Orta vadeli programda vatandaş yok


Önceki gün, orta vadeli program açıklanırken, televizyonlar görüş soruyordu. Bir öğretmen arkadaşım “programın teknik taraflarını konuşuyorsunuz... Ancak bu program işsizlere, fakir-fukaraya, aç insanlara ne getiriyor? Kimse tartışmıyor” diye beni uyardı.
Programın giriş kısmında, “güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme” öngörüldüğü yazılıdır. Büyüme önce işsizliğin azalması demektir. Ne var ki beklenen büyüme oranları ve uygulanacak iktisat ve maliye politikaları işsizlik konusunda ümit vermiyor.
Zaten programda da, işsizlik oranları tahminlerinden, yüksek oranlı işsizliğin devam edeceği ve yapışkan olacağı açıkça belirtiliyor. 2009 yılında yüzde 14.8 olarak tahmin edilen işsizlik oranının, 3 yıl sonra program sonunda yüzde 13.3 olması öngörülüyor.
Küreselleşme en fazla çalışanı vurdu. Bütün dünyada işsizlik arttı. Ancak Türkiye de işsiz sayısı daha çok arttı. TÜİK, işsizlik oranını düşük tutmak için ne gerekirse yapıyor. Hesaplama yöntemini değiştirdi. Örneğin bir yere başvuramayanları, iş aramaktan bıktığı için umudu kaybolan iki milyon dolayında işsizi “iş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar” şeklinde, işsizlerin dışında tutuyor. Bunları da katarsak, işsizlik oranı yüzde 20 dolayında bir orana yükseliyor ki, bu şartlarda Türkiye G-20 ülkeleri içinde en fazla işsizi olan ülkedir.
Öte yandan, orta vadeli mali programda, her yıl nüfusun 800 bin artacağı tahmin ediliyor. Yüzde 4 dolayında bir büyüme ile artan aktif nüfusa iş sağlamak imkanı da yoktur. Zaten, program istihdam öncelikli bir program değil. İşsizliğin kalıcı olması da aynı sonucu veriyor.
Büyümenin istihdam yaratması için, istihdam yaratan bir büyüme modelinin öngörülmesi gerekiyor. Bunun yolu da ithalata dayalı olmayan bir büyümedir.
Uygulanmakta olan dalgalı kur sisteminde, yine eskisi gibi eğer kısa vadeli sermaye hareketleri kontrol edilmezse, döviz girişi yine kurların düşük kalmasına ve ithalatın ucuz kalmasına neden olacaktır. Ucuz ithalat varken, kimse içeride aramalı üretmiyor. İşsizlik artıyor. Yani ithalata dayalı büyüme istihdam yaratamıyor.
İç üretimi artırmak için, dalgalı kur sisteminden vazgeçilmesi ve yerine, kontrollü kur sistemine geçilmesi gerekiyor. Kontrollü kur sistemi, gerçek kurun oluşmasına imkan hazırlar. Düşük kurdan dolayı ülkenin rekabet gücünün düşmesini önler.
Çin, Hindistan ve Brezilya’nın dış ekonomik ilişkilerde kan kaybı olmuyorsa, ilk nedeni gerçekçi kur ve bazen de paralarını düşük tutmaları olmuştur. Oysaki, MB reel efektif döviz kur endekslerine göre TÜFE bazlı olarak, TL halen yüzde 69 oranında değerlidir. Bu değerli para devam ettiği sürece, Türkiye ithalata bağımlı, cari açık veren ve istihdam yaratamayan bir ekonomiye sahip olacaktır.
İşsizliğin azalması için, yatırımların artması gerekiyor. Programa göre 2009 yılında özel sektör yatırımları yüzde 22 oranında geriledi. Yatırımların 2010’da yüzde 8, 2011’de yüzde 10 ve 2012’de ise yüzde 12 oranında artacağı öngörülüyor. Yatırımların büyüme üstünde artacağının öngörülmesi, istihdam artışına yardımcı olur. Ancak, Türkiye’de AKP iktidarı ile birlikte yatırım hacmi daraldı. Bu nedenle istihdam yaratacak yatırım artışının daha yüksek olması gerekiyor.
Yine, yatırımlarda emek yoğun yatırımların ağırlıklı olması gerekiyor. Ne var ki Türkiye’de yüzde 41 oranında istihdam yükü olduğu sürece, kimse emek yoğun yatırım yapmaz. Programda bu şekilde bir öngörü de yok... Tersine vergilerde değişiklik olmayacağı öngörüsü var.
Her şey bir tarafa, işsizliği azaltmayan, çalışanlarda gelir artışı yaratmayan bir program, resesyondan çıkış programı olamaz.

Yazarın Diğer Yazıları