Ortak umut belgesi
Belki de her şey mutlu yarını tok karına bağladığımız gün başladı.
Tok ama vitaminsizdik. Tok ama mineralsiz. Tok ama depresif.
*
Doyuyorduk; hatta obezleşecek kadar çok doyuyorduk…
Doyuyorduk ama kısalıyorduk; bodurlaşıyorduk da…
Doyuyorduk ama kemiklerimiz eriyordu; zekâmız geriliyordu…
Doyuyorduk ama akşam ne yediğimizi unutuyorduk; unutkanlaşıyorduk.
*
Ufku, "sadece doymanın", teknik olarak "açlıktan ölmemek"ten başka hiçbir işe yaramadığının ama ölümün şartlarını itinayla olgunlaştırdığının ayırdına varamayacak denli baskılanmış bir toplumsal havsalada karşılığını layığınca bulur mu bilemem;
Ancak ben, şahsen, her şeyden önce ve çok, tok değil, maddi-manevi bütün ihtiyaçları karşılanan, bedenen ve ruhen "beslenmiş" bir ülke vaat ediyor olmasını sevdim muhalefetin.
Ezik olmayan ülküler giyinmesini.
Yok değil, dün ilan edilen ortak politikalar metninin, şerh düştüğüm ifadeleri de var ama genel havasının, bireye ve topluma "karın tokluğuna marabalaşmayacak" bir rol, değer, seviye biçiyor olmasından ümitlendim.
*
Düşünsenize…
Muhalefetten gelen ve en zaruri ihtiyaçların gereği olarak düzenlenmiş, en makul tekliflerin bile sadece ama sadece "muhalefetten geldiği" için reddedildiği bir düzenden, TBMM''deki genel görüşme gündemlerinin belirlenmesinde muhalefetin de söz sahibi olabilmesini kotayla "garantiye alan" bir düzene geçeceğiz…
"Tek kişinin iki dudağı arasına" sıkışmış ne kadar yetki varsa; tamamı Meclis''e devredilecek. "Bugün sağımdan kalktım, böyle yapayım", "Bugün solumdan kalktım şöyle yıkayım"lara son… Öngörülebilirliği "İyi sıhhatte olsunlara" ipoteklenmemiş bir düzene…
Muhalefete nefes almanın bile çok görüldüğü, gölgesinden korkan bir düzenden, TBMM Kesin Hesap Komisyonu Başkanlığı''nı peşinen ana muhalefete verebilecek denli özgüvenli bir düzene…
Sayıştay raporlarını haberleştirmeyi bile "suç" sayan bir işkilli düzenden, Sayıştay''ı bütün kurumları denetleyen bir yüksek mahkemeye dönüştüren, "adalete razı" bir düzene…
*
Düşünsenize…
Hangi siyasetçilerin, kimlerden kaç bin dolar "maaş(!)" aldığının, kimlerin iş takipçiliğini yaptığının tartışıldığı bir düzenden, siyasi bağışları dahi açıklama zorunluluğu getiren, kimsenin kimseyle göbek bağı kuramayacağı, kursa da saklayamayacağı bir düzene…
*
"Ben yaptım oldu"culuktan, "eski Türkiye"nin en değerli bürokratik geleneklerinin "güncelleneceği" Strateji ve Planlama Teşkilatı''na mesela…
*
Ne basit görünen ama büyük şehirlerin "kenar mahalleleri"ne dönüştürüldükten sonra içlerinin nasıl boşaldığını düşününce bitmesine nasıl sevineceğimiz bir hasret;
Yeniden "köylerimiz" olacak düşünsenize!
*
Yayınladığı her orana şüpheyle baktığımız TÜİK, bağımsız uzman ve akademisyenlerin testine tabi olacak;
Aslında hiçbir kişi, kurum ve kuruluş gibi…
"Çaldığım düdük" diyen bir kişinin bile olamayacağı bir ülkenin hayali bile hafifletmiyor mu içinizi?
*
Düşünsenize, bu ülkeden "kaçırılmış" ne varsa geri alınacak…
"Afla aklama" devri son bulacak…
Gelir bireyler, haneler ve bölgeler arasında eşit dağıtılacak…
Milletin ayranı yokken içmeye onu temsil edenler uçak filoları kuramayacak; hele de neyin karşılığı olduğu sorguya muhtaç "uçan saray"lar hediye alamayacak…
Kamunun zorunlu olduğu haller dışında hiçbir sözleşme döviz cinsinden yapılamayacak; oh be!
*
Eğitim gibi temel haklarımızı kullanırken KDV ödemeyeceğiz…
KÖİ projelerinde hukuksuz yahut usulsüzlükten kaynaklanan zarar neyse tahsil edilecek; geçmediğimiz köprüler, yollar, gitmediğimiz hastaneler için ödemeye mahkûm edildiğimiz ne varsa geri dönecek önce devletin; oradan milletin cebine!
*
Altın, pırlanta, elmas en akıllı, en yetenekli, en "zehir gibi" çocuklarımız, kimsenin eline muhtaç olmayacak, ağına düşmeyecek, kuklasına dönüşmeyecek, şimdi hepsi "harika" olan çocuklarımız "özel"likleri uyarınca ve herkesin anlayacağı klişesiyle "vatana millete hayırlı evlatlar" olarak yetiştirilecek.
*
Gıda güvenliğini de önceleyen tarım politikalarımız olacak mesela; güya "yerli üretim" diye sanayi atıklarıyla zehirlenmiş topraklarda kanserli meyve, sebze, tahıl üretip, pazarlayamayacak hiç kimse…
Ve hiç kimse o toprakları beton tarlalarına dönüştüremeyecek de…
Teşvik diye borçlandırılan çiftinin traktörünü, biçerdöverini, hatta hayvanını bağlayan faiz prangası silip atılacak…
*
İnsana kast etmenin, misal Ankara''nın göbeğinde, güpegündüz suikast düzenlemenin "yırtılabilir bir iş" diye hesap edildiği günlerden, ağaca, kuşa, çiçeğe, böceğe kast etmekten bile "yırtılamayacağı" günlere hiper geçiş yapacağız…
"Can" diye bir derdimiz olacak.
*
Çocuklar, anaokulundan üniversiteye kadar, her ay, her yıl aynı korku ve kaygıları yaşamayacak, kimseye karşı borç, minnet duymadan, rencide edilmeden "hakları" olan okullarda okuyabilecekler; eğitim ihtiyaçları bir destek kartı üzerinden kimsenin görmesine, bilmesine gerek kalmadan karşılanacak…
Yaşayan bilir ne menem çelişki olduğunu; hiçbir anne çalışabilmek için maaşından fazlasını vermek zorunda kalmayacak kreşe…
Hiçbir anne, baba mama çalmak zorunda kalmayacak marketten, keza bez, keza ped…
Her köşe başında dilenen bir çocuk görüp de görmüyormuş gibi yapmak durumunda kalmayacağız; sahiden görmüyor olacağız çünkü…
Okullar "narko-tim"lerin korumasında olacak ve asıl o "narko-timler"den korumak zorunda kalmayacağız çocuklarımızı; öyle bir arınma…
*
Her dem ateş çemberi sınırlarımızın içinde yalnızlaşmayacağız ama o ateş sönsün diye yandaşlaşmayacağız da hiçbir odağa…
Terör örgütleri değil Türkiye Cumhuriyeti Ordusu eğitilip donatılabilecek yalnızca bu topraklarda…
*
Bir sabah uyanacağız;
Kanal İstanbul yok!
Atatürk Havalimanı var!
*
Şimdi diyebilirsiniz ki;
Saf mısın; biz ne vaatler duyduk zaten yoktular!
Değilim.
Umudum; tekleşmemiş, aynılaştırılama ihtimali bulunmayan, birbirlerine siyah ile beyaz kadar zıt olan siyasi yapıların, şimdi kulağımıza "çatlak" gibi gelen seslerinin, birbirlerinden esirgemeyecekleri bugünden aşikâr olan denetim.
Bizatihi sistemin "hesap sorulabilir" olacak şekilde temellendirilmesi…
Hesap sormanın serbest, hesap vermenin mecburiyet olduğu her sistemde ümit vardır bana göre…