Ne yazayım abime? (22 Eylül 2017)
Bilgisayarın başına oturdum ve aklımda şu soru;
-Bugün ne yazayım?
Türkiye'de bir gazetecinin yazı konusu araması, "Ne yazayım?" demesi garip aslında..
Aklıma Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Metal Yorulması"(!) yani "Metal Yorgunluğu" sözü geldi.. Meslek hayatımızın son 15 yılında o kadar hatalar yapıldı, o kadar vurdumduymazlıklar yaşandı, o kadar göz göre duvara toslandı ki.. Yapılan hiçbir uyarı işe yaramadı.. Hâlâ kafamızı sağa sola çarpmaya devam ediyoruz..
"İşte" dedi içimdeki ses;
-Fuzuli'nin dediği gibi, 'Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil' durumu.. Bizde de bir metal yorgunluğu mu başladı?
Çünkü bu ara birçok gazeteci dostum-ağabeyim arasında yaşanıyor bu telefon trafiği.. "Nasılsın" ile başlayan sohbet, "Ne yazayım?" sorusuyla devam ediyor.. Sorunun cevabı uzun oluyor.. Ama emin olun o uzun cevabı veren gazeteci de bir başkasına sormuştur o soruyu..
Ekonomide alarm zilleri çalıyor.. Eğitimdeki 'Akıllı tahta' yerini "Yaz-boz tahtasına" bırakmış.. "kürdistan" tezgahı tıkır tıkır işliyor.. Üniversitelerde 340 bin kontenjan boş kalmış.. Atanamayanların her biri ayrı öykü.. Kamudaki lüks saltanat Lale Devri'ne taş çıkartıyor.. Dünya lideri (!) Birleşmiş Milletler'de 'Dünya Liderlerinin' olmadığı boş salona konuşuyor.. Bakmayın 'Milliyetçi söylem kopyasına', kapı arkalarında yeni bir 'Açılım' sürecinin hesabı yapılıyor.. Kabuğuyla Avrupa'da 10 Euro'dan (42 TL) satılan fındık, üreticiden 8-9 liraya alınıyor.. Üstelik biz üretiyoruz, fiyatı Hamburg belirliyor.. Tarım geleceğin en büyük silahı.. Ve 15 yılın sonunda bu büyük silah elimizden gitti.. Her gün üreticilerden yüzlerce elektronik posta ya da mesaj geliyor.. Ordu'da personelin birbirine güveni kalmamış.. Polis'te herkes birbirini takip ediyor.. Millî İstihbarat ters operasyon yiyor ve terör örgütüne yönetici kaptırabiliyor.. Kamuda sendikacılık iktidar partisinin arka bahçesine bırakılmış.. İşçi sendikalarında "Bize gel yoksa ekmeğinden olursun" tehdidi almış başını gidiyor..
Dikkat buyurun, 30 saniye içinde şuraya sıralanan konulara bakınca, bir gazetecinin 'Ne yazayım?' diye sorması garip, değil mi?
İktidarın tehditlerinden.. Yandaş kalem, sayfa ve ekranların bombardımanından yorgun düşmüş "İlkeli ve dürüst gazeteciliğin", böyle bir yorgunluk içine düşmesi, gazetecilerden çok Millet için büyük endişe kaynağı olmalı aslında.. Sayıları azaldı, evet.. Mecraları daraldı, evet.. Ama elde kalanların da fikren ve ruhen bu halde olması, gerçekler adına büyük handikap..
***
Yazsan da anlamayacak, yazmasan da...
***
15 Temmuz ihanetinin ardından, 16 Temmuz günü, daha kimse 'Kontrollü montrollü" demeden, Yenikapı tiyatrosunun yeri yapılırken, bir TERS AÇI hazırlamış ve bir yerinde şöyle demiştim;
-15 Temmuz cinneti, sonuçları itibarıyla, Türk Milleti'nin demokratik haklarını hedef alan bir hamledir.. Çünkü 15 Temmuz ile başlayan maskeli baloyla, Türkiye'de AKP'li olmayan herkesin demokratik hakları askıdadır artık.. Ne demek istediğimi zamanla daha iyi anlayacaksınız..
Haklı çıktım mı çıkmadım mı hep birlikte görüyoruz.. İşte "Gazeteci milletinin" yaşadığı metal yorgunluğu, aslında, yargı silahı kullanılarak ağırlaştırılan bir kuşatmanın sonucudur..
Yoksa, dünkü dostu Barzani'ye ve Dünya'ya atarlanan bir "Dünya lideri"(!)ne, "pkk elebaşı Cemil Bayık'a operasyon yapmak isterken, operasyon yiyip, 18 evladını esir veren Millî İstihbarat Teşkilatı'nı ne hale getirdiniz?" diye sormak mümkün.. Ama devletiniz için, milletiniz için, bekanız için, millî güvenliğiniz için soracağınız bu soruyla, bir anda, devletinize, milletinize, bekanıza, millî güvenliğinize hasar vermekten parmaklıklar ardından bakarsınız hayata..
Diyor ki biri, "E bunları yazabildiğine göre ne baskısı, ne zulmü?"
Yazan, sen zalim olmadığın için değil, zulmünden korkmadığı için yazıyor.. Anlamadığın bu..
Yazsan da anlamayacak, yazmasan da.. Galiba gazeteci milletindeki "Metal yorgunluğunun" sebebi de bu..
***
Herkesin adaleti kendine...
***
Adalet Sarayı önünde tekmeler tokatlar uçuşuyor, silahlar patlıyor.. Sosyal medyadaki görüntüde, Sedat Peker'e laf etti diye bir adam dayak ne ki, linç ediliyor..
Lise önündeki kavgada bıçaklanan genç bir de yerde tekmeleniyor.. Ve tüm bu olaylarda, kendilerince, bir tarafın diğer tarafa kestiği faturanın tarifi, "Adalet"!
Adliye önünde.. Sokakta.. Otomobilin içinde.. Okul önlerinde.. Çarşıda.. Pazarda.. Her önüne gelen kendi adaletinin gereğini yapıyor ve bu örnekler hiç olmadığı kadar artıyor..
"Adalet" diyerek yürüyenlere bile taarruz eden bir "Yerinde adalet" duygusu sarmışsa etrafımızı, ülkenin her köşesinde, herkes kendi adaletini sağlamaya çalışıyorsa, adil yürümeyen bir şeyler vardır..
Adalet, öyle bir çelikten halat ki, milleti birbirine bağlar.. Ve o halat bu kadar gerildiğinde bir şeyler yapmazsanız, koptuğunda hepimizin boynuna dolanıp, hepimizi boğar..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Yüreğinde çocuğunun sevgisini tutan hiç kimse, çaresiz değildir.. / Ramiz Dayı