Cevat Kol da gitti işte. Karadeniz öksüz artık
İnsanın yaşının ilerlemesi de kötü bir şey. Her geçen gün yeni bir acıyla tanıştırıyor adamı.
Sevdiklerin birer birer göçüp gidiyor dünyadan. Öbür taraftaki tanıdıklarının bu dünyadakinden daha çoğalmaya başlaması yumruk gibi iniyor yüreğine.
Yaşarken "Ölümsüz" sanıyorsun. Haberini alınca inanamıyorsun. Günler geçtikçe alışsan da yokluğuna içine yaşatıyor, sevdiklerinle aslında sen de ölüyorsun.
Çok sevdiklerimi kaybettim ben.
Annem, babam, abim, arkadaşlarım, dostlarım. Her birinin izi var bende, unutamadığım.
Şimdi onlara bir yenisi daha eklendi. Çoktandır hastaydı hasta olmasına da öleceğine kendimi inandıramamıştım bir türlü.
Cevat Kol ölür mü?
Günlerdir beynimi kemiren bu sorunun cevabını sabah erken saatlerde acı bir telefon sesine cevap verince aldım.
Ölürmüş!
Yine de inanamadım, inanamıyorum. Onun gibi bir adamın Trabzon''da artık yaşamayacağına kendimi nasıl alıştıracağım; bilemiyorum.
Trabzon''da çok dostum oldu benim. Hayatımın en neşeli günlerini orada geçirdim. Muhabirlik yıllarımda sık sık gidiyordum her gittiğimde de unutulmaz anılarla dönüyordum.
O anıları yükleyenlerin önde gelenlerindendi Cevat da.
Oturun 10 kişi bir yerde. Çok ciddi meseleleri tartışın isterseniz. O girdiği anda mutlaka gülerdiniz. Güldürürdü sizi. Spor yazarıydı ama memleketin her meselesine hakimdi. Sizin ciddiyetle tartıştığınız bir konuya espriyle yaklaşır, hem taşı gediğine koyar, hem de kahkaha attırırdı.
Yalnız bir huyu vardı. Gülerdi güldürürdü de bazı şeyleri de içine atardı. Trabzon''da sokakta kapatılmayan bir çukur mu var; dert ederdi kendine. Karadeniz''in kirlenmesinden dağların tepelerin yağmalanmasına kadar. Kendi kendini yerdi.
Tabii ki Trabzonspor''du bir de hayatı. Trabzonspor''un iyiyse o da iyiydi. Trabzonspor kötüyse kötü. İyiliğini alkışlarken, kötülüğünün nedenlerini ortaya çıkarmadan duramazdı.
Ama Trabzonspor''un herhangi bir takımla maçından sonra yazı yazarken Trabzonlu gömleğini vestiyere asar, tarafsız gözle yorum yapmaya çalışırdı.
Bu satırları yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Ama yazıyorum işte.
Yutkunmak istiyorum, yutkunamıyorum. Boğazımı sıkıyorlar sanki, zor nefes alıyorum. Yüreğim yangın yeri, ne diyeceğimi bilemiyorum.
Cevat Kol öldü ha. İnanamıyorum. Ve de inanmıyorum.
Sevgili dostum. En kötü anlarımda beni telefonla arayıp güldürmeyi başaran, hayata bakışıyla, gazeteciliği ile çok şeyler öğreten can arkadaşım.
Son olarak Yeniçağ''da da seninle birlikte çalışma mutluluğu yaşadım ya, tesellim bu şimdi benim.
Şimdi sen sonsuzluk uykusunda...
Ben hala hayatla mücadele yolunda...
Her ne kadar aradığımda telefonuna artık cevap veremeyecek olsan da...
"Abi" diye başlayan sözlerini duyamayacak olsam da...
O güzel haberlerini alamasam da...
Fıkralarını dinleyemesem de...
Trabzon''un dağlarının bayırlarının köylerinin güzelliklerini anlatamasan da...
Benim için hep yaşayacaksın can dostum benim.
Ben de sonsuzluk uykusu için kapadığımda gözlerimi... Ancak o zaman öleceksin benim için.
"Cevat Kol hala Trabzon''da" diyeceğim kendi kendime o güne kadar; "Ha aradı ha arayacak" diye bekleyeceğim.
Biliyorum ki sen de yakıştıramıyorsun kendine ölümü. Sesleniyorsun oradan Cahit Sıtkı Tarancı''nın şiiriyle; duyuyorum:
Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Gafil kişilermiş şu insanlar vesselâm;
Bilmezler ki, bu kabirle yoktur alâkam;
Ben o çiçeklerdeyim, ben o çiçeklerim.
Daha şimdiden çok özlüyorum seni canım kardeşim. Bir gün bir yerlerde tekrar görüşmek dileği ile... Nurlar içine uyu.