Neye son sayıyoruz?
Sorum şu;
Ülkeler millî çıkarlarına, kuruluş kodlarına aykırı meseleleri halk oylamasına götürebilir mi?
Götürürse sonuçlarını kabul edip, uygulayabilir mi?
Memleketimiz açısından soruyu netleştirelim;
Örneğin; "Güneydoğumuzda bir Kürt devleti kurulsun mu?" sorusu halka götürülebilir mi!?
Ya da; "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomiye yük oluyor, KKTC'den vazgeçelim, desteğimizi, ilgimizi çekelim mi?" sorusu referanduma konu olabilir mi?
"Kıbrıs'ı verelim diyenler EVET, vermeyelim diyenler HAYIR desin?!"
Böyle bir halk oylaması ne kadar mantıklı olur?
"Bu sorular, sorulamaz!" dediğinizi duyar gibiyim.
Türkiye'nin millî menfaatlerine, kuruluş felsefesine aykırı halk oylaması yapılamaz. Yapılsa da geçerliliği olmaz.
İktidarlar akıllarına gelen her soruyu/sorunu halka götürüp; "sandıktan bu çıktı, halk ne derse o olur!" diyebilir mi?
Biliyorsunuz, defalarca yazdık; Ege'de 18 adamız Yunan işgali altında; halka şu soru sorulabilir mi?
"Ey, vatandaşlarımız; Yunanistan bazı adalarımızı işgal etti. Bu adaları Yunanistan'a verelim, mi vermeyelim mi?"
Halk Evet derse ne yapacaksınız?!
Bu soruları sıraladım çünkü çok değer verdiğim, duayen gazeteci, bilge insan Ali Sirmen dün Cumhuriyet'teki köşesini "çivi gibi" bir soru ile bitirdi.
"Halkın diktayı seçme hakkı var mı?" dedi...
Sirmen, Pazar günü oylanacak metnin anayasal bir metin olmadığını, esasında halkın rejim değişikliğini oylayacağını belirtiyor ve yukardaki çarpıcı soruyu soruyordu.
***
Referandumda HAYIR diyeceklerin büyük çoğunluğunun ortak kanaati Türkiye'de rejimin oylandığı yönünde. Çünkü sandıktan Evet çıkması; demokrasinin tüm kazanımlarından vazgeçileceği anlamına geliyor!
Yani demokrasinin sonu!.. Çünkü sağlıklı seçim yapmak mümkün olmayacak, seçilenlerin yani Meclis'e gidenlerin de bir "anlamı"/karşılığı kalmayacak.
"Demokrasi müzesinde" yer alacaklar... Müzelik olacaklar...
Hukuk devletinin sonu!..
Yargı bağımsızlığının sonu!..
Özgürlüklerin, çok sesliliğin, hâlâ cılız da kalsa ifade hürriyetinin sonu!...
Toplumsal birliğin sonu!
Karpuz gibi yarılmış bir Türkiye'de "partililer" ve ötekiler...
Parti devletinin başlangıcı...
Partili askerlerin, generallerin, komutanların dönemi...
AKP İl Başkanlıklarında terfi bekleyecek kurmay subayların dönemi...
AKP'lilerin yargıcı, hakimi, savcısı...
İl Başkanlıklarında atama bekleyecek "adalet dağıtıcılarının" dönemi...
Partililerin hukuk dahil her türlü güvenliği, ötekilerin güvencesizliği...
Ama Evet çıkarsa yaşanacak küçük sorunlar da yok değil;
Örneğin yeni kurulacak parti devletinde, iki partilinin arasında geçen davada kimin daha çok partili olduğuna kim karar verecek?
Gülmeyin... Güleriz ağlanacak halimize...
***
Türkiye, rejimini oyluyor.
Türkiye, özgür bireylerden oluşan çağdaşlık liginden küme düşmeyi oyluyor.
İstanbul Barosu eski Genel Sekreteri av. Hüseyin Özbek ile konuşuyorum:
"90 yıl önce kaldırdığımız saltanatın yeniden getirilmesinin oylamasıdır bu" diyor...
Yani İstiklal Savaşı ile yarattığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tasfiyesi ve yerine postmodern saltanatın getirilişidir.
"Türk halkının çağdaş hukuktan vazgeçmesi kabul edilemez" diye ekliyor Hüseyin Özbek... Yaklaşık 150 yıl önce ilan edilen ilk anayasamız Kanun-i Esasi'den, demokrasi ve özgürlük mücadelemizden söz ediyor.
"Halkın her istediği doğrudur denilemez, devletlerin kuruluş kodlarına aykırı ne anayasa yapılabilir, ne referandum" diyor.
Hüseyin Özbek'in son sözleri kök sorunun altını çiziyor;
"29 Ekim 1923 iradesi ile ters düşen, saltanatı kaldıran felsefe ile ters düşen bir iktidar var, sorun burada..."
***
Türkiye referanduma son sayarken; sandıkta neyin oylamasını yapacağımızın bilincinde olalım. Sandığa gitmemek Atatürk ve silah arkadaşlarına vefasızlıktır. Dilerim, sonucunda seçilen tek adamı da siyasi felakete sürükleyecek bu emperyalist tuzaktan kurtuluruz.
16 Nisan'a kadar diktatörlüğe değil, özgürlüğe son sayalım.