Okuyucu savunmada
“Ergenekon Operasyonu” kapsamında gözaltına alındığında Güler Kömürcü’yü yalnız bırakan okuyucuları savunmaya geçti
Birkaç gündür bendenize gelen yüzlerce mesaj arasından seçtiğim bazı yorumlar, Türkiyemizde şu anda malumlarinca üzeri örtülmek istenilen çok ciddi ve de endişe verici bir sosyolojik gerçeği ortaya koyuyor. Aşağıda okuyacağınız mesajlarda beni özne olmaktan çıkarın lütfen ve sokaktaki masum vatandaşın yaşadığı derin tedirginliğin, güven bunalımının, üzerinde hissettiği baskının ulaştığı ürkütücü durumun fotoğrafını
çekiniz.
Korku hipnozuyla getirildiğimiz durumun vehametine bakınız;
* “Sayın KÖMÜRCÜ, siz gözaltına alınmadan kısa bir süre önce size bir şiirimi göndermiştim. Mühendisim, bilgi işlemciyim; bilgisayarınızdan e-mail adresimin, isimlerimizin -birilerince- alınabileceğini biliyorum. Siz gözaltına alınınca, eşime ve ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nde okuyan oğluma size yazıp, gönderdiğim o masum şiiri hatırlatıp, beni de tutuklarlar diye şaka yollu söyledim. Korkmadılar desem yalan olur! Ankara’dan A.E.”
* “Güler Hanım size ilk gün mesaj atmadık, ilk gün size sahip çıkmadık diye bize kızıyorsunuz, biz size nasıl sahip çıkarız, evde oturup ailece en ufak bir muhalif siyasi eleştiri yapar iken dahi acaba duyarlar da kızıp evimizden gelip alır-götürürler mi diye ödümüz kopuyor. Nerede bizim oy verdiğimiz vekillerimiz?!” İsmet B.
* “Sayın Kömürcü, sizi son birkaç aydır yazılarınızdan tanıyorum. Ülkemizde olan bitenler konusunda biz okuyucularınıza bilgiler vermeye, analizler yapmaya ve/veya yaptırmaya çalışıyordunuz. Bu çabalarınız için size teşekkür etmek bugüne kısmetmiş. Ama sizi burada da bırakmayacaklardır. Size gelen mailler dahi izlemede olacak, tanımadığınız, hiç ilişkinizin olmadığı bir fi tarihi suçlusunun maili sizi susturmanın araçları olarak kullanılmak istenebilir. E. Ş.” (KAYDA GEÇİNİZ BU SON 2 CÜMLEYİ EFENDİM, bu benim değil sokaktaki sade vatandaşın endişesi ve sokulduğumuz bu korku tünelinin ürkütücü boyutu).
* “Sizin yazılarınızı tekrar okuyabilmek çok güzel. Bize sitem etmeyiniz. Herkes göğsünü dikene yaslayacak kadar cesur değil ki. Bazılarımızın da dikene yaslaya yaslaya göğsü delik deşik. Sizi seviyoruz diken kuşumuz Güler.” Nermin Ö.
Ve... Son olarak, kıymetli sade vatandaş okurun mesajıyla bağlayalım, moral olsun hepinize; “Biz uyanık olmaya çalışan okurlarınız, siz değerli yazarımıza hoş geldin diyoruz. Günler zor, çetin. Her ne kadar bizi sarmalayan büyük bir örtü de olsa tıpkı yazınızdakı küçük çocuk gibi hepimiz, biz Atatürk’ün Cumhuriyetin evlatları olarak kral çıplak dıyerek haykıracağız. M.Vural”
Malumların diline doladığı o meşhuur mahalle baskısının bir diğer hazin yüzü işte...
Bu sade vatandaş mesajları umarım tüm korku tünellerini yıkmaya, yetkililerimizin acil çözüm reçetesi geliştirmesine vesile olur.
* Güler Kömürcü / Akşam
Türkiyemizden üç manzara
Bizde dert biter mi?
Dün Ankara’da türban gerginliği yaşanırken, aynı saatler, Güneydoğu’da canlı kalkan eylemi yapıldı.
Cudi Dağı eteklerine kurulan çadır, DTP Milletvekilleri ile terör arasındaki gönül köprüsünü dünyaya resmen ve alenen ilân ediyordu.
Yaptıkları yanlıştır, çirkindir, tehlikelidir şudur budur ama herşeyden evvel suçtur.
Dokunulmazlığı nasıl kullandıklarını görüyorsunuz.
Kaç gündür çocukları öne sürerek yapılan izinsiz eylemler ise, bebek katillerinin cibiliyetini yansıtıyor.
Dönelim Ankara’ya.
Meclis’teki oturumdan 24 saat önce tuhaf bir eylem daha gördük.
Emekli Subaylar adına bir siyah çelenk konuldu. Nereye?
MHP Genel Merkezi’nin kapısına.
Zamanlamaya bakar mısınız? Sinirler bu kadar gerginken, bir bu eksikti.
Sayın Emekli Subaylar... Siz o çelenk’i oraya koyunca, MHP’lilerin nasıl asabi bir tavır alacaklarını bilmiyor muydunuz? Yâni o çelenk’in saniyede paramparça olacağını hiç tahmin etmiyor muydunuz?
Ediyordunuz.
Peki niçin koydunuz?
Demek ki sırf kışkırtmak için.
Bu iş türbana evet-hayır’dan çıktı başka eksenlere çekildi. Hele bir de Özgürlükçüler-Yasakçılar diye iki yafta asılınca, taraflar daha da hırçınlaştı. Meseleye en sâkin ve soğukkanlı yaklaşan siyasetçi, DSP lideri Zeki Sezer’dir. Önerdiği formül eğer “yeni bir süreç” başlatabilirse ne alâ... Aksi halde koskoca Türkiye çoğunluğun tahakkümü ile azınlığın tahakkümü arasında kalacak. Görüyor musunuz şanssızlığı? Nereye doğru yürüseniz, ikisinde de tahakküm var.
En güzelini de Cengiz Çandar söyledi:
- Türban mı, başörtüsü mü? Daha isminde bile anlaşabilmiş değiliz.
* Rauf Tamer / Posta
Futbolun da Başbakanı mı?
AKP iktidarının sivil toplum kuruluşlarını ele geçirme kararı verdiğini, en başa da Futbol Federasyonunu koyduğunu bilmeyen yok. Haluk Ulusoy’un devrilip, yerine kendi adamının gelmesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel davası.. O da biliniyor.
Aday da belli. Erdoğan’ın yakın arkadaşı Hasan Doğan.. Ama bu kadar da aleni olmaz ki..
O zaman.. O zaman tiyatro..
Recep Tayyip Erdoğan güya “Hasan Doğan olmasın” diyecek.
Kulüpler Birliği toplanacak. Hasan Doğan üzerinde ittifak edecek.. O zaman da demokrat Erdoğan “Madem ısrar ediyorsunuz, peki o halde” diyecek..
Diyecek de Kulüpler nasıl “Hasan Doğan” diyecek?..
Geçen kongrede, Hasan Doğan’ı listesine aldı diye Ayhan Bermek’e sırt çeviren ve oy vermeyen Aziz Yıldırım, şimdi nasıl Doğancı olur?.
Olur.. Çünkü.. Futbol Federasyonunu kontrol altına almak için iki Fenerli, Erdoğan ve Yıldırım anlaştılar.
Seyrantepe rezilliği uğruna, Aziz Yıldırım’ın kuklası olmayı kabullenen Galatasaray ve Kulüpler Birliği Başkanı Özhan Canaydın da, aslında şükran borçlu olduğu Haluk Ulusoy’a karşı kurulan komploya katılıp Aziz Başkanının emriyle, Hasan Doğancı oldu.
Kulüpler desen, ya zaten AKP Belediyelerinin malı ya da belediye desteğiyle ayakta. Sıkıysa “Hayır” desinler..
Yaşasın Demokrasi!..
* * *
Ayhan Bermek’in adaylıktan istifa kararını son anda öğrendim. Bermek’i bu onurlu kararından dolayı kutluyorum.. Onun bu kirli ortamda ve Kulüpler Birliği adına kurulan tezgahta yeri yoktu...
* Hıncal Uluç / Sabah
Gündem ve bir durum tespiti
Türban konusunda adeta mesaj ve “olumlu-olumsuz” tepki yağmuruna tutuldum...
Bazı okuyucularımız “neden destek” olmadığımı sorarken, bazı okuyucularımız da “nasıl olup da destek” olduğumu soruyorlar. Bardağı taşıran son damla ise daha da ilginç. Annem arayıp aynen şu cümleyi söyledi; “Herkes diyor ki; nasıl olur Yiğit gibi çizgisi belli biri bile, türbana destek olur!”
Sevgili dostlarım, duyduğum bu sözler sonrası “pes” dedim ve “kendini anlatamayan bir yazar olduğuma” karar vererek, bir daha yazmaya karar verdim. Sizlerden ricam; benim, “Atatürk Cumhuriyeti’ne zerre kadar zarar gelmesine sessiz kalacağımdan” şüpheniz olduysa, lütfen arşivi bir kez daha gözden geçirin.
Sonuç: Türban ile ilgili tartışma süreci bana bir şeyi çok net gösterdi ve öğretti; toplum olarak birbirimizi dinlemiyoruz. Takdir ederken de dinlemiyoruz, eleştirirken de dinlemiyoruz. Umarım krize dönmeden “bu süreci”, düzenlemeyi “sınırlı” tutarak aşarız ve umarım “Türkiye Cumhuriyeti devleti bu süreçten çizik dahi” almadan çıkar.
Son söz: İnancından dolayı başını örtmek isteyenlerin, “din üzerinden siyaset yapanların” insan kaynağı haline gelmelerini “engellemek” ; bu devleti “laik, Atatürkçü bir hukuk devleti” olarak korumak adına, bence ilk atmamız gereken adımlardan biridir. Bu ülkede “insanların temiz duygularını sömürenler” maalesef var ve her zaman da olacaklar. Önemli olan “onlara” fırsat vermemek, ellerini güçlendirmemek!
* Yiğit Bulut / Vatan
Günün SORUSU
Başka ne beklenir?
Yabancı gazeteciler, yorumcular neden hep AKP yanlısı ve etnik bölücülüğe destek veren yazılar
yazıyorlar?
* Emre Kongar / Cumhuriyet