O
"Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" derken, milliyetçilik karşıtı bir uzman olarak sanki uluslararası bir kongrede tebliğ sunuyordu. Nazi Almanyası'nda zulüm görmüş bir Yahudi ailenin zulüm anılarıyla büyümüş, annesinin SS subayları tarafından gözleri önünde nasıl öldürüldüğünü hatırlayan bir çocuğun travmatik hatıralarını paylaşıyordu sanki!
"Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" derken, sanki İsrail işgali altındaki topraklarda çocukluğu İsrail askerlerine sapanla taş atarak geçmiş bir mücadele adamının tecrübesiyle ırkçılığın ne menem bir felaket olduğunu anlatıyordu!
"Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" derken, sanki dedeleri Afrika'dan Amerika'ya gemiler içinde kürek mahkmu olarak getirilen, KluKlux Klan vahşetine maruz kalmış ve ailesini KluKlux Klan saldırılarında kaybetmiş, yemek yemek için gittiği restoranın kapısında "only white" tabelası görmüş ve içeri siyah olduğu için alınmamış bir ırkçılık mağduru gibi konuşuyordu!
"Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" derken sanki kürsüde Gandi vardı da, elinde 1. mevki bilet olduğu halde 3. mevkie geçmediği için trenden atılmıştı, yoluna devam etmek için at arabasıyla seyahat etmek zorunda kalmıştı ve Avrupalı bir yolcuya yer açması için yerinden kaldırılarak arabanın basamaklarından birine oturtulmaya zorlanmış, horlanmıştı da ırkçılıkla mücadele için pasif direniş başlatıp bütün hayatını mücadele ile geçirmişti!
"Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" derken, sanki Srebrenitsa'da "Çocukları küçük kurşunlarla öldürürler değil mi anne?" diye soran çocuğun babasıydı da, yaşadığı acıyı paylaşıyordu!
"Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" derken, sanki dedeleri Londra metrosu inşaatının temelinde yatan binlerce Afrikalı köle torunundan biriydi, o da ırkçılığın insanlığın felaketi olacağını anlatıyordu tüm insanlığa!.
***
Hayır, bütün bunların hiç birisi gerçek değildi.
"Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık" diyen, ne Nazi kamplarında annesi gözlerinin önünde öldürülmüş, ne trenden atılmış, ne arabanın basamağında yolculuk etmiş, ne Klu Klux Klan saldırılarında ailesini ve ne Srebrenitsa'da çocuğunu kaybetmiş ve ne de dedelerinin mezarı bir metro istasyonunun temelleriydi!
O, Dicle ile Fırat arasında, Ceyhan ile Seyhan arasında, Meriç ile Menderes arasında, Kızılırmak ile Yeşilırmak arasındaki her karışta ipek sedirlerinde Kur'an okunan, açık pencerelerinden gül kokusu yayılan bir cemiyetin içine doğmuştu.
O, bin yıllık bir kardeşliğin, bin yıllık müşterek secdelerin, bin yıllık yan yana kabirlerin, bin yıllık sıra sıra halayların, bin yıllık müşterek matemlerin içine doğmuştu.
O, Zenci Musaların, Kuşçubaşı Eşreflerin, åkiflerin, Sinanların...
O, Rumların, Arapların, Gürcülerin, Kürtlerin, Boşnakların, Arnavutların ve daha nice akvamı levn”nin bir arada sulh içinde bin yıl yaşadığı bir vatana doğmuştu.
O, Çanakkale cephesinde hayatını kaybeden bir Fransız askerinin cesedini Fransız siperlerine kadar taşıyan aziz bir milletin, Türk milletinin içine doğmuştu.
O, otuz yıldır ülkenin dört bir tarafına, şehrine, kasabasına, köyüne, mahallesine, sokağına gelincik tarlasından koparılmışcasına kervan kafile taşınan albayrağa sarılı şehit cenazelerine rağmen, bir tek Kürt komşusuna kaşını çatmayan, selamını kesmeyen, muhabbetini esirgemeyen, hukukunu çiğnemeyen, varını yoğunu, derdini, neşesini, düğününü paylaşan aziz bir milletin, Türk milletinin içine doğmuştu.
O, milliyetçiliği, vatanını aşk ile sevmekten ve milletine adanmaktan başkaca bir şey bilmeyen aziz bir milletin, Türk milletinin içine doğmuştu.
O, 1. Dünya Savaşı sonrası imparatorluk topraklarından Türkiye'ye sığınanların hangi milletten olduğuna bakmaksızın, hangi milletten olduğunu sormaksızın bağrına basan aziz bir milletin, Türk milletinin içine doğmuştu.
Onun ayakları altına aldığı milliyetçilik, vatan sevgisinden ibaretti.
Onun ayakları altına aldığı milliyetçilik, bin yıllık bir kardeşlikti, bin yıllık bir müşterek secdeydi, bin yıllık bir müşterek halaydı, bin yılda hizalanmış müşterek saflardı, bin yıllık müşterek bir neşe, müşterek bir yastı.
Onun ayakları altına aldığı milliyetçilik, ayaklarının altında değil, başının üzerinde bile kirlenebilecek kadar temizdi.
***
İşte şimdi O, bin yıllık kardeşliği ortadan kaldırıyor, bin yıllık müşterek secde yerini kirletiyor, bin yıllık halayı bozuyor, bin yıllık yan yana kabirleri dağıtıyor, bin yıllık müşterek yasları küstah ve şuh zılgıtlara terk ediyor, bin yıllık müşterek kaderi hainlerle birlikte ihanet çizgileriyle bölüyor.
Ve Onun kim olduğunu herkes biliyor...