Muhalefet neden umut olamadı?

Öteden beri isminin basında geçmesinden hoşlanmayan bir duayen gazeteci, Gezi olaylarından önce, “Kılıçdaroğlu Başbakanın panzehiridir” demişti. Bu söz, “eğer Kılıçdaroğlu olmasa Başbakan daha hızlı yıpranır” anlamındadır. Başbakanın Gezi olaylarını yanlış yönetmesi sonrasında ise aynı gazeteci “Bu defa Başbakan, Kılıçdaroğlu’nun panzehiri oldu” diyor.
Dün bir gazetede, Kılıçdaroğlu’nun beyanatı vardı. Bu beyanatta Kılıçdaroğlu baştan sona Başbakanı konuşuyor. Ve akıl veriyor... “Toplumu dinle, anla ve gereğini yap.” Gereği nedir? Nasıl yapsın? Bunları da söylese Başbakan için başarılı bir danışman olacak! Eğer CHP iktidar olursa bu sorunları nasıl çözecek? Partinin projeleri nedir? Bu çözümleri bugüne kadar Kılıçdaroğlu’ndan kimse duymadı.
Gezi olaylarının son günlerinde, Today’s Zaman’da yapılan anket sonuçlarına göre “Bugün seçim olsa kime oy verirsiniz” sorusuna verilen cevaplara göre, AK Parti’nin oy oranı yüzde 35.3, CHP yüzde 22.7, MHP yüzde 14.5, BDP yüzde 6.2, kararsız yüzde 7.6 ve soruyu yanıtsız bırakan oranı ise yüzde 5.9 oldu.
Bugünkü konjonktürde, ekonomi en az siyaset kadar risklidir. MHP ise yüksek politika yapıyorum diye ekonomiyle ilgilenmiyor. Ayrıca MHP’nin ani düşüşü tamamıyla Gezi olaylarını yanlış yönetmesinden ileri geliyor. Gezi olaylarında önceleri Bahçeli’nin AKP ile aynı paralele düşmüş olması, sonrasında ise konu ile ilgili açıklamalarının kamuoyunda tatminkar bir karşılık bulmamış olmasından, MHP’nin oy potansiyeli düştü. Bu durumu herkes yakın çevresinden gözlemledi.
CHP’nin bu siyasi ortamda bile aynı oy oranında takılı kalmış olması ise Kılıçdaroğlu’nun yanlış yönetiminden ileri geliyor. Bu durum, parti tabanını ve modern yaşam tarzını benimsemiş olanları üzüyor.
CHP’nin tabanında ideolojik farklılık yok. Ne var ki bu birlik; gruba, Parti Meclisine ve MYK’ya yansımıyor. Çünkü partide ön seçim yok. 2011 seçimlerinde gösteriş olsun diye birkaç ilde yapıldı.
Herkesin siyasi kaderi Kılıçdaroğlu’nun elinde. Milletvekilleri, Parti Meclisi ve MYK, demokratik görünen ve fakat her seçimde müdahale eden Kılıçdaroğlu tarafından belirleniyor. Dünyada, milletvekilliği önerilen insanlar; “ben değil kızım veya eşim milletvekili olsun” dediği için onların milletvekili yapıldığı başka bir ülke veya bir siyasi rejim daha var mı?
En son Kurultayda, Kılıçdaroğlu defalarca çarşaf listeden bahsetti ve fakat en sonunda yine anahtar liste olarak kendi listesini çıkardı. Danışmanım yaptı dedi. Birçok insana parti meclisi listesine girme dediğini hepimiz biliyoruz. Son, grup başkan vekilliği seçimlerinde de kendi tercihlerini ilk turlarda seçtirdi.
Delege ve adaylar, kendi siyasi geleceklerinin Kılıçdaroğlu’nun tercihlerine bağlı olduğunu bile bile aksine davranmıyorlar. Ben bu duruma düşmemek için, aday olmayacağımı açıklamıştım.
Kılıçdaroğlu siyasi tercihini de “Herkesi kucaklayan bir CHP” olarak açıkladı. Böyle olunca da parti üst yönetimde her kafadan bir ses çıkıyor. Söz gelimi, Ermeni soykırımı var diye Ermenilerden özür dileyenleri adeta zorla parti meclisine alıyor... PKK ile yakın ilişkileri olanları, tarikatçıları, sözleriyle Atatürk’e karşı olanları, CHP ve Baykal’la uzun süre uğraşanları, aleyhte sık sık yazanları, parti ile uğraşmak için örgüt kuranları parti üst yönetiminde topladı.
İdeoloji en iyi tutkaldır. Bu bağı olmayanların bir arada durması imkanı yoktur. Kaldı ki parti üst yönetiminde görev bölüşümü olduğu halde herkes parti politikasını kendi kafasına göre kamuoyuna açıklıyor.
Kurtuluş savaşından yeni çıkmış bir millete heyecan ve enerji veren “İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz” diyen “10. Yıl Marşı’nı duyunca asabım bozuluyor” diyenlere karşı, genel başkan Kılıçdaroğlu veya önüne geldiği yerde ve aklına her geleni konuşan CHP genel başkan yardımcıları neden susuyor?
Kılıçdaroğlu eğer bu işi yapamadığını açıklar ve partiyi tıkanmaktan kurtarırsa, genel başkanlıktan daha önemli olan bir görev yapmış olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları