Neden kolay dolandırılıyoruz?

Cadı avı Batı dünyasında klasik dönemini erken modern dönemde (1480-1750) yaşamıştır. Bu süreçte yaklaşık 60 bin kişinin cadılık suçlamasıyla idam edildiği tahmin edilmektedir. Cadılık ilk olarak İngiltere’de 1736 tarihinde suç olmaktan çıkarıldı. Cadılık Kanunu’nda yapılan değişiklikle -cadı olmak yerine- cadı olduğunu iddia etmek; büyü yapabildiğini, kayıp eşyaları bulacağını vs.. iddia etmek suç haline getirildi. Bunu diğer Avrupa devletleri takip ettiler.
Ancak dünya cadı avcılığı kâbusunu 19. Yüzyılın ortalarına kadar yaşamıştır.
Bu süre içerisinde bir çok soylu ve zengin cadı avcıları korkusu ile dolandırılmıştır.
O dönemde toplumun psikolojisi öyle bozulmuş ki, insanlar birbirlerini cadılıkla tehdit eder hale gelmiştir. Birini sevmiyorsan, ondan intikam almak veya kurtulmak istiyorsan cadılıkla suçluyorsun ve adamın hayatı bir anda kayıyor. Ona sadece “bu cadı” demek yetiyordu.
Örneğin uşaklar bile çiftlik sahiplerini, “cadı suçlaması yapmakla” tehdit ederek topraklarını ve paralarının bir kısmını ele geçirmiştir. Gelelim günümüz Türkiye’sine:
Emniyet kayıtlarına göre her gün ortalama 20 kişi telefon ile dolandırılıyor.
Dolandırıcıların son 3 yılda uyguladıkları en etkili yöntem “hattınız ve hesabınız, terör örgütünün eline geçti.”
Bu yöntem ile en son ünlü doktor Canan Karatay da dolandırıldı. Dolandırılan sadece Karatay mı?
Elbette hayır! Aralarında emekli general ve savcı bile var.
Bu konuda her gün televizyonlarda ve gazetelerde onca haber çıkmasına rağmen peki bu insanlar bu işi halen nasıl yapabiliyorlar? Dahası okumuş, kültürlü ve kariyeri olan insanlar bile bu kadar saçma sapan bir dolandırıcılığa kurban gidebiliyorlar?
Bu yöntem ilk olarak Türkiye’de Ergenekon operasyonu ile başladı.
“Ergenekoncu” suçlaması ile insanların gözaltına alınması toplum üzerinde büyük bir psikolojik tahribat yapmıştı.
Tıpkı Orta Çağlardaki cadı avcılığı gibi.
Milyonlarca sıradan insanlar bile telefonlarının dinlendiği ve takip edildiği paranoyasına kapılmıştır. Ergenekon operasyonu toplum üzerinde o kadar büyük korku yaratmıştır ki bu nedenle dolandırıcıların büyük çaba harcamasına gerek kalmamıştır.
Oysa uygulanan, sıradan bir ülkede 5 yaşındaki çocukların bile inanmayacağı bir yöntem. Nitekim, dolandırıcıların ceza almamasının arkasında, hukuk dilinde “iğfal kabiliyeti” yatmakta. Suçun oluşması için iğfal kabiliyeti aranır. Yöntemin insanları kandıracak inandırıcılıkta olması gerekir. 5 yaşındaki çocuğun kanmayacağı yöntem suç sayılmaz. Örneğin polis, vatandaştan para istemez. Hele 155 İmdat hattından arayıp da para hiç istemez. Bunu 5 yaşındaki çocuk biliyor. Dolandırıcılar bu yöntemi kullanıyor ve suçtan kurtuluyorlar.
Ergenekon operasyonunda kullanılan yöntem, toplumu 5 yaşındaki çocuğun dahi inanmayacağı şeylerden korkmasına neden olmuştur. Kimse kalkıp da koca profesörü saflıkla suçlamasın. Bir dönem mafya lideri tarafından tehdit edilen ünlü bir iş adamının sözlerini hiç unutmam: “O aradığında vücudumun kimyası bozuluyordu!”
Maalesef son beş yılda yaşananlar 70 milyonluk Türkiye’nin vücudunun kimyasını bozmuştur.
Tıpkı Avrupa’nın Orta Çağ’da yaşadığı cadı avcılığı gibi.

Yazarın Diğer Yazıları