Oyumuzu kime vermeliyiz?..
Kör bir hırs (!) toplumdaki derin kamplaşmayı neredeyse utanç verici bir hale de getiriyor...
İdeoloji, idealler ve sosyo politik dayanaklar bile neredeyse bir tarafa atılmış...
Artık "Düşmanımın düşmanı dostumdur" şeklindeki yaklaşım bir gaflet, dalalet ve hatta ihaneti de temsil ediyor...
Asıl siyasi vahametleri görmeyen odakların "kol kırılır, yen içinde kalır" şeklindeki yaklaşımının, "aydın, bilinçli ve duyarlı" olduklarını zanneden kitleler içerisinde yayılması ise sosyologların, psikologların araştırması gereken ürkütücü bir travmayı temsil ediyor...
Ne yazık ki "düşman" tanımı bile karmakarışık bir hal almış 14 Mayıs seçimine gidilirken...
Bir yandan 21 yıldır ülkeyi sosyal ekonomik açıdan harap eden bir iktidarın devletteki egemenliğini sürdürme çabası, diğer taraftan da, "ne olursa olsun seçimi alayım" şeklinde (her kesime tavizler veren bir siyaset) anlayışının tabanını ürkütme pahasına, Atatürk düşmanlarından bile medet umması!..
Sağ-sol, dinci-bölücü fark etmiyor; Siyasetçiler her çevreye gül dağıtarak, her konuda taviz vererek, her türlü uçuk vaatler sıralayarak, akıllara durgunluk veren çarpık konuşmalar yaparak, taşıma seçmenlerle meydanlarda gövde gösterisi yaparak ve belediyelerle devletin bütün olanaklarını siyasi şov uğruna kullanarak toplumu etkileyeceklerini sanıyorlar ama, tıpkı uydurma anketler gibi o da nafile...
Çünkü Türkiye 1960'ların, 70'lerin Türkiye'si değil... 40 milyona yaklaşan internet ve sosyal medya kullanıcısı, siyasiler arasındaki her çarpıklığı, her çelişkiyi anında tespit ediyor, olaylara dışarıdan bakarken daha net analizler yapıyor ve kimin bu ülke için daha çok yararlı ya da tehlikeli olduğu konusunda ilginç yorumlarla, paylaşımlarla her partiye meydan okuyor...
Buna karşın medyadaki yandaş-candaş savrulması var ki; hem gazetecilik etiğini ayaklar altına alıyor, hem de sağcısından solcusuna kadar kalemlerini kiralayanlar, taşeron mikrofonlara sarılanlar, dost düşman demeden farklı siyasi odaklara saldırıyor...
İşte kirli kalemlerini ranta bulaştıran o gafiller, internetten gündemi çok iyi takip eden milyonlarca yurttaşı da hastalıklı algı yöntemleriyle yönlendirebileceğini düşünüyorlar ki, baltayı sürekli taşa vuruyorlar...
CUMHURİYETE TAARRUZ İTTİFAKINA DİKKAT!..
Yukarıdaki saptamaların dayanaklarını boşuna aramayın, çünkü hırslarından arınarak görmek isteyenler için her şey bal gibi ortada...
Yurttaşlar AKP'nin 21 yıllık siyasi deneyimin ağır sosyo ekonomik sonuçlarını da, muhalefetin buna karşı uzun süre "seçenek" yaratamamasının cumhuriyete nasıl zaman kaybettirdiğinin vahametini de çok net görüyorlar...
Ve hiç kuşkunuz olmasın, politik figürlerden çok daha dikkatli-duyarlı paylaşımlar yaparken gardını da alıyor bilinçli yurttaşlar...
İşte AKP'nin safında, Hizbullah gölgesinden kurtulamayan HÜDA PAR'ın olmasının ne anlama geldiği, nelere yol açabileceği toplum tarafından nasıl biliniyorsa, muhalefetin de HDP ilişkisi nedeniyle (özellikle CHP'nin üzerine) düşürülmeye çalışılan PKK gölgesinin gerisinde nasıl bir etki-tepki yaşayacağının da çok iyi farkında!!!
İşte bir derin paradoks daha... Bazı partiler Anayasa'nın, Türklük kavramı ve Türk Bayrağı'nın tanımının değiştirilmesi konusunda nasıl bir yandan ayrılıkçı algı yaratıyorsa, hem HDP'liler, hem de PKK'lılar, her türlü pervasızlığı yaparak, milyonlarca insanı sandıktan uzaklaştırıyorlar...
Peki; sağın-solun, laikin-şeriatçının, dincinin-sosyalistin, bölücünün-gericinin ittifaklar içerisinde birbirine karıştığı ve "düşmanımın düşmanı dostumdur" hastalığının ise kör bir hırsla gaflet-ihanet yarattığı ortamda, vatandaş oyunu kime vermeli, kime vermemeli?..
BÖLÜCÜYE, GERİCİYE GEÇİT VERMEYİN...
Hiç kuşkunuz olmasın; Türkiye nasıl Anayasa'yı da hedef alan gerici, bölücü bir kıskacın içerisine alınmak isteniyorsa, aynı zamanda da emperyal bir kuşatma altına sürükleniyor...
İşte ABD'den Avrupa basınına kadar emperyalizmin maşaları Türkiye'ye daha çok saldırıyor... Hedefleri Anadolu'yu Irak'a, Suriye'ye ve Libya'ya benzetmek...
PKK da işte bu sinsi planda 40 yıldır nasıl kullanılıyorsa, ABD desteğiyle Suriye'de ordulaşırken, taarruz siperindeki bir aparat olarak seçim sonrası için bekletiliyor...
Ve tabii ki 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından kamudan atılan yüz binlerce cemaat üyesi nasıl yurt içinde devletten intikam alma peşindeyse, yurt dışına kaçmış cemaat tetikçileri de akıl almaz saldırılarla kendine göre bir iktidar dizayn etmek için çırpınıyor...
İşte Baykal'a kaset tuzağı düzenleyenlerin sahte aparatlarla Memleket Partisi'ni hedef alırken PKK, liboşlar, Soros beslemesi medya ve gaflet odaklarıyla ittifak halinde olması da, kör hırsın en etkili tanımını tarif etmeye yetiyor...
Ve tabii ki FETÖ'cüsünden Hizbullahçısına, PKK'lısından liboşuna, Sorosçusundan "yetmez ama evet"çisine kadar iş birliği halindeki bir kitle de 14 Haziran seçimini aslında cumhuriyetle de hesaplaşma zemini olarak hedefliyor...
Bu hedefin içerisinde (kimi muhalefetin de pervasızca açıkladığı) "özerklik" tuzağıyla Anadolu'nun parçalanması planı HDP tarafından açıkça dillendiriliyor...
İşte "yetmez ama evet"çi HDP adayı Cengiz Çandar da "Diyarbakır Kürdistan'ın merkezi" diyebiliyor...
Şimdi bu örneklerden sonra cumhuriyeti, laikliği benimseyen, Atatürk'ü, ülkesini seven yurttaşlara "kime oy vermeliyiz" diye sormaya gerek var mı?..
Velhasıl; gericinin de bölücünün de, (işte geçmişte ideolojik kavgalara giriştikleri partilerle yan yana gelerek), aslında "yandaş-iktidar-rant" kaygısıyla "sağcılık-solculuk" kavramlarını bile bir kenara bıraktığı bir ülkede, iç ve dış odaklar Türkiye Cumhuriyeti'ni iyice hedef alırken, vatansever, millî bir duruşun ne kadar yaşamsal olduğu ortada değil mi?.. O halde herkes gardını ona göre alsın...