On yılın azizleri: İmam Hatipliler!
Türk siyâsetinin aşere-i mübeşşeresiydi onlar, müjdelendiler ve geldiler. Ayrıcalıklıydılar. ‘Arka bahçe’nin çocuklarıydı onlar, üzerlerine titrenmiş, türlü kötülükler içinde yaşayan toplumun bütün kötülüklerinden muhafaza edilmiş, adeta kristal fânuslar ve atlas kumaştan kırk bohça içinde sarmalanarak geleceğe hazırlanmış ‘altın nesiller’di.
Hayatlarını ‘iktifâ mikdârı’nca idâme ettirmek üzere eğitim aldıkları için, az yerler, az içerler, az giyerler, az uyurlar ve azla yetinirlerdi. Dünyayla alâkaları pamuk ipliğine bağlı olacak kadar bir fânilikten ibâretti. Hiçbir şeyin ikincisine tâlip değillerdi, dünyada ikinci ev, sırtında ikinci bir ceket, sofrasında ikinci bir yemek, hânesinde ikinci bir eş onlar için yalnızca israftı, mâsivâya gönül kaydırmaktı ki onlar dünyaya ve dünyâlıklara meyletmezlerdi.
‘İki lokma ve bir hırka’dan ibâretti dünyâlıkları.
Manastırdaki gün ışığı görmemiş azizler gibiydi onlar. Nefisleri yoktu, zaafları yoktu, tek eksikleri kanatlarıydı onların.
Onların yetiştiği okullara girdiğinizde burnunuza yalnızca misk-i amber kokardı, gül kokusu gelirdi. Tuvalet kokusu gelmezdi, çünkü onların yediği içtiği nûr olurdu. Onların yetiştiği okullarda keyif verici maddeler olmazdı, keyif verici maddeyle altın vuruş yapanlar hiç olmadı o okullarda. Kızlar ve erkekler birbirlerine yan gözle bile bakmazlardı, hepsi kardeşti onların.
Sinema nedir, izlemeden, konser nedir, dinlemeden, sergi nedir, gezmeden, sevgi nedir, sevmeden, aşk nedir, anlamadan, bir köşe başında saatlerce sevgili yolu gözlemeden yaşlanıp giden olgun, ağırbaşlı ama yaman bir ideolog, mahçup ama acar bir siyasetçi, karnı tok, kanaatkâr ama iş bilir bir tüccar oldular.
Uzun yıllar çektikleri sıkıntıların, dışlanmışlıkların, itilmişliklerin, mâruz kaldıkları siyâsî yasakların sonu gelmişti artık.
Gün onların günüydü. İstikbâl onlarındı. Ülke onlarındı. Hatta dünyayı onlara vermişlerdi de, “Nerede bunu uydusu?” sorusunu sormalarının tam zamanıydı.
Artık ‘adâlet’le hükmedecekler, ülkenin ‘kalkınma’sını tamamlayacaklar, Fırat’ın kenarında kaybolan koyunun hesabını verecekler, yetimin hakkını koruyacaklar, işçinin hakkını alnının teri kurumadan teslim edeceklerdi, komşuları açken onlar asla tok uyumayacaklardı.
Onların arasından, hırsız, uğursuz, soyguncu, devlet malına tamah eden, ihâle kovalayan, sahte fatura düzenleyen, gemicikler sâhibi olan, çıkmazdı.
Onların arasından, satanistler, aşırı akımlar, komünistler, faşistler çıkmazdı.
Onların arasından, yardım toplama derneklerine topladıkları paralarla zengin olanlar, o paraları iç edenler çıkmazdı.
Onların arasından, sekreterleriyle aşna fişne olanlar, çok eşli olanlar çıkmazdı.
Onların arasından, sünnet veya evlilik cemiyetinde yakasına takılan paralarla Karun gibi olanlar çıkmazdı, kayıp trilyon dâvâları açılmazdı onlarla ilgili.
Onların arasından, isimlerini çoraplarına yazdıracak kadar egosu olan ve dünyâlık ihtirâsına kapılmış olanlar çıkmazdı.
Onların arasından, terörist çıkmazdı, domuz bağıyla insan öldürenler, insanları öldürürken videoya kaydedenler çıkmazdı.
Onların arasından, çürük raporu alıp askerlik vazifesinden geri duran bir tek vatan evlâdı çıkmazdı
Onların arasından, hep yalnızca âlimler, fâzıllar, gönül insanları, sevgi pıtırcıkları, dünya çapında ressamlar, besteciler, mimarlar, mühendisler, hukukçular çıkardı.
Kimisi Cumhurbaşkanı oldu, kimisi Başbakan oldu, kimisi Meclis Başkanı oldu, kimisi Diyânet İşleri Başkanı oldu, oldu da oldu...
Onların arasından, yalnızca dürüst insanlar çıktı, yalnızca harama uçkur çözmeyenler çıktı, yalnızca harama el sürmeyenler çıktı, yalnızca devlet malına tamah etmeyenler çıktı, bırakınız haramı mekruhtan bile köşe bucak kaçanlar çıktı yalnızca.
Onların arasından, yalnızca bu ülkenin kardeşliğine hizmet edenler çıktı. ‘Açılım’ adı altındaki bölünme yolunun taşlarını cehennem yolu gibi asla döşemediler. Ülkeyi kana bulayan, çoluk çocuk demeden katleden teröristlerle hiç pazarlık yapmadılar. Eli kanlı teröristlerin başıyla hiç görüşmediler, öyle vatanseverlerdi ki onlar, terörist başıyla görüşmeleri hep ‘devlet’e yaptırdılar.
Onlar İmam Hatipliydiler, on yılın azizleriydi onlar.
Ve onların flamacısı cumhurbaşkanı oldu...
İmam Hatipli olmadığım için, bütün bu fâziletlerden ve ayrıcalıklardan bunca yıldır mahrum olduğum için ne kadar mustaribim tahmin edemezsiniz, “Ahir ömre bir İmam Hatip Lisesi mezuniyeti sığdırabilir miyim acaba?” diye düşünmüyor değilim doğrusu!.. Öyle ya, İmam Hatip Liseleri bir katarsis fânusu, içine giriyorsunuz ve temizleniyorsunuz, çıktığınızda da asla kirlenmiyorsunuz.