Ne gelcem ya Meclise!
2020 yılı bütçesi kimin?
"Yürütme"nin, yani hükümetin..
Peki "Yürütme"nin başı kim?
Cumhurbaşkanı..
Peki bütçeyi Türk Milleti'nin Büyük Millet Meclisi'ne, yani Millete kim sunuyor?
Cumhurbaşkanı Yardımcısı..
Lafa geldi mi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Meclis'i güçlendiren sistem..
İcraata geldi mi, yürütmenin başının, Milletin Meclisi'ni, yani aslında Milleti muhatap almadığı sistem..
**
Gerçek buyken, diyor ki MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay;
- Yeni sistemde daha güçlü bir Meclis var. Eski sistemde yürütme baskındı.
Sayın Akçay, hangi ülkeden söz ediyor bilmiyorum ama, Türkiye'de, uzlaşıyı falan geçtim, kendi bütçesini sunarken, 'Yürütme'nin başı lütfedip Milletin Meclisi'ne teşrif etmiyor..
Güya güçlü Meclisi, Yürütme muhatap bile almıyor..
Neden alsın ki..
Kendi milletvekilleri var. Ağzından çıkan her söze, kayıtsız şartsız alkış tutan bir de desteği var.. Rakam yeterli.. Doğal olarak tavır şu; "Ne muhatap olcam yaaa !"
**
Milletten kopanın, milletinin Meclisi'ni muhatap almaması doğal sonuç.
Sorun o kadrolarda değil. Sorun, bu aklın peşine takılanlarda..
Bu destekçi akıl olduğu sürece, uçaklar, saraylar, lüks otomobillerin yanına, yüzen saray da girer bütçeye, dalgalarla ahenkle dans edip, yan gelip yatarlar.
Bu keyif, bu imkan varken, niye canını sıksın ki?
Niye Meclis'e gelsin ki?
Vaktiyle bir Atsız varmış..
"Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.."
Öksüz Türklüğün kalemi, sözü Atsız'ın ölüm yıldönümü.
**
Bugünün gerçeklerine, şartlarına baktığımızda nasıl da büyüyor anlamı o dizelerin;
"Saraylarda süremem, dağlarda sürdüğümü.
Bin cihana değişmem, şu öksüz Türk'lüğümü.."
**
"Vaktiyle bir Atsız varmış.. Var olsun.."
Kalemini gerekirse kır..
Bugün Hürriyet Gazetesi'nin kurucusu Sedat Simavi'nin de ölüm yıldönümü..
Mesleki şiarı, "Kalemini gerekirse kır ama satma" olan bir meslek büyüğümüz..
Kalemini gerekirse kır ama satma..
Bu şiarla kurulmuş bir gazetede, hala bu şiardan ayrılmayan meslektaşlarım var şüphesiz..
Ama elinde kalem, satış için pazarlarda dolaşanların hakimiyeti, güzel mesleğimin kabusu..
Partinin adı hiç önemli değil.. İktidar borazanı olmayı 'gazetecilik' saydırmaya kalkanlar, her yerde olduğu gibi, su almış 'Amiral gemisi'nde de mevcut..
**
Simavi ailesi gazetecilik mesleği için çok kıymetli bir aile..
Eleştirebilirsiniz, düşecek notlarınız olabilir, ama şu bir gerçek ki, onların döneminde 'Gazetecilik' yapılabiliyordu..
Ben o dönem Hürriyet'ine yetişebilen bir gazeteciyim..
Bugünkü gibi, bırakın Başbakan'ı, bir Bakan telefonuyla bile manşetin değişmediği, değişemeyeceği bir gazetecilikti o..
O kadar güçlü bir medya patronluğunun siyasetle ilişkisinden doğan zaaflar elbette vardı.. Ancak yine de gazetecilik yapılabilen bir adresti Hürriyet..
**
Mesela Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın sorun yaşamadığı bir patronajdı Simavi ailesininki..
Sözleşme dönemlerinde sendika ile kavgayı değil uzlaşıyı seçen bir patronajdı..
O yüzden mutluydu Hürriyet çalışanları..
Bakın size o dönem bir Hürriyet çalışanının sosyal haklarını özetleyeyim;
- 3 ayda bir ikramiye.. Yani iki ay tek, bir ay çift maaş..
- Kış başında, yakacak yardımı..
- Çocuğu olanlara, yılda bir kez eğitim yardımı..
- Kendi araç gerecini (fotoğraf makinesini) kullanana amortisman bedeli..
- Aylık alışveriş çeki..
Ve sendikalı olma hak ve özgürlüğü..
**
Dedim ya, bugün ölüm yıldönümü Sedat Simavi'nin.
"Kalemini gerekirse kır ama satma" diyebilen bir gazeteci.
Ruhu şad olsun..