Nasıl bir anayasa?..
Anayasa konusu ülke gündemindedir. Tartışmaların tarihi bir perspektif içinde yapıldığını söyleyebilmek ne yazık ki mümkün değil. Hâlbuki anayasa hazırlayanlara öncelikle lazım olan tarih şuurudur. 1923 Anayasası’ndan beri bütün hükümlerini değiştirerek yeni anayasa yazmaya pek meraklıyız! Hâlbuki en makbul anayasalar yamalı anayasalardır. Toplumun gelişmesi yeni ihtiyaçları doğurur ve genel kabul görürse anayasaya eklenir. Eğer bu usul takip edilseydi anayasamız ihtiyaçlara göre yenilenmiş olurdu.
Anayasa, yönetime güç vermeli, dengeli bir biçimde kuvvetler ayrımını sağlamalıdır. Anayasa hazırlayanlar geçmişin tecrübelerini iyi değerlendirmelidir. Yıl 1975, Ticaret Bakanlığı Müsteşarıyım. Hazırladığımız bir raporu Başbakan Süleyman Demirel, beğendi ve koalisyon ortaklarına da açıklayarak tasviplerini almamı istedi. Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu; 28 sayfa tutan AB ile gümrük ilişkilerimizi ele alan bu raporu okudu ve aynen katılıyorum diyerek imzaladı. Kendisini fevkalade düşünceli gördüm. “Hocam, bir üzüntünüz mü var” dedim. Merhum Feyzioğlu “Agâh Bey, bu anayasaya fikri ve siyasi kavgasını yaparak ömrümün 10 yılını verdim. Ne yazık ki bu anayasa ile devleti idare etmek mümkün değil. İcranın eli, kolu bağlı. Kaybettiğim zamana yanıyorum” dedi. Anladım ki anayasayı ideale göre değil, ülke gerçeklerine göre düzenlemek lazımdır.
Evet, sorun burada; meclis (kanun koyucu), yargı, icra (hükümet) arasında dengeli yetki ve sorumluluk düzeni kurabilmektir. Böylece kişi hak ve özgürlüklerinin güven içinde kullanılması mümkün olacaktır.
Türkiye yarım asırdır yargı bağımsızlığını tartışıyor. Yargının, hâkim ve personel noksanı ele alınmadan bu konuya çözüm zemini hazırlamak mümkün değildir. Rahmetli Reşat Şemsettin Sirer, Sivas’ta vatandaşlarla görüşürken bir köylü ‘Sayın Bakanım 18 yıldır benim tapu davam bitmedi’ deyince merhum Sirer; “Ne mutlu sana, davan rüştünü ispat etmiş” der. Evet, geç gelen adaletten büyük adaletsizlik yoktur. Türkiye icabında bir bütçe dönemi elzem olanların dışında bütün harcamalarını durdurarak; adliyenin hâkim, savcı, destek personelini ihtiyaç ölçüsünde artırmalıdır. Bu ihtiyaçlar dururken ve bir hâkim, bir günde 120 davaya bakmak zorunda iken, yargının sağlıklı olması mümkün değildir. Bu sebeple Anayasada yer alacak yargının bağımsızlığı için böyle bir ön düzenleme şarttır.
Yargı, kemâl sahibi hâkimlerle zirveye ulaşır. Türkiye, hukuk eğitimini ve hâkimlik mesleğini yeniden ele almak zorundadır. Adaleti kullanmaya kalkanlar, aslında kendi geleceklerini perişan ettiklerini o zaman anlayacaktır.
Kanun yapıcı olan TBMM ise “Milli İrade” nin tecelli ettiği yerdir. Acaba seçim sistemi ve siyasi partiler kanunu mevcut yapılarıyla milli iradeyi ne ölçüde aksettiriyor? 5 bin oyla gelen bir milletvekili ile 100 bin oyla gelen milletvekilinin eşit oya sahip olduğu bir mecliste dengesizlik açık değil midir? Çare elbette vardır.
Diğer taraftan “siyasi partiler”ne ölçüde demokrat bir sistem içinde çalışmaktadır? Ne yazık ki Türkiye’de siyasi partiler, genel başkanların mutlak hâkimiyetine bağlıdır. Cevaplandırılması gereken soru, bu düzenlemeler yoksa Anayasa milli iradenin yansımasını nasıl sağlayacaktır? Aynı mantık; basın, sendikalar ve meslek kuruluşları için de geçerlidir.
Anayasa çalışmaları sırasında unutulmaması gereken tarihi gerçek; bizim milli devletimiz bir imparatorluk bakiyesi üzerine kurulmuştur. Yapımız çok dilli ve çok dinlidir.
Devlet olmanın birinci şartı dildir. Devletin dili Türkçedir. Bu konuda hiçbir taviz verilemez. Vatandaş evinde istediği dili konuşur. Bugün Kürtçeyi devletin 2. dili kabul ederseniz yarın Çerkezler, Gürcüler ve diğerleri bizim dilimiz de devletin dili olsun derler. Bu yol devleti bitirir.
İkincisi laiklik konusudur. Türkiye’de aşırı ölçüde uygulanmış olmasına rağmen laîklikten vazgeçmek mümkün değildir. Devlet-i Aliyye’nin Müslüman, Hıristiyan tebâsı, İslâm’ın ve diğer dinlerin bütün mezhep mensupları Cumhuriyetin aziz insanlarıdır. Laîklik bu inanç gruplarının özgürce ibadetinin teminatıdır. Aksi halde Arap memleketlerinde olduğu gibi insan ve O’na ait bütün güzellikler kullar tarafından Allah adına ezilir. Bu sapmaları önlemenin yolu laik anayasadır.
Anayasanın vazgeçilmezleri böylece özetlenmiş oldu: Vatan bütündür bölünemez, devletin dili Türkçedir, adalet mutlak bağımsızdır. Bütün bunlar sosyal demokrasiyi gerçekleştirecek bir irade ile uygulanacaktır. Devletin ayakta kalması, vatanın bütünlüğü anayasadan da önemlidir.