Onlar...
Ukrayna’da Başbakan Azarov’un istifasına sebep olan olaylar oldukça eskiye ve bütünleşmiş sosyal-ekonomik ilişkilere dayanmaktadır. Ukrayna özellikle Bolşevik devriminden bu yana stratejik konumu sebebiyle gerek Sovyetler Birliği’nin gerekse birliğin dağılmasının ardından Rusya’nın çıkarları bakımından hayati öneme sahiptir. Bununla birlikte 1991 sonrasında dikkat çeken Post-Sovyet genişleme düşüncesi Rusya’nın ulusal ve uluslararası ilişkilerine yön vermeye devam etmektedir. Bazı ülkeler bu yaklaşıma “Egemenlik” kavramı üzerinden karşı çıksalar da Rusya’nın nüfus, enerji ve coğrafya üstünlüğü söz konusu ülkelerin dış politika süreçlerine belirli kısıtlamalar getirmektedir. Ukrayna’nın vereceği dış politika tercihleri ve meydana getireceği sonuçlar da bu merkezde değerlendirilmelidir. Daha farklı bir ifadeyle Rusya “bizimle olanlar bizden(miş) gibi yapamaz” dercesine uluslararası ilişkilerde zaman zaman belirginleşen kutuplaşmaya soğuk bakmadığını ortaya koymaktadır. Başbakan Erdoğan’ın “Şanghay İşbirliği Örgütü’ne bizi de alın” demesi Batı’ya ve özellikle AB’ye karşı Rusya’nın öncülüğünü yaptığı küresel veya bölgesel oluşumun mevcudiyetini göstermesi açısından anlamlıdır.
Yüreğimizdesiniz
Fakat son dönemde Ukrayna’da görülen kaotik durum bizi başka bir açıdan daha ilgilendirmektedir. Bu süreç aynı zamanda Kırım Türklerinin (Tatarlar) var olan sorunlarının artması anlamına gelmektedir. Halen sürgünde bulunanların vatana dönebilmeleri, dönmüş olanların sosyal ve ekonomik açıdan yaşadığı engeller, milli ve manevi haklarının önemli bir kısmından yoksun olmaları, vatandaşlık statülerinin verilmemesi, yasal özerkliğin güvence altına alınmamış olması bu sorunlar arasında gösterilebilir. Eşim de Kırım (Tatar) Türklerinden olduğu için iyi biliyorum. Konuştukları lehçe özbe öz Türk lehçesidir. Konunun uzmanlarından Hakan Kırımlı’ya göre Kırım Tatarlarının tamamı Sünnî Müslüman olup, konuştukları lehçelerin hepsi Türk dilidir. Türk temelli halkların Kırım’a gelişleri ise Hunlarla başlamaktadır. Ayrıca Kırım Tatarları bugün Tataristan Cumhuriyeti olarak bilinen devletin bir unsuru ya da parçası değildir.
Hak iddia edilebilir mi?
Bugün Ukrayna hâkimiyetinde bulunan Kırım Muhtar Cumhuriyeti tarihte Osmanlı Devleti açısından stratejik bir öneme sahip olmuştur. Rusların sıcak denizlere açılma hedefinin önemli bir yolu olarak görülen Kırım, 1774 yılında Küçük Kaynarca anlaşması ile Osmanlı egemenliğinden çıkarak bağımsız bir konum almıştır. Geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yansıyan bir haberde eğer Ukrayna parçalanırsa Türkiye’nin bu anlaşmaya dayanarak Kırım üzerinde hak iddia edebileceği ileri sürülmektedir. Böyle bir hak doğar mı doğmaz mı bunu tarihçiler ve hukukçular tartışacaktır. Ancak Türkiye şu anki vaziyetiyle buna nasıl yaklaşır ve hangi stratejiyi geliştirebilir? İşte bu meçhuldür. Üstelik tarihi avantajların yanı sıra fiili durumda elimizi zayıflatan bazı bulgular da yok değildir. Öyle ki bilimlik çalışmalara göre 1783’te genel nüfusa oranı % 80-85 dolaylarında olan Kırım Tatarları, süreç içerisinde kendi topraklarında nüfus bakımından oldukça gerilemişlerdir. Osmanlı-Rus savaşları bir yana, 1944 yılında Stalin’in sürgün halklar yaratma kararı ile farklı bölgelere gönderilen Kırım Tatarlarının Kırım’daki tahmini nüfuslarının %15 düzeyinde olduğu belirtilmektedir. Tüm bu gerekçelerle bu mesele titizlikle takip edilmeli ve soydaşlarımızın hakları savunulmalıdır.