Para tutmak el yakıyor
Türkiye İstatistik Enstitüsü Kurumu, Ekim ayında, finansal yatırım araçlarının TÜFE’ye göre hesaplanmış reel getiri oranlarını açıkladı.
Reel getiri oranları olarak, Ekim ayında elde TL, altın ve döviz tutanlar kaybettiler.
Mevduat brüt reel faizin aylık getirisi eksi 1.43 oldu. Faiz üstünden alınan vergi stopajını da eklersek mevduatta reel kayıp yüzde 1.68’e çıkıyor. Yani mevduat sahibinin mevduatı, bir ayda yüzde 1.68 oranında eridi. Ekim başında mevduat açanların her yüz lirasının satın alma gücü, ekim sonunda 98.32 liraya geriledi.
Mevduat faizi yıllık bazda brüt olarak yüzde 0.68 oranında reel kayıp getirdi. 2011 yılında da mevduat, Aralık’tan Aralık’a bir yıllık reel faiz olarak yüzde -2.7 oranında kayıp getirmişti.
Eksi faizin ekonomik etkileri ne olur ?
Ekonominin yumuşak karnı cari açıktır. Cari açığın temel nedeni iç tasarrufların düşük olmasıdır. O kadar ki, 2002 yılında toplam tasarrufların Milli Gelire oranı yüzde 20’ler dolayında iken, şimdi yüzde 14’lere geriledi. Eksi faiz ise tasarrufun düşmanıdır. Ekonomik ajanlar “nasıl olsa paramızı enflasyon bitiriyor... En iyisi biz tüketelim ” yaklaşımı ile hareket ediyor. Ortalama tüketim eğilimi artıyor.
Bazı toplumlarda, eksilen tasarrufun yerine insanlar daha çok tasarruf ederek eksi faizler söz konusu olduğunda, tasarruflarını artırabilir. Ancak Türkiye’de ikame etkisi denilen bu etkinin çalışmadığı açıktır. Çünkü eksi faize rağmen ortalama tasarruf oranı artmamıştır. Bu oranı, her yıl bir önceki yıla göre ortalama tüketimin ve ortalama tasarruf oranındaki değişme ile karıştırmamak lazımdır. Söz gelimi talep artışı yok derken, ortalama tüketim eğiliminin bir önceki yıl ortalaması ile aynı olduğu ifade ediliyor.
Eksi faizin tasarrufu kösteklemesine rağmen Merkez Bankası neden eksi faiz politikası izliyor ?
Çünkü, Başbakan Erdoğan düşük faiz istiyor ve “Enflasyon, faizin neticesidir. Hedef nedir? Hedef inşallah faizle enflasyonu aynı seviyeye getirmektir. Faizi sıfırlamak için bunu yapmaya mecburuz. Bu adımları atacağız. Türkiye ona doğru gidiyor” şeklinde yorumluyor. Başbakan bu yorumunda yanılıyor.
Faiz ve enflasyon ilişkisiyle ilgili İki tartışma var:
Bir: “Faiz sebeptir, faizi düşürürsen enflasyon da düşer”.
İkincisi ise “Faiz sonuçtur... Enflasyonu düşüremezseniz faiz düşmez” anlayışı şeklindedir.
Aslında her iki yaklaşım da bize uymuyor... Çünkü Türkiye’de enflasyon kronik yapı kazandı... Faiz oranlarına karşı duyarsızdır. Başka bir ifadeyle geçmiş yıllara bakarsak, faiz oranları ile enflasyon arasında doğrusal bir ilişki ortaya çıkmıyor.
2004 yılı Mart ayında TÜFE oranı yüzde 10’lar seviyesine geriledi. Bu arada yüksek reel faizler ve son iki yıldır da eksi faizler yaşamış olmamıza rağmen enflasyon değişmedi. Yüzde 10’un bir altında, bir üstünde gidiyor.
Hazine Gösterge Faiz Oranı /(Yüzde)
Yıllar Nominal faiz Enflasyon Reel faiz
2008 19.2 10.06 8.3
2009 11.7 6.53 4.8
2010 8.0 6.40 1.5
2011 8.6 10.45 -1.7
Yukarıda tabloda, 2008 yılında reel faizin yüzde 8.3 olmasına karşılık enflasyon oranı 10.06 ’dır. 2011 yılında reel faiz -1.7’ye gerilemiştir. Buna rağmen enflasyon daha yüksek 10.45’tir.
Başbakanın yanıldığı, reel faiz olayıdır. Örnek verdiği ülkelerde nominal faizi örnek veriyor. Doğrusu reel faizi konuşmaktır. Ayrıca sonuçlar eksi faizin enflasyonda işe yaramadığını gösteriyor.
Yapılması gereken eksi reel faizi kaldırmak ve enflasyonu yapısal önlemlerle çözmektir.