Ordusuz bir halkın geleceği olur mu?
Esiyor yine deli gibi mübarek; karıyla, ayazıyla, fırtınasıyla yaman bir kış geçiriyoruz. Dışarıda kar, ekranda Sultanımız.
KaçAk Saray’daki karşılama merasiminde, ‘16 Türk devletini’ temsil eden askerler arasında öyle bir yürüyor ki gören her Türk’ün ‘saf’ duygularını tetiklemeye yetiyor.
Zat-ı şahaneleri tensip buyuruyor:
- “Geçmişi bilmeyen, geçmişe sahip çıkmayanlar geleceklerini inşa edemezler. Biz geleceğin inşası ile görevliyiz.”
Peki bir gelecek nasıl inşa edilir?
‘Kin’ tohumları ekerek, ‘farklılıkları’ kaşıyarak, ahaliyi ‘36 etnik sınıfa’ ayırarak mı?
Ortada herhangi bir seçim yokken bir bakıyorsunuz, “Türkiye hiçbir mezhebin karşısında da değildir, arkasında da değildir” diye buyuruyor. Ama ‘sandığın ucu’ göründüğünde, medyadaki koçbaşları kampanyayı başlatıyor:
- “Bunlar din düşmanı Alevi. Bunlara oy verilir mi, tövbe estağfurullah.”
Ortada herhangi bir seçim yokken bir bakıyorsunuz, “Bunlar ırkçı, kafatasçı” diye milliyetçilere saldırıyor; “Milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum” diyor.
Ama ‘kritik bir seçim’ kapıya dayandığında, birden ‘bayrağa’ sarılıyor, milliyetçi oyları kendisine kanalize edecek ‘her türlü istismara’ baş vuruyor.
***
Sultan hazretleri, bugün ‘paralel yapı’ olarak hedef tahtasına oturttuğu bir takım yargı mensuplarının kendi bilgisi dahilinde ‘Ergenekon’ üzerinden TSK’ya yönelik ‘operasyon’ başlattıkları dönemde yine kendini ‘savcı’ ilan ederek şöyle diyordu:
- “Bakın, artık kışla içerisinde de arama yapılıyor, bizim farkımız bu.”
Bu ifadenin mealen özeti şuydu:
- “Darbelerin asıl faillerinden hesap soramadık. Ama bakın işte geri kalan hepsini esas duruşa geçirdik.”
Ne yazık ki aynen öyle oldu.
“Hizaya gel” komutu ile başlayan değişimi, dönüşümü adeta ‘tereyağından kıl çeker gibi’ gerçekleştirdiler.
Artık azıcık başını kaldıran hemen herkes, kendisini doğruca ‘özel görevli’ savcıların karşısında bulmaya başladı.
‘Binlerce sayfalık’ iddianameler, ‘yasa dışı’ dinlemeler, ‘cezaya dönüşen’ tutuklamalar falan hep işin magazin kısmı.
‘Adalet’ geldi memlekete, adalet.
Ama kışla içerisinde yapılan aramalarda bugüne kadar ‘ne çıktı’ kimse hâlâ bilmiyor.
Sahi ne oldu şu ‘kozmik oda’ denilen suç mahallinden götürülen çuval çuval evrak?
‘Adres yazılı’ kağıtları yutan subaylar ne durumda?
***
‘Güçlü’ bir ordusu olmayan bir milletin asla ‘gelecek’ inşasından söz edilemez.
Hazretin ifa etmiş olduğu ‘BOP eksenindeki’ gelecek inşası görevi sayesinde, TSK itibarsızlaştırıldı, ‘askerlerin’ eli kolu bağlandı, ‘askerlik süresi’ kısaltıldı, parası olanlara ‘bedelli askerlik’ imtiyazı bahşedildi.
Parası olmayıp da ‘askerlikten yırtmak’ isteyenler için ise başka imkanlar sağlandı.
Mesela, herhangi bir üniversiteye kapağı atıp da iki yıldan fazla sınıfta kalanlar artık eskisi gibi kulaklarından tutulup kışlaya götürülemeyecek.
Allah için çok büyük bir hizmet.
- “Yavrum sana 15 yıl müsaade. İki yıllık bir okula kayıt yaptır, gariban çocukları senin yerine nasıl olsa nöbet tutar. Yeter ki bizden oylarını esirgeme.”
Askerlik dediğiniz de nedir ki ‘bizim oğlanlar’ yapmadı da memleket mi battı sanki?
Hem askerde harcayacakları vakti, iş dünyasında değerlendirip ‘CEO’ falan oldular. ‘Kariyer’ yaptılar; ‘ekonomiye’ katkı sağladılar, memleketin gücüne güç kattılar.
Onlar kaynakları yağmalarken, hazineyi soyarken, kadroları paylaşırken, memlekette her gün ağarması ile gündem, bir başka ‘kayıkçı kavgasına’ odaklandı.
Kafakola alınmış medya, ahaliye ‘görmesi gerekenleri’ değil, ‘hiç de lazım olmayanları’ göstermeyi meslek ilkesi haline getirdi.
***
Arkalarında ‘güçlü bir ordusu’ olan idarecilerin ‘suskunluklarından’ dahi ürkerler.
Orduları ‘dişleri sökülmüş aslan’ haline getirilmiş idarecilerin ‘hamaset nutuklarına’ ise ‘deli saçması’ diye gülüp geçerler.
Esiyor yine mübarek, varsın essin.
Kış, kışlığını yapacak vesselam.