Nereye gidiyoruz? (17 Şubat 2012)
Siyasette AKP dönemi bitiyor. Bitmesinin, göz önünde olan ve herkesin bildiği birçok nedeni var. AKP iktidarı sosyal dengeleri bozdu. Din istismarına dayanan imtiyazlı bir sınıf oluştu. Bu durumu, THY-VİP servislerinde çok net görebilirsiniz. VİP olmak için AKP militanı olmak yeter. Bu imtiyazlı sınıfın, bürokraside, belediyelerde işi çok hızlı görülüyor. Hatta iş yapmak isteyenler aracı olarak bu gibilerini buluyor.
AKP öncesi ekonomiye başka bir sınıf hakimdi. Şimdi bunlar hakim. Bu noktada AKP öncesi yanlış, şimdi AKP sınıfsal imtiyazı şeklinde devam ediyor.
AKP iktidarı,demokrasiyi kendi inançları doğrultusunda yeniden dizayn ediyor. Söz gelimi, Ergenekon davası hesaplaşma davalarına karşı kamuoyu tepki duymaya başladı. Doğu Perinçek’in ne ile suçlandığı henüz belli değil. Özel yetkili savcılar ve bunlardan iktidara ters düşenlerin hemen görevden alınması, Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan çıktığını gösteriyor.
Sonbaharda Amerikan Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü (IRI) tarafından Türkiye’nin 12 bölgesinde 2013 denekle yapılan kamuoyu araştırmasına göre, Ergenekon tutuklamalarının haklı olduğunu düşünenlerin oranı halkın yalnızca yüzde 30’u. Demek ki, halkın yüzde 70’i Ergenekon davasında haksızlık var, diyor.
AKP, devleti zayıflattı. Devlet kimliği ve kişiliği zayıfladığı için, terör bitmiyor. Başı boş bir piyasa oluştu.
AKP içinde, tarikat veya başka, belirli gruplar arasındaki çatışma da artık gün yüzüne çıktı.
Demokrasilerde öncelikli sorun, inanç özgürlüğüdür. Başbakan muhafazakar ve dindar gençlik yetiştireceğiz diye, birçok sosyal grupta rahatsızlık yarattı.
Özetle; AKP, her alanda dengeyi bozdu. Her alanda kriz yaşıyoruz. Belki de bunları Türkiye’nin bir siyasi iktidarın üç dönemden fazla iktidarda kalmasına alışkın olmadığından dolayı yaşıyoruz.
AKP’yi ana muhalefet zorla yaşatıyor. CHP Genel Başkanı, partinin geçmişi ile hesaplaşıyor. Parti içinde Atatürk ve Atatürk devrimlerine karşı olanlar var. Siyasi gündemi yalnızca Başbakan belirliyor. Kılıçdaroğlu, Başbakanın dümen suyundan gidiyor. Ayrıca ‘Yeni CHP’diye partinin ekseni değişti. CHP tabanı ve halk bu nedenle CHP den endişe duymaktadır. Eğer Kılıçdaroğlu değişirse, AKP’nin çöküşü hızlanabilir.
Kılıçdaroğlu’nun tenkit edilen zayıflıkları ve çelişkileri bitmezse, Türkiye’nin yeni bir partiye ihtiyaç duyması kaçınılmaz olacaktır.
Aslında yalnızca siyasi anlamda değil, Türkiye’nin küresel tuzaktan kurtulması için de yeni bir partiye ihtiyaç var.
Türkiye küresel tuzaktan en fazla kan kaybeden ülkedir. AKP iktidarında 300 milyar dolar dış cari açık vermiştir. Piyasaya spekülasyon hakim olmuştur. Soros’un açık toplum savı, piyasanın dışa tam teslimi, spekülatif sermayenin giriş ve çıkışında tam serbesti şeklinde maalesef uygulama alanındadır.
Küreselleşme, dünyayı uzun dönemli bir krize sokmuştur. Bu süreçte ulusal politikalar uygulayan ülkeler, iç üretime ağırlık veren ülkeler, dış şokları kontrol edebilen ülkeler, krizin etkisini daha az yaşayacaktır. Çin ve Hindistan ulusal politikalar uyguladıkları için, Almanya aynı ulusal politikalar çerçevesinde iç üretime ağırlık verdiği için, küresel tuzağa karşı diğer ülkelere göre daha avantajlı durumdadır.
Ulusal politikalar, dünyaya kapanmak değildir. Her alanda halkın geleceğini ve toplumun çıkarlarını düşünmek demektir.
Dün gazetelerde Türk Telekom’un(TT) yüzde 25 hissesini satın alan Lübnanlı Saudi Oger’in başkan yardımcısı Mohammed Hariri’nin, uygun fiyatı bulurlarsa Türk Telekom’u satacaklarını açıkladığı haberi yer aldı. Hükümet TT’yi 6.7 milyar dolara satmıştı. Yalnızca 2010 ve 2011 yılı -iki yılda- TT’de ana ortaklığa düşen kâr 4.5 milyar dolardır. Yani Oger getirdiği 6.7 milyar doları dört- beş yılda zaten geri aldı. Şimdi satmazsa daha on beş yıl bu kârı dışarıya götürecektir. Satarsa, aldığının birkaç katına satacaktır. Yani 6.7 milyar dolara karşı, en az 15-20 milyar dolar kazanacaktır. Türk Telekom, bu milletin malı değil mi? Yabancı yiyeceğine bu millet yeseydi daha iyi olmaz mıydı? İşte ’Ulusal İktisat Politikaları’aynı zamanda milletin malına, milletin sahip çıkması demektir. Bu nedenle kurulacak partinin ulusalcı olması gerekir.