Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

Paralel katiller, MOSSAD iş birlikçileri...

Tartışma ya da savaş zıvanadan mı çıkıyor yoksa kendi tabii mecrâı ve kurallarıyla mı sürüyor ayırt etmek gerçekten zorlaşıyor...
Tam bir ‘deja vu’ durumu mevzubahis...
Sanki 28 Şubat günlerine geri dönmüşüz de, farkında değilmişiz gibi...
Yaşadığımız eğer bir ‘deja vu’ değilse, ‘dönemin’ Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat gerekirse bin yıl sürecek” sözleri kehânete mi dönüşüyor?
Yani, ‘Bin yıl sürecek 28 Şubat’ın zamâne aktörlerinin eksiği yalnızca omuzlarındaki apoletler mi veya bu aktörler artık açıklamalarını silüet resimleriyle ‘üst düzey bir askerî yetkili’ sıfatıyla değil, alenî olarak Cumhurbaşkanı olarak, Başbakan olarak, Bakan olarak, Milletvekili olarak mı yapıyor?
Zafer Mutlu, Reha Muhtar, Ali Kırca, Hikmet Çetinkaya, Sedat Ergin, Emin Çölaşan hâlâ köşelerinde “şeriat geliyor” avazeleriyle yazı mı yazıyor?
Gazete patronları artık kışlalarda değil de sivil bürokrasinin salonlarında mı ‘brifing’ alıyor?
Andıçlar 28 Şubat gerekçeleriyle yine mütedeyyin gazeteciler için mi cârî hâlâ?
“Bakınız şimdi çok enteresan” yalanlar bile benziyor, aslı astarı olmayan haberler manşetlere taşınıyor.
“Kabataş’ta başörtülü bacımızı yerlerde sürüklediler...”
“Camide içki içtiler...”
Ve ‘deja vu’ devam ediyor, zirve yapıyor...
28 Şubat Dönemi’nin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya o günlerde:
“İrtica, PKK’dan daha tehlikeli” demişti...
Ortalık “Türkiye’yi mollalara teslim etmeyeceğiz. Türkiye. İran olmayacak” feryatlarıyla inliyordu...
“Mollalar idâre ediyor” deniyordu camileri, Kur’ân kurslarını, namaz kılan hemen herkesi...
Polis, İstanbul’da Çarşamba cemaatinin yoğun olarak yaşadığı Fatih sokaklarında sarıklı ve cüppeli vatandaş avına çıkmış, önde sarıklı, cüppeli, şalvarlı vatandaşlar, arkada polis, yanlarında da elindeki kameranın da ağırlığıyla nefes nefese kalan kameramanlar ve TV muhabirleriyle canlı ve sürek dindar avına çıkılıyordu...
Yerlere düşen sarıkların üzerine polisler basıyordu ve dönüp kimse de düşen sarığını almıyordu kaçmanın telâşından ve korkusundan...
28 Şubat ‘deja vu’su devam ediyor...
Polis şimdi de ‘paralel’ rumuzuyla ‘cemaat’ avında... Fakat onlar kaçmıyorlar... Gece yarılarında televizyonlarının önünde, bankalarının önünde dik duruyorlar... Geri adım atmıyorlar...
Cumhurbaşkanı:
“Paralel yapı (cemaat) MOSSAD’la iş birliği yapıyor” diyor...
Cumhurbaşkanı yurt dışına çıkarken ‘cemaat’ için:
“PKK terör örgütü bile bunların Türkiye’ye verdiği zararı vermemiştir...” diyor...
Medyası emir telâkkî ediyor ve bunu manşetlerine taşıyarak ‘dünya imamları’ manşetiyle tehlikeyi haber veriyorlar...
Ve galiba 28 Şubat 14 gün sonra 17 yaşına giriyor...
Doğum günü kutlamaları Beştepe’de mi yapılır acaba diye düşünüyorum?
Ve gerçekten çok fazlaca merak ediyorum.
Cemaati PKK’dan daha tehlikeli kılan kriminal veriler nelerdir acaba?
Yapılan bütün operasyonları hükümetin kendi medyasından takip ediyorum.
Fakat bebek öldüren, kadın öldüren, öğretmen, mühendis, imam, polis, asker, korucu, hamile kadın öldüren bir ‘paralel katil’ haberi okumadım. Mayın döşeyen, karakol basan, şehrin en kalabalık yerinde intihar saldırısı düzenleyen bir ‘paralel katil’ haberi okumadım...
Benim mi gözümden kaçıyor bu ‘paralel katiller’, yoksa henüz yakalanamadılar mı?
MOSSAD’la iş birliği yapmak en hafifinden vatan hainliğidir ve cezâsı Taksim Meydanı’nda idam edilmek ve günlerce teşhir edilmek olmalıdır...
Eğer bu kadar büyük bir örgüt MOSSAD ile iş birliği yapıyor ise bu kadar büyük bir devlet gücü bu iş birlikçilerden hiç olmazsa bir tanesini olsun ‘iş birliği halinde’ yakalayabilecek ve delillerini ortaya dökecek kabiliyete sahiptir.
Benim mi gözümden kaçıyor bu ‘MOSSAD iş birlikçileri’ yoksa henüz yakalanamadılar mı?
Sabırla ve merakla bekliyorum...
PKK’dan daha tehlikeli hiç olmazsa bir tane ‘paralel katil’ yakalayınız ve delillerini çarşaf çarşaf yayınlayınız, hiç olmazsa bir tane ‘MOSSAD iş birlikçisi’yakalayınız ve delillerini paylaşınız kamuoyuyla...
Yeminle yazıyorum, ilk lanet yazısını ben yazacağım bu sütunda.
Böyle devam ederse Balkanlardan gelen soğuk hava dalgalarını bile paralellerin taşıdığına inanacağız, yeter ki takvimlerden 17 ve 25 Aralık tarihleri silinsin...

Yazarın Diğer Yazıları