Muhalif olamayan iki muhalefet lideri...
Habur kepâzeliği ve ondan sonra Türkiye’de olup bitenler, iktidarı gümüş tepsi içinde muhalefete sunacak yüzlerce hâdiselerle doluydu.
AKP iktidârının son iki yılı, ‘Başbakan Erdoğan-Ahmet Davutoğlu ve Hakan Fidan’dan oluşan ‘yüzyılın mûsîbet üçlemesi’, Beşir Atalay’ın kısmen perde arkası ve zaman zaman da sahne önü organizasyonlarıyla başlattığı ‘barış süreci’ adıyla ambalajlanan ve içine bolca ’ihânet’ yerleştirilen ‘açılım poltikaları’ Türkiye’nin ‘tek devlet-tek bayrak-tek resmî dil’den oluşan üniter yapısını alt-üst edecek ve akıllara durgunluk veren gelişmelere sahne oldu.
‘Oslo görüşmeleri’nden sızanlar hükümetin, bizzat Başbakanın “görüşen şerefsizdir” efelenmesine rağmen resmî olarak PKK ile pazarlık masasına oturduğunun resmiydi.
‘Şeytan üçgeni KCK-Kandil-İmralı’nın Türk siyâsetinde neredeyse hükümetin yardımcısı konumunda bir resmî argüman hâline getirildiği son dönemde ‘özerklik’, BDP, PKK, KCK, Kandil ve İmralı için artık rahatça konuşulan konular arasına girdi ve ‘özerklik talepleri’yle hızını alamayan BDP milletvekillerinden bazılarının bölgedeki petrol başta olmak üzere yer altı kaynaklarından özerk yönetimler için pay istemeye başladı.
AKP’nin yönettiği ve AKP’nin havuz medyasındaki ‘psikolojk harp taburları’nın incelikle ve ustalıkla işlediği bu sürecin zamanla vardığı nokta, mahallî seçim sonuçlarının da ardından Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde ki ‘özerklik’ oldu.
Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu’da bir çok ilin PKK’nın kontrolüne terk edilmesi, devletin bu şehirlerin sokaklarından ve bürokrasisinden fiilen çekilmesi, PKK flamalarının artık alâmet-i âdiyeden sayılması, PKK’nın kimlik kontrolleri yapması, pek çok şehirde dağlarda öldürülen PKK’lılar için tâziye çadırları kurulması, vâliliklerin nezâretinde ve vâliliklerin izniyle şehitlikler(!) açılması, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yaşanacak olanların habercisi...
Hiçbir seçim sloganı AKP’nin ‘hayaldi gerçek oldu’ sloganı kadar hayat bulmamıştı...
Yukarıda saydıklarımız PKK için hayalden öte bir ütopya iken artık gerçekleşmişti, üstelik dağda tabur tabur asker öldürerek gerçekleştiremedikleri bir ütopya AKP iktidârı eliyle PKK’ya sunulmuştu.
Bütün bunlardan sonra 17 Aralık’ta ‘yolsuzluk soruşturması’yla birlikte ortaya dökülen ahlâksız ilişkilerin, dev bir haram organizasyonunun, rüşvetin, soygunun, talanın yüzde biri, dünyanın en ücrâ noktasındaki bir kabilenin reisini bile yerinden edebilecekken, AKP iktidârı yani Başbakan Erdoğan yerinde kalabildi.
Hülasaa, böylesi bir siyâsî yelpâzede muhalefetin yerini tespit etmek hiç de kolay değildir...
Âdeta muhalefetsizlikten sıkılan bir Başbakan tarafından Cumhurbaşkanlığının yetkileri arttırılarak ‘yarı başkanlık’a dönüştürülmek istenmesi ise bahse konu muhalefetsizliğin en tabii neticesidir.
Muhalefetin iki silik portresinden MHP lideri Devlet Bahçeli, ciddi görünümünün ardındaki muzip kişiliğini ve mizah yeteneğini ortaya çıkarmış ve neredeyse hezîmetle neticelenen bir seçimin ardından seçim sonuçlarını ‘başarı’ olarak takdim etmiştir.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ise, özellikle Ankara örneğinde yaşanan ‘hileli seçim’lere rağmen başarısızlığını gizleyememiş, genel başkan oluğu günden bu yana ana muhalefet partisi olarak hiçbir kayda değer siyâsî adım atamamıştır.
Bütün başarısızlık ve kifâyetsizliklerine rağmen Türk siyâsetinin ve özellikle de Ülkücülerin önünde dev bir engel olarak durmakta ısrar eden Devlet Bahçeli ve solun siyâsî muhtevâsının çapsızlığını derinleştirmekten öte gidemeyen Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlıkta ısrar etmeleri durumunda önümüzdeki genel seçimlerde muhalefetin el değiştirmesi ve BDP/HDP’nin eline geçmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Ez-cümle; muhalefetsizlikten canı sıkılan ve kedinin yumakla oynadığı gibi muhalefet liderleriyle oynayan Başbakan için Devlet Bahçeli ve Kılıçdaroğlu büyük nimettir, bunun için ne kadar şükretse azdır. Son iki yılda tapesiz, kasetsiz alaşağı edilebilecek AKP iktidarının hâlâ yaşıyor olmasının sebebi, muhalif olamayan ve muhalefeti bağırıp çağırmak zanneden iki muhalefet lideridir...