Müslüman -erkek- kardeşler!
Geçen yazımda, “Atatürk’ün kalemi” Falih Rıfkı Atay’ın 50 yıl önceki, uyarılarına yer vermiştim.
Kimileri, Falih Rıfkı’ya ağır eleştirilerde bulundu.
Bugün, farklı kalemlere yer vereceğim. Bakalım, aynı çevreler bunlara ne diyecek?
*
Bizim iktidar ve yandaşları, Mısır’daki “karekök darbeler” içinde işine geleni beğeniyor, gelmeyeni ağır eleştiriyor.
Acaba ne kadar samimiler bu konuda?
(“Karakök darbe”, darbenin karekökü demek. Yani, darbe üstüne darbe!. Hüsnü Mübarek’e, Mursi’ye ve ondan önce Firavunlara kadar giden darbeler demek.)
(Başbakan Erdoğan diyor ya, “Darbe kime yapılırsa yapılsın karşısındayız!” Herhalde, Musa’nın arkadaşı Firavun’a yaptığı darbeyi kastetmiyor!”)
*
Bizim iktidar zümresi, yandaş kalemleri ve örnek aldıkları fikir önderleri darbeler konusunda bakınız neler demişti?
Nazlı Ilıcak (aynı zamanda eski AKP mv.):
“(10 Ekim 1980) Darbe Türk halkının müdafaasıdır, idamlar bu müdafaanın neticesidir.
‘Kadife eldivenli’ vasfını daima koruma, müsamaha ve iyi niyet her zaman devam etmelidir. Çünkü bu bizim son şansımızdır. Kaybedeceğimiz şey, demokrasiden de, hürriyetlerden de önemlidir. Haysiyetimizin istiklal ve istikbalimizin teminatı olan anavatandır.”
Ilıcakların gazetesi Tercüman’ın manşeti:
“Yeni anayasa hazırlanacak. Ordu mecbur kaldı.”
Hürriyet’in manşeti:
“Atatürk yolunda devam!”
*
Necip Fazıl
Kısakürek:
“Malum darbelerden biri değildir.
Bu hareket olmasaydı, yıl değil ay değil, belki hafta ve gün hesabiyle Türkiye’nin çöküşü gerçekleşebilirdi...
12 Eylül 1980 milli ihtiyaca tam uygun bir imdat davranışı istidadındadır.
12 Eylül 1980 müdahalesi ancak ‘millet için’ formülüyle ifade edilebilir.
Hükümetten ziyade, onu mefluç kılan (felç eden) partilere ve fesad ocağına döndürdükleri Meclis’e yönelik bir davranış.
Hedefi de, ... gayet tabii olarak ‘devlet ve cumhuriyeti koruma ve kollama’ atılışı. (Kısakürek’in ardılı Erdoğan, bugün bu maddeyi kanundan çıkardı. -HC)
Bir iç darbe değil, iç şahlanıştır. İsyan değil, ıslah!..”
*
Başbakan Erdoğan, Mısır’daki “Müslüman Kardeşler” (İhvanü’l Müslimin) örgütünü savunuyor bugün.
Dini Kavramlar Sözlüğü’ne baktım. Kastedilen “tüm kardeşler” değil, yalnızca “erkek Müslümanlar!” imiş.
Neyse, bakalım Müslüman kardeşliği mümkün mü?
Mehmet Akif Ersoy konuşuyor:
“Hani Müslümanlık, bir uhuvvet (kardeşlik) husule getirecekti. Nerede?
Her tarafta Müslümanlık cehalet, Müslümanlar ise sefalet içinde mahvolup gidiyor...
Müslümanların hepsi cahil; Arabı cahil, Türkü cahil, Kürdü cahil, Arnavutu cahil, hepsi cahil. Hepimiz igvaata (kışkırtmaya) kapılıyoruz...
Biz cehaletimiz yüzünden dini bu hâle getirdik. Din de bizi bu hâle getirdi. İslam dini bir miskinlik (uyuşukluk) dini oldu.”
*
Akif, Mısır’a, üniversitedeki görevine tekrar döndükten sonra yazdığı bir mektupta ise Mısır hakkında şöyle diyor:
“Mısır’da 11 yıl kaldım. Fakat 11 saat daha kalsaydım artık çıldırırdım.
Sana halisane (içtenlikle) bir fikrimi söyleyeyim mi;
İnsanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, hürriyetçilik de Türkiye’de... (Milliyetçiliği Erdoğan duymasın!-HC)
Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp, O’na (Mustafa Kemal’e) versin.”
*
Darbeye ve darbecilere karşıymışlar!
Kenan Evren’le okul açılışlarına katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ne diyor:
“Mısır’la ilişkilerimizi kesmedik. Kesmeyi de düşünmüyoruz!”
Hani nerede kaldı Müslüman kardeşliği?..