dışında, Türkiye'yi artık daha fazla rahatsız eden başka boyutlar da vardı...
Çünkü 19 Eylül'de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan adeta ABD'ye meydan okumuştu...
Erdoğan, "Orta Doğu, Kuzey Afrika'da DEAŞ (IŞİD) ve benzeri örnekleri paravan olarak kullananların riyakârlıklarından bıktık. DEAŞ bahanesine sarılanların oyunları artık ifşa olmuştur" diyerek "IŞİD'le mücadele paravanı" ardında PKK'nın güçlendirildiğine vurgu yapmıştı...
Bu konuşmayı 21 Eylül'de bu köşede yorumlarken, "hiç kuşku yok ki Erdoğan, emperyal güçlerin Suriye'deki faaliyetleri üzerinden ABD'yi hedef aldı. Görelim bakalım, bu sert tepkinin yansımaları nasıl olacak? Yeni bir diplomatik savaş mı, yoksa yeni bir 'terör dalgası' mı" diye sormuştuk...
İşte bu sert uyarının ardından hem sınırın öbür tarafında, hem de Türkiye'nin tam da ortasında iki olay yaşandı ki, terörün devinim içinde bulunduğu konusundaki saptamalarımızı da haklı çıkardı...
Erdoğan'ın BM'deki konuşmasından 6 gün sonra 25 Eylül'de, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), AKP liderinin "paravan" suçlamasından o kadar etkilenmiş olmalı ki, örgütün üst düzey yetkililerinden Ebu Halil el-Fadani'nin yakalandığını duyurdu...
Ancak 27 Eylül'deki yazımızda yer alan şu satırlarla asıl tehdide dikkat çekmiştik;
"ABD, Erdoğan'ın 'paravan' suçlamasının hemen ardından, IŞİD üzerinden gösteriş mi yaptı, yoksa örgütün yeniden harekete geçeceğini mi tespit etti?
Bu sorunun cevabı sadece IŞİD'in olası eylemlerinden değil, PKK'nın içinde bulunduğu 'hareketlilik'ten de dışa vuracaktır!.."
Operasyonlar, kayıplar ve saldırı!..
Şimdi gelelim devinim ve "sızıntı" ikilemindeki diğer konuya...
Evet; PKK son 4 yılda sürdürülen ve en az 6 bin militanın öldürüldüğü operasyonlar nedeniyle hem Türkiye içerisinde eylem kabiliyetini yitirdi, hem de militan sayısı neredeyse "50'nin altına düştü."
Suriye ve Irak'taki operasyonlarla istihbarat birimlerinin en az 100 PKK yöneticisinin etkisiz hale getirildiği "nokta operasyonları" da var ki, örgüt artık hareket alanı bulamıyordu...
İşte PKK bu sıkıntıyı aşmak için son aylarda "sızıntı harekâtını" başlatmış ve çok sayıda militanı da Suriye ve Irak üzerinden Güneydoğu'ya sevk etmişti...
Ancak Nusaybin'in Bagok bölgesinde 4 Ağustos’ta düzenlenen operasyonda, PKK’nın askerî kadın yapılanması "YJA Star"a bağlı “Gulbahar Mercan” kod adlı Şekirnaz Kaplan, “Eylem Munzur” kod adlı Emine Kaplan ve “Dicle Eylem” kod adlı Leyla Gülcü öldürülmüştü...
PKK'da şaşkınlığa yol açan bu operasyonun ardından örgütün ikinci hücresi ise Diyarbakır'ın Lice ilçesinde hedef alınmıştı...
17 Eylül’de Lice’deki operasyonda, başına 10 milyon lira ödül konulan örgütün Diyarbakır bölge sorumlusu “Axîn Muş” kod adlı Hülya Demirer ile birlikte “Egid Berxwedan” kod adlı Habib Karakoç, “Rohat Pasûr” kod adlı Cihat Ay ve “Demhat Setkar” kod adlı Çetin Temel etkisiz hale getirilmişti...
İşte bu operasyon PKK'nın hem geçmişte, hem de gelecekteki olası eylemleri açısından çok önemliydi...
Çünkü Demirer ve diğer 3 militanın 2016- 2019 tarihleri arasında İstanbul ve Diyarbakır'da toplam 63 güvenlik görevlisinin şehit edildiği ve en az 200 kişinin yaralandığı bombalı saldırıların talimatını verdikleri açıklandı...
Bu eylemler arasında, 10 Aralık 2016'da İstanbul Beşiktaş'ta, 36’sı polis 8’i sivil olmak üzere toplamda 44 kişinin şehit edildiği bombalı saldırı da var...
Peki; son 4 yıldaki operasyonlarda iyice sıkışan PKK'nın militan "sızıntı"sı Ankara'ya nasıl ulaştı?..
Kuşku yaratan sorular!..
PKK'nın son karakol saldırısı 6 Eylül 2022'de Mersin'in Mezitli ilçesinde yaşanmış, bir polis memuru şehit olmuştu...
Pazar günü Ankara'da, İçişleri Bakanlığı önünde eylem yapan iki militanın ise Kayseri'de Mikail Bozlağan'ı öldürerek aracını gasp ettikleri, daha sonra Adana'ya giderek patlayıcıları yükledikleri ve Ankara'ya geldikleri tespit edildi...
İki polisin yaralandığı saldırıyı gerçekleştiren militanlardan biri üzerindeki bombayı patlatarak parçalanırken, güvenlik güçlerince etkisiz hale getirilen diğer teröristin üzerinde ise 7 kilodan fazla plastik patlayıcı çıktığı açıklandı...
PKK bu eylemi üstlenirken, teröristlerin kod adlarını da “Rojhat Zilan” ve “Erdal Şahin” diye açıkladı...
Ancak İçişleri Bakanlığı, teröristlerden birinin "Kanivar Erdal" kod adlı Hasan Oğuz olduğunu, diğerinin kimliğinin ise henüz belirlenemediğini duyurdu.
Peki; örgüt Türkiye'nin en iyi korunan şehrinde, üstelik İçişleri Bakanlığı'nın önünde böylesine riskli bir eylemi yapmayı nasıl göze aldı?..
İşte bu sorunun farklı yanıtları var;
Erdoğan'ın 19 Eylül'de BM'deki konuşmasında ABD'yi hedef alarak "IŞİD'le mücadele bahanesiyle PKK'nın güçlendirildiğini" ima etmesini geçen hafta değerlendirirken,
"Bu sert tepkinin yansımaları yeni bir diplomatik savaş mı, yoksa yeni bir terör dalgası mı" diye sormuştuk ya, bunun arkası soru işaretleriyle dolu!!!
Çünkü yukarıdaki soru, düğmeye kimin bastığı kuşkusunu da öne çıkartıyor!!!
Üstelik eylemde kullanılan silahların ABD menşeli olması da bu kuşkuya bir kez daha dikkat çekiyor!..
Eylemin örgütsel panik açısından yanıtı ise Diyarbakır'da üç arkadaşıyla birlikte öldürülen PKK yöneticisi Hülya Demirer operasyonuna dayanıyor!..
PKK'ya göre Ankara'daki saldırı Demirer'in sözde intikamını almak için yapıldı...
Ancak olayın farklı bir yanıtı da var ki, Türkiye, Irak ve Suriye'de sıkışan PKK hem "sızıntı" harekâtının başarısız olduğunu gördü, hem de Erdoğan'ın ABD'ye meydan okuduğu dönemde, Suriye üzerinden bir terör dalgası mesajı verdi!!!
Sadece, "PKK'nın eylem yapacak gücü kaldı mı" sorusu değil, istihbarat birimleri Suriye'de nokta operasyonları yapabilirken, "teröristler İçişleri Bakanlığı'nın önüne kadar nasıl gelebildi" sorusu da kafa karıştırıyor?..