Obama Erdoğan'a ne dedi?
Yazıyı yazarken, kulağım televizyonda, haberlerde. Şehit düşen yavrularla ilgili haberler, gamsız bir topluluk haline gelen halkın, tatil dönüş haberleri arasında kaynayıp gidiyor. Trafik kazaları bile ön sıralarda. Ölüme de alıştırdılar bizi. Pirince ve kömüre karşılık hayat. Varsa yoksa köprü. Atatürk Havaalanı'nda ölenler, iktidarın köprü şenliğini engelleyemedi. Birilerinde, güneş ötekilerde yürek yanığı. Onlar gündem de değil. Gündem, para, tatil, külliye, iktidar hırsı. Ayıp, insanlığımdan utanıyorum. Sokaklarda çatışmalar var. Millet değil, ümmet teorisini yürürlüğe sokmak için bu önlemler.
Bilmem farkında mısınız, bir zamanlar sarayın akil kadrosunda da yer alan, "yetmez ama evet" takımı, teker teker pişmanlık fermanı yayınlıyor. Konvoya son olarak Tarhan Erdem katıldı. Biz onların bu tutumunu eleştirirken, bizleri bağnazlık ve ileriyi görmemekle suçlamışlardı. Bugün, kimin ileriyi göremediği ortada. Tabii bu konvoya, tarikatın gazetesi Taraf 'ta hizmet veren Altan biraderler ve Yasemin Çongar'ı da katmakta yarar var. Onlar, hizmet edeceklerine ettiler zaten.
Geçen hafta, iki önemli dış politika konusu vardı. Bunlardan ilki İngiltere'de zamanın başbakanı Tony Blair'in, ABD Başkanı George Bush'a yolladığı mektupların içeriği. Burada nasıl asparagas bir gerekçe ile Irak'a saldırıldığı görülüyor. Tarih, bunları yargılayacak mı? Tabii ki evet. Ben, Saddam günahsızdı veya doğru adamdı demedim demiyorum. Ama Saddam'ın, Kaddafi'nin dengede tuttuğu toplulukların, devrilmeleri ardından, nasıl bir kaos yaşadıkları, bu diktatörleri devirmek için bir buçuk milyon Müslümanın nasıl katledildiği ortada. Irak, Libya ve öteki ülkelerdeki bu duruma bizde dâhil, öteki Arap ülkelerinin nasıl alkış tuttuğunu da unutmadık. Libya ve Irak'ta oynanan oyun bu kez Suriye'de tutmadı.
Öte yandan, Türk dış politikasındaki çöküş ile ülkenin hızlı itibar kaybı konusundaki son gösterge, Varşova'da düzenlenen NATO zirvesi oldu. Bu son zirve, ABD-Türkiye ilişkilerinin artık kerhen yürüdüğünü gösterdi. Yandaş basın değinmemeye özen gösterirken, değinenler de Obama-Erdoğan görüşmesi 10 dakika sürdü diye verdi. Yani 10 dakikalık görüşmenin, 5 dakikası tercüme. Geri kalan 5 dakikada da, nasılsınız, çoluk çocuk nasıl, Bayan Obama'ya selam göreve devamdan öte değil. Obama'da nezaketen aynı soruları tekrarlasa buyurun size 15 dakika. Bize göre işin aslı farklı. Bizimkilerin, Obama ile önce dolaylı, sonra resmi görüşme talebine, bu kez resmen hayır denilmiş. ABD Başkanı Teksas'da polislerin öldürülüşünü bahane ederek Varşova'dan erken ayrılıp İspanya üzerinden ABD'ye döndü.
Ama Varşova'da İngiltere Başbakanı Cameron, Fransa Başkanı Holland, Almanya Başbakanı Merkel, İtalya Başbakanı Renzi ve Ukrayna Başbakanı Poroshenko ile görüşmüş. Daha sonra İspanya'da askeri üste geceyi geçirip ABD'ye döndü. Beyaz Saray açıklaması (readout) ta bu isimler ve onlarla görüşmelerin özeti var. Diyelim ki, gerçekten görüştüyse ve Beyaz Saray kaale almıyorsa da, bence bu daha kötü değil mi?
Zaten Erdoğan'ın gerek Almanya Başbakanı Merkel ve İngiltere Başbakanı Cameron ile yaptığı temaslardan da olumlu sonuç almadığı hem Alman basınından hem de çekilen resimlerde çok açıktı. Dünya basını Türkiye'nin Erdoğan yönetiminde dış politikada büyük yön değişikliği yaptığını ancak buna paralel olarak içerde de özgürlükler ve demokrasi alanında ilerleme kaydedilmemesi halinde dış politika değişikliğinin bir anlam ifade etmeyeceği uyarısında bulunuyor.
Evet, cilamız muhteşem. Ha bire ilan ediyoruz, dünyanın en büyük, en parlak şeyleri diye ama. Tüm bu şeyler, dünyanın en umursamaz, en gamsız, en para canlısı halkına hizmet etmiyor mu? Özellikle AKP'ye oy veren kentlerden gelen Suriyelilerle çatışma ve kavga haberleri... Oysa Türkmenler, Uygurlar, Kosovalılar falan olmaz. Onlar ümmet değil millete katılacak. Çünkü onlarda vatan sevgisi var.