Osmanlı böyle değildi...(!)
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin, o zorlu kuruluş yıllarında yaşananlar malumdur. Milli Mücadeleyle işgalciler, başta İngiliz ve Fransızlar olmak üzere, aziz vatanımızdan kovulmuştur. Lozan’da, 1923’te, Birinci Dünya Harbi’nin galiplerine de imzalatılarak Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz kurulmuştur.
Barış yapıldı zannettik ama, emperyalistler savaşı sürdürdü. Bu defa içimizdeki maşaları kullanarak, Lozan’da bölemedikleri ülkemizi parçalamak için isyanlar çıkardılar. En kritik zamanlarda çıkan bu kanlı isyanları, çok şükür bastırdık. Ama ne pahasına? Bunların belgeleri her yerde var.
Alemin bildiği bu gerçeği inkar ederek, her isyandan ve akan kandan genç Devletimizi sorumlu tutanlar yeniden türedi. Bu zehirli zihniyetin sahipleri diyorlar ki; “Mustafa Kemal, T.C.’yi sadece Türk Milletine göre kurdu. Diğer etnik gruplar inkar edildi, yok sayıldı. İsyanlar, verilmeyen bu hakkı almak için yapıldı ve yapılıyor. (PKK’nın da iddiası aynen böyle değil mi?) Halbuki Osmanlı böyle değildi. Devlet herkesindi.”
***
Değerli akademisyen Prof. Dr. Ümit Özdağ dünkü yazısında bu konuyu, bir yönüyle ele alıyor. Sedat Ergin’in 1 Aralık 2012 günlü Hürriyet’teki Başbakan Erdoğan’ın, “Osmanlı medeniyetinde farklılıklar zenginliktir. Ama Osmanlı’dan sonra bir zaafa uğradık ve neticesinde diğerleri, ötekiler, biz, onlar gibi bu tür yaklaşım tarzları bizi birbirimize bağlayan kardeşlik özelliklerinde bir zafiyet meydana getirdi. Şimdi bunu aşmamız gerekiyor” şeklindeki konuşmasına cevap veriyor.
Ümit hoca; Osmanlı döneminde yaşanan Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanıyla (1806-1823) başlayıp, Şeyh Ubeydullah İsyanı (1880-81) ve 2. Meşrutiyet’in ilanı üzerine Rusya’nın tahriki ile Molla Selim İsyanıyla sona eren (1913 Taşnak Partisi ile birlikte gerçekleştirilen) yedi isyandan örnekler veriyor. Sonra da soruyor.
“Bu isyanlara da mı Türkiye Cumhuriyeti neden olmuştur?” Hoca soruyor ama ortada cevap veren yok.
***
Aslında Osmanlı dönemindeki isyanların sayısı 20’yi geçmektedir. Tamamı emperyalistlerin kışkırtmasıyla çıkmıştır. Bir kısım isyan elebaşları, “Kürtçülük fitnesi” peşinde, ama katılanlar işin farkında değildir. Aynen Cumhuriyet döneminde olduğu gibi.
Biz devletimize iftira edenlerin temel çelişkisi üzerinde durmak isteriz.
Meseleye “Osmanlı’da devlet herkesindi” sözünden başlayalım. Birey açısından elbette doğrudur. Ama “Osmanlı Müslümanların devleti” fetvası yanlıştır. Devlet, uyruğunda bulunan herkesindir.
Aynen bugün olduğu gibi.
Eğer meseleye egemenlik açısından bakacak olursak, iş değişir. Devlet kavramı, bireye veya etnisiteye değil, millete aittir. Bunun için devleti hangi millet kurmuşsa, egemenlik de onundur. Altı asır yaşayan Osmanlı Devletini Türk Milleti (Oğuz’un Kayı boyundan Osman Bey) kurduğu için, egemenlik de Türk Milletine aittir.
Osmanlı Devletinin bünyesindeki inanç, ırk, sosyal sınıf gibi topluluklar egemenliğe ortak yapılmamışlardır. Çünkü millettendirler. Devlet de bu millete aittir. Ortağı yoktur. Emperyalistlerin istediği gibi, etnik gruplar devlete ortak yapılırsa, ülke bölünür. Osmanlı ne demiş? “Hakimiyet iffet ve namus gibidir, bölünmez, ortağı olmaz.”
Aynen bugün olduğu gibi.
Bu katı gerçeği II. Abdülhamit’in 1876 Kanunu Esasi’nde görüyoruz. Hatırlayalım:
Md.8. “Osmanlı uyruğunda bulunanlara Osmanlı denir.” Md. 17. “Yasa önünde bütün Osmanlılar eşittir. Kişilerin din ve mezhebine bakılmaksızın vatana karşı aynı hak ve ödevleri vardır.” Md.18. “Devlet memuru olabilmek için Devletin resmi dili Türkçeyi bilmek şarttır.” Md. 57. “Mecliste müzakerelerin dili Türkçedir.” Md.68. “ Türkçe bilmeyen milletvekili olamaz.” Md. 71. “Milletvekilleri, seçim bölgesinin ayrıca vekili olmayıp, Osmanlı vekilidirler.”
Sayılan bu maddeler; Osmanlı’nın Türk Devleti ve egemenliğin Türk Milletine ait olduğunu, hiçbir unsurla paylaşılmadığını göstermeye yetmiyor mu? Lütfen Kanunu Esasi’yi; 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarıyla karşılaştıralım. Egemenliğin; bir millet, bir devlet ve eşit birey esasına inşa edildiği görülecektir.
SONUÇ: Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları devleti, ÜNİTER-MİLLİ yapıda kurdular. Osmanlı da böyleydi. Kurucu değişmeyince, rejimin değişmesi, egemenliğin sahibini değiştirmiyor. Etnik/ırk grupları egemenliğe ortak yapılırsa, ülke iç çatışmaya sürüklenir, parçalanır.