Paralı yol ve köprülerde neden şeffaflık yok?
Cumhuriyet hükümetleri, farklı yollarla ve farklı şekilde altyapı yatırımları yaptı. Aksi halde şimdi Osmanlı'dan devraldığımız bir Türkiye'de yaşıyor olurduk .
Devlet altyapı yatırımları en yoğun olarak, 1934-1939 birinci beş yıllık sanayi planı ile yapıldı. Büyük sermaye ve ileri teknoloji gerektiren 20 fabrika kurulması hedeflendi ve gerçekleşti.
Aynı dönemde, yabancılara ait demiryolları ve limanlar özelleştirildi ve yenileri yapıldı.
1990'dan beri siyasi iktidarların özelleştirdikleri işte bu yatırımlardır.
Demirel, GAP'a çok önem verirdi. ''GAP'ı gaptırmam'' diye de meşhur bir sözü var.
Hükümetlerin yaptıkları kamu altyapı yatırımlarının tamamı bütçe imkanlar ile veya devletin borçlanması ile yapıldı.
Küreselleşme ile dünyada ''yap-işlet devret modeli'' ortaya çıktı. Bu modele göre özel sektör bir paralı kara yolunu, bir tüneli, bir köprüyü yapıyor. Belirli bir yıl işletip, sermayesini ve kârını sağlıyor. Sonra da bu yatırımı devlete devrediyor.
Söz gelimi Göcek Tüneli özel sektör tarafından 2006 yılında yapıldı. Müteahhit 20 yıl işletecek. 2026 yılında devlete bedava devredecek. Bu 20 yıl boyunca devlet bir garanti vermedi. Tersine müteahhit geçiş ücretlerini keyfi olarak artıramıyor. Kâr da, zarar da müteahhide ait. Devletin kasasından bir kuruş çıkmayacak.
Sonrasında devlet bu tünelde geçişleri bedava mı yapar? Geçiş ücretini azaltır mı? Bu o zamanki siyasi iktidarın kararına bağlı olarak değişir.
1- AKP iktidarı yap-işlet devret modeline kendi açısından yeni bir yorum getirdi. Köprü ve tünellere dolar üstünden hem geçiş garantisi getirdi. Hem kredi garantisi verdi.
Gerçekte, ihaleler ile bu yatırımları en kısa sürede devlete geri verecek işletmelere verilmeliydi. Kâr ve zararı işletmeye ait olacaktı. TL tahsil edildiğine göre fiyat artışları da her sene enflasyona endekslenecekti. Müteahhit aynı zamanda bakım garantisi de verirdi. Halk borçlanmamış olurdu.
Ayrıca kara yollarını, köprüleri ve tüneli kullananlar parasını öderdi. Geçmeyenler ödemezdi. Paralı yoldan geçenleri, geçmeyenlerin finanse etmesi, fakirin zengini finanse etmesi gibi iktisat tarihinde hiç görülmemiş yeni bir icattır.
2- Bu yatırımlarla ilgili, gerçek maliyetler, garanti edilen geçiş sayıları ve fiyatları, garanti eksiği geçişler için taahhüt edilen dolar kuru cari kurdan mı , yoksa sabit kurdan mı yapılacak açık değil. Ayrıca tahsilat TL olduğu halde neden bütçeden dolar kuru üstünden ödeme yapılıyor, sorusu da cevap bekleyen sorular arasındadır.
Devletin şeffaf olması gerekir. Bu verilerin de devlet tarafından açıklanması gerekir. Çünkü bütçeden yapılacak bu ödemeler vergi mükellefleri tarafından finanse ediliyor. Vergi mükellefi, hükümetin basiretli tüccar gibi davranarak, vergileri en verimli şekilde kullanmasını ister. Aksi halde vergiye karşı tepki oluşur.
3- Maliyeti ne olursa olsun, bu yatırımlar özel sektör tarafından yapıldığı için kâr oranını da içermek zorundadır. Bu oran ortalama olarak yüzde 10 reel kârdan aşağı değildir. Üstelik devlet özel sektörün dış borcuna da kefil olmuştur.
Eğer devlet kefil olmak yerine bu yatırımı halka açık bir yatırım olarak ve ayrıca tahvil satarak yapsaydı, bu yatırımlar geliri ile kendi borcunu öderdi. Devlette kâr payı olmayacağına göre, bu yolla en az yatırım maliyeti de yüzde on daha düşük olurdu.
Kaldı ki, yatırımlar ve ödemeler hakkında bilgi olmadığı için bu yatırımların iktisadi açıdan rasyonel olup olmadığını bilemiyoruz. Altyapı yatırımlarında etkinlik hesabı için sosyal fayda ve sosyal maliyetin karşılaştırılması gerekir. Sosyal maliyet içinde, çevre maliyetleri ve yok olan ormanların da hesaba katılması gerekir.
Bu hesaplar yapılmaz ise, nesiller devlet eliyle özel sektöre borçlu hale getirilirse, özel sektöre haksız yere kaynak aktarıldığı gibi bir imaj doğması önlenemez.