Necmettin Erbakan
Türk siyaset hayatında inkar edilmesi mümkün olmayan bir yeri ve ağırlığı bulunan Necmettin Erbakan vefat etti. Başta ailesi olmak üzere bütün sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
Turgut Özal Planlama Müsteşarı, Erbakan ise İTÜ’nde profesör ve TOBB Genel Sekreteriydi. O günlerde Planlamadaki kadromuz Müsteşar Özal, Merhum Doç. Dr. Yılmaz Ergenekon ve benden ibaretti. Turgut bey bana Erbakan Hoca ile görüşmemi ve yakın bir tarihte yapılacak olan prodüktivite seçimleri için gerekeni yapmamı emretti. Erbakan’la ilk tanışmamız böyle oldu.Kendisi çok şık giyinmişti.
Teknik Üniversite’yi birincilikle bitirmiş, profesörlüğe yükselmiş, TOBB Genel Sekreteri olmuş bir zatın karşısındaydım. Daima tebessüm ederek konuşuyordu. Olağanüstü bir kongre planlamıştı. O’na göre Türk İş Genel Sekreteri H. Tunç’tan Prodüktivite kalesi geri alınmalıydı. Daha önceki kongrede oraya Turgut beyin ekibi hakimdi. Halil Tunç hepsini tabii kongrede devirmişti. Erbakan Hoca’nın planına göre toplantıda sonradan Sağlık Bakanı olan Planlanlamada gıda uzmanı Mehmet Aydın ilk konuşmayı yapacak, ardından ben ve Erbakan konuşarak H. Tunç ekibini berhava edecektik. Plan, hitabet gücümüze dayanıyor ancak delege hesabını düşünmüyordu. Merhum Hoca fevkalade zeki, enerji dolu ancak son derece hayalperestti. Kongrede Halil Tunç kürsüye çıktı: “Hoca ben sana bu kaleyi teslim etmem, manzarayı iyi gör” dedi, her direğin arkasından elleri sopalı iki adam zuhur etti. Mağlup olmuştuk. Durumu Turgut Beye arz ettim: “Sen olağan kongreye kadar kimseyi katmadan çalışmaya devam et, gerekirse benimle görüş” dedi. Nitekim öyle yaptık ben 124 oy aldım. Merhum H. Tunç sadece 56 oy aldı. Buna rağmen hükümetin talimatıyla Türk İş’i kırmamak için H. Tunç’u başkan yaptık. Erbakan Hocayla ilerki yıllarda aynı kabinede hükümet sorumluluğunu bölüştük. O Ekonomik Kurul Başkanı ben de üyesi idim. Kader bizi 80 darbesinden sonra Ordu Dil Okulu Tutukevinde aynı çatı altında 15 ay birlikte yaşattı.
Erbakan’ın arabasının önünde daima üç at olmuştur: Enerji, zeka ve coşkun bir hayal gücü. Enerjisinin en güzel ifadesi her kapanan partisinden sonra bir yenisini açabilmesidir. Zekası O’na o güne kadar siyasette ve sosyal yapıda daima ikinci sınıf insan muamelesi gören muhafazakar ve dindar kitleleri keşfetme ve onlara ulaşma yolunu açmıştır.
Hoca’nın ilk ve tükenmeyen hayali sanayileşmiş Türkiye idi. Bu konuda çok acele davranıyor ve bazen uzun mizah hikayelerine sebep olan yanlışlar yaşanıyordu...
Tutukevinde birlikte kaldığımız dönemde bir gece Hoca’ya rastladım. Oldukça telaşlı ve heyecanlıydı. “hayrola hocam” dedim. “Agah Bey kaplan, kaplan dedi, sesini duymuyor musunuz?” “Hocam kaplan buraya nereden gelecek? Yedi kat tel örgünün içindeyiz, silahlı nöbetçiler, kurt köpekleri, kaplan nasıl girecek?” dedim.
Hoca: “Hayvanat bahçesinden kaçıp aşağıya gizlenmiştir.” dedi. Elinden tutup gelin ben sizi kaplana götüreyim dedim. Ahmet Er’le Tahsin Ünal merhum aynı odada kalıyordu. Kapıyı açtım Ahmet Er’in horultusu odadan taştı. Hoca bu horultuyu kaplan sesi zannetmişti. İşte bu sebeple O’nun hayal gücü sınırsızdı diyorum.
Gelecek zamanda hayat hikayesini yazacaklar herhalde Hava Kuvvetleri komutanı Muhsin Batur’un O’nu İsviçre’den getirip parti kurdurmasını anlatacaklardır.
Başbakan Demirel’in erken seçim teklifine merhum Ecevit ile birlikte “hayır” demesi de siyasi hayatımızdaki önemli yanlışlardan biri olarak tarihe geçecektir.
Allah rahmet eylesin.