Ne yapmalıyız?

1990’lı yıllar, küreselleşmenin propaganda yıllarıdır. Küreselleşme rüzgârı o kadar hızlı esiyordu ki, küreselleşmeyi savunanlar, onu önlenemez bir son olarak tarif ediyorlardı. “Dünya global bir köy olacak” diyenler, bu yeni köyde yalnızca sermayenin serbestçe dolaşabileceğini, insanların, emeğin, birçok malın yine eski köylerinde kalacağını söylemiyorlardı. İşsizliğin tırmanacağını, yoksulluğun artacağını, krizlerin geleceğini ya tahmin edemiyorlardı veya çıkar beklentisi nedeniyle görmezlikten geliyorlardı.
Gerçekten, sermaye açısından dünya global bir köy oldu... Üretim, istihdam ve gelir dağılımı sorunları ikinci derecede sorunlar olarak kaldı. Türkiye’nin 4 çeyrektir üst üste eksi büyüme yaşaması, yani ağır resesyonda bu sürecin payı büyüktür. Ancak, ekonomi iyi idare edilmiş olsaydı, bu süreci Brezilya, Çin, Hindistan gibi belki daha hafif atlatabilirdik. 2009 büyüme oranları, Türkiye’nin küresel krizden en fazla etkilenen ülke olduğunu göstermektedir.


Dünyada ve Türkiye’de 2009 büyüme oranları
Küresel büyüme................................................... -1,1
OECD ülkelerinde ortalama büyüme................ -3,7
Gelişmekte olan ülkelerde büyüme ortalaması.. 1,7
Türkiye (Tahmin) ................................................. -6,0


Kaldı ki, küreselleşme sürecinde Türkiye birkaç kriz geçirdi... Bu krizler vadeli sermaye hareketlerinden, kurlardan ve likidite sorunundan kaynaklandı.
Bugün, kur düştükçe olumsuz enerji birikiyor... Piyasalar geriliyor.
Borsa hızlı çıkıyor... Çıktığı gibi de düşüyor... O kadar ki artık bu hareketler günlük olmaya başladı.
Öte yandan Türkiye büyüdü... Ancak biz görmedik... Çünkü büyüme ithalata dayalı bir büyüme oldu... Eğer büyüme topluma yansısaydı, şimdi 6 milyon işsiz olur muydu? Eğer büyüme topluma yansısaydı terör bu kadar tırmanır mıydı?
Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir. Dünyada G-20’ler içinde 17. sıradadır.
Türkiye’nin temel hedefi bu gelişmeyi tamamlamak olmalıdır. İstikrar ve ekonomik başarı ölçütü, büyüme değil “iktisadi gelişme” olmalıdır.
İktisadi gelişmenin hem ekonomik, hem sosyal ve hem de siyasi boyutu vardır... Her üçünde de olumlu gelişmeyi ifade eder. İktisadi gelişme için iktisadi büyüme yanında, iktisadi yapıda, sosyal hayatta, refah düzeyinde, kültürel yapıda ve politik yapıda da olumlu gelişmelerin olması gerekir. Başka bir ifade ile iktisadi gelişme, iktisadi, siyasi ve sosyal göstergelerimizin nicelik yanında nitelik bakımından da iyileşmesi demektir.
İktisadi gelişmenin göstergelerinden birisi, refah göstergesi fert başına gelirdir. Türkiye fert başına gelir sırlamasında 36 OECD ülkesi içinde 31 sıradadır. Sondan beşincidir.
Ayrıca büyümenin refaha yansımadığını yaşayarak görüyoruz.
Büyümenin toplumsal refah için tek başına yeterli olmadığını gördük. Ekonomide büyüme topluma yansımadı. Örneğin 2006 ve 2007 yıllarında büyüme vardı ve fakat yine de işsizlik artıyordu. Reel ücretler geriliyordu.
Talep açısından gelir dağılımı, üretim açısından sağlıklı ve vasıflı işgücü yetiştirilmesi, piyasa açısından demokratikleşme gibi gelişmeler büyümenin altyapısını oluşturur. Bunlar yoksa sürekli kalıcı büyüme sağlamak ve büyümeyi refaha aktarmak imkânı yoktur.
Uzun dönemli ekonomik ve sosyal istikrar için, iktisadi gelişme anlayışına dayanan, ekonomide olduğu kadar sosyal ve siyasi yapıda da değişmeyi hedef alan yeni program yapmalıyız... Yeni araçlar kullanmalıyız.
İktisadi gelişme hedefleri şunlar olmalıdır:
Fert başına gelir artışı,
Üretim faktörlerinin miktarını ve etkinliğini artırmak,
Sektörel yapıda sanayi sektörünün payını artırmak ve ulusal sanayileşmeyi sağlamak,
İhracatta tarım mallarının yapısının değişmesi, özellikle organik tarımda dünyada söz sahibi olmak,
Okullaşma oranının artması, eğitilmiş ve vasıflı işgücünün artması,
Sağlık hizmetlerinin yaygınlaşması,
Gelir dağılımındaki olumlu gelişme,
Ve demokraside iyileşme

Yazarın Diğer Yazıları