Mücadele yolu siyaset

Geleceğinden endişe duyan herkes, elini taşın altına koyarak, ‘kolonizatör’ Türk dervişlerinin Anadolu ve Balkanlar’da yaptığını yapmalı ve toplumun ruhen fethini gerçekleştirmeli

Türkiye ve Türk Milleti ; içinde bulunduğu sıkıntılara birdenbire düşmedi
Osmanlı - Türk İmparatorluğu yıkılırken de benzer , sosyal - kültürel - ekonomik ve siyasal sorunları yaşıyorduk .
O dönem itibarı ile Türk Milletinin hayrına düşünen siyasetçiler ve siyasi iktidarlar ; yaşanan sıkıntıları bir İstiklal Mücadelesi vermek suretiyle yeni bir Türk Devletinin kuruluşu ile taçlandırdı .
İyi ki onlar varmış .
Ancak o dönemler konuşulurken dikkat edin bu insanlar malum çevrelerce daima yerden yere vurulur .
Sanki Türk Milletini ayağa kaldırmak bir suçmuş gibi !
Eğer Mustafa Kemal , asker üniformasını çıkarıp Türk Milletinin başına geçmeseydi ve kurduğu milli ordu ile var olma savaşını yapmasaydı , bunları devrimleri ile de perçinlemeseydi , bu gün Türk Milletinden ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinden söz etmek olanaksız olurdu.
Türk Milletinin , Atatürk’ün ölümü ile derin bir uyku haline sokularak , siyasetten uzak tutulması bu günkü tabloyu ortaya çıkarmıştır .
Siyaset yolu ile iktidar olmayı başaramıyorsanız , ekonomiyi kontrol edemiyorsunuz demektir . Ekonominin kontrolü elinizde değilse sanatı , kültürü , bilimsel gelişmeyi , sosyal olayları etkileyemiyorsunuz sonucu ortaya çıkar . Bunlarda halk üzerinde sosyolojik ve psikolojik değişimlere yol açar . Nitekim bu gün Türkiye’de her türlü yanlışı doğruymuş gibi benimseyen ve davranan büyük insan yığınları yaşamaktadır .
Siyasetin içinde olup iktidarı elinizde tutamazsanız , halkın devletle buluşma alanı olan bürokrasiyi de gaflet ve ihanetin içine terk etmişsiniz demektir .
Türk’üm demek suç oldu
Türkiye’nin günümüzdeki haline bakınca ; Türküm demeyi bir kenara bırakın , Türk Milletine mensubum diyemeyen bir siyasi iktidar , kimin eline geçtiği belli olmayan bir sermaye , etnik kimliği ile övünen bir bürokrasi , yabancı kültür istilası , gayri milli bilim çevreleri , garip sosyal olaylar , Türk’e uzak sanatçı müsveddeleri görüyorsunuz.
Televizyonlarda bir basın toplantısı izliyoruz . Ortada Gürcüyüm diyen bir başbakan , solunda kürdüm diyen bir bakan , sağında arabım diyen bir bakan ...
Türk’üm diyeni arada bulasın ...
Çünkü Türk siyasetin dışında kalmıştır . Dolayısıyla ekonomide , sanatta , kültürde ve bunlarla ilgili bürokraside artık Türk yoktur . Türk olmak bu sebeble geçer akçe değildir .
En büyük ışık Milli Mücadele
Küresel güçlerin emrine girerek satılmışlığı tescil edilmiş olan medya da bütün bu işlerin müsebbibi olarak Türkleri göstererek Türk Milletini suçlamaktadır .
Satılmış olan medyanın Türk Milletinin iktidar olması halinde ülkenin bölünüceğini topluma pompalayarak gerçekleri saptırması ve menfaatlerini her şeyin önünde tutar hale gelmiş olan halkımızın aklına korkuyu da koymaya çalışması çok manidardır .
Gördüğünüz gibi , ülkenin içine düştüğü durum ve bundan çıkış yolu ; siyasetten ve iktidar olmaktan geçmektedir .
Türk tarihi boyunca , boşluk bıraktığınız an siyasetimizi her zaman ihanet şebekeleri yönetir hale gelmiştir .
Bu yıllardır süre gelen bir durumdur , sadece günümüze has bir özellik olarak da görülmemelidir .
Onun için yine vurguluyorum tek çözüm siyasettir .
Gelecekten endişe duyan , bu günkü tabloda sorumluluğu olduğunu kabul eden herkes ; taşın altına elini koymalı ve kolonizatör Türk Dervişlerinin Anadolu’yu ve Balkanları ruhen feth ettikleri gibi davranarak , Türk Milletini selamete çıkarmalıdırlar
Bu vazifeyi kimse başkasından beklemeden , bulunduğu ortamda kendisi bizzat gereğini yaparak yerine getirmelidir .
Türk Milletini siyaseten iktidar yapmak için , başta ailemiz olmak üzere , okulda , işyerinde , çarşı - pazarda , camide , sokakta, mahallede , kahvede ve aklımıza gelen her ortamda ; gönül ve düşünce seferberliği ilan etmeliyiz .
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı ve yaptıkları bizim önümüzü aydınlatan en büyük ışıktır .
* Özcan Pehlivanlıoğlu


++++++


ABD balonunun gazı doluyor
İç pazarı ulusal nitelikli olan ülkelerin kurumları; yasa ve kurallarla görev icra ederler.
Ama ulusal pazarını dış ülkelere yani emperyalist talancılara kaptırmış veya peşkeş çekmiş olan hükümetler, milli devletlerini de yıkmaktadırlar.
Varlığını ve geleceğini dış sermayeye bağlamış olan AKP iktidarı;
Sanayiyi, tarımı, sağlığı, eğitimi, hukuku, güvenliği, ulaşımı ve haberleşmeyi dış tekellere teslim etmiştir.
Hatta Türkiye için düşünmeyi bile onlara bırakmıştır.
BOP eşbaşkanlığı görevini yaptığını söyleyen kişi; tabii ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına sorumlu olmaz.
Tayyip Erdoğan sanırım bu nedenledir kendi iktidarına kadar bütün Cumhuriyet dönemi yönetimlerine “kötüydü” diyor.
Hatta “bugünkü her kötülük devletin; ama bütün iyi şeyler hükümetimin eseridir” şeklinde anlatıyor.
Anlaşılan Tayyip Erdoğan ABD’ye balonunun gazını doldurmaya gidiyor.
* Süleyman Çelikcan


++++++

GÜNÜN SÖZÜ
“Mümtaz Apostrof Er Türköne, Dersim İsyanı’nı başlatan eşkıya Seyit Rıza’ya ’adamcağız’ demiş.
Başimamı da çocuk katiline ’sayın’ demişti!”
* Gökhan Akman

++++++

Görülmemiş eylem komedisi
YER: Moda İlk Öğretim Okulu
EYLEM: Okul bahçesi önündeki baz
istasyonu protestosu
EYLEMCİLER: Moda İlk Öğretim Okulu 8. sınıf öğrencisi 4 kız
DÖVİZLER :
Okulumuzda baz istasyonu istemiyoruz
Daha 13 yaşındayız
Bile bile kefene konmak istemiyoruz
Çiçekleri soldurmayın
GELİŞMELER: Dört küçük kız hem okuldaki öğrenci arkadaşlarına hem civarda oturan insanlara hem de yoldan geçenlere pretostolarının amacını anlatmaya çalışıyorlar.Yaşlı bir adama protestolarını anlatıp
destek istiyorlar. O da derhal cep telefonuna sarılıp polise ihbarda bulunuyor.
SONUÇ:Bir ekip otosu derhal okulun önüne geliyor.İçerisinden 3 polis memuru çıkıyor.
DİYOLOGLAR: Araçlarından inen polis memurları çocukları yanlarına çağırıyor.Çocuklar bir an tereddüt edip, “Çop var mı polis amca” diye soruyorlar Polis gülüyor. Kızlardan biri “ama biz dört kişyiz” polis amca diyor.
Polis “yaptığınız şey yasa dışı ve şikayet var derhal dağılın” diye emrediyor.
NOT : Birisi benim kızım olan bu dört küçük kız sadece kendi insiyatifleri dahilinde gerçekleştirmeye çaba gösterdikleri bu demokratik eylemlerinin duyurulması için bana dört sayfa tutan açıklamalarını duyurmamı istedi. Bende ancak bu kadar kısaltma ile size iletiyorum.
* Murat Apaçık


++++++

Kurbanlıklar ateş pahasıymış
Yok canım! Bağımsızlık, laiklik, bilim, hukuk başta olmak üzere ülkemizdeki kurbanlıklar sudan ucuz...
* Akif Kökçe

++++++

“Dersim açılımı” zaten planlanmıştı
Kürtler üzerinde oynanan oyunların bir benzeri yıllardır Aleviler üzerinde de denenmekteydi. AB Türkiye temsilcisi unvanlı kadın ajan Karen Fogg’un Ankara’da Alevi kanaat önderleri ile yapmaya kalkıştığı gizli toplantı bu çabalardan sadece bir tanesiydi. Özellikle Almanya’daki Aleviler üzerinde mesafe alınmış olunduğu da belirgin bir şekilde görülmekteydi. Sıra içerdeki, Türkiye’deki Alevileri etkilemekteydi. Türkiye’ye, CHP’ye bağlarını / bağlılıklarını kopartmaktaydı.
Hazırlıklara çok önceden başlanmıştı ama düğmeye 5 Kasım’da yani Onur Öymen’in Meclis ’te konuşmasından daha önce basıldı: o gün, Cumhur reisi Abdullah Gül, Tunceli’ye gitti. “Dersim” pankartlarıyla karşılandı. Yapılan konuşmalarda Tunceli Belediye Başkanı olsun, çeşitli dernek yöneticileri olsun 10 Kasım’dan sonra Onur Öymen’i bahane ederek söyledikleri iddiaların benzerlerini (sadece biraz daha düşük dozda) o gün dile getirdiler.
Keza Avrupa Parlamentosu’nda tezgâhlanan “Dersim Soykırımı” konferansı elbette çok daha önceden planlanmış ve hazırlanmıştı. Cumhur reisi’nin (Norşin’den sonra) “Dersim açılımı” nın izinde böyle bir konferansın öngörülmüş olduğu besbellidir.
Onur Öymen, hiç Tunceli / Dersim sözü etmemiş olsaydı da Türkiye’nin gündemine “Dersim soykırımı” ve “özür dilensin” dayatması yine girecekti. Öymen’in hatası, Cumhur reisi’nin Tunceli’yi ziyaretini ve orada yapılan konuşmaları “) iyi okumamış ve tertipçilere havada kaptıkları bir istismar kozu vermiş olmaktır.
* Nazım Güvenç


++++++

Başbakan, aklına eseni söylemez
Türkiye’nin bölünüp parçalanmasını esas aldığı herkesçe bilinen “Kürt Açılımı” projesinin ilk görüşmesi, eşsiz insan Atatürk’ün ölümünün 71. yıldönümü olan 10 Kasım’da yapıldı.
O gün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi ve özel kurum ve kuruluşlarında, yurt dışındaki temsilciliklerinde Türk Bayrağı, Atatürk’e saygı için 71 yıldır yarıya indirildiği halde AKP ve DTP’nin genel merkezlerinde ve yerel örgütlerinde yarıya indirmemek için Türk Bayrağı asmadıklarını ve dolayısıyla Atatürk’e saygı göstermediklerini kanıtlamak istediklerini emekli tümgeneral, araştırmacı yazar Osman Özbek, 17 Kasım akşamı Ulusal Kanal Televizyonu’nun bir programında açıklamıştır.
“Kürt Açılımı” projesinin ikinci görüşmesi ise 13 Kasım günü yapıldı
Tayyip Erdoğan konuşmasının bir yerinde, “Bu projeye karşı çıkanlar, şehit cenazeleri
gelsin de biz biraz daha bağıralım diye bekliyorlar. Terörün devamından rant sağlayanlar var” gibi sözler sarf etti.
Şimdi size soruyorum. Zerre kadar vicdanı olan, ruh sağlığı yerinde bir insan böyle bir söz edebilir mi? Erdoğan’ın bu vahim iddiasını doğrulayan bir kanıt var mıdır elinde? Bu söz, öyle siyaseten söylenmiş olamaz. Hangi vicdan, “biraz daha şehit cenazeleri gelsin de ben bağırıp çağırarak, partim için siyasi bir rant sağlayayım” diye düşünebilir?
Kaldı ki Tayyip Erdoğan, bir ülkenin başbakanlık makamında oturmaktadır. Bir sözü söylemeden önce birkaç kez yutkunmalı, söyleyeceği sözün nereye gideceğini, ne anlamlara gelebileceğini ölçüp biçmelidir. Başbakanlık koltkuğunda oturan bir insan, öyle her ağzına geleni, her aklına eseni söyleyemez.
* Sefer Çetinkala / Emekli Eğitimci


++++++

MİNİ YORUM
Doğru ikna yöntemi
Yeniçağ okurlarından Ömer Faruk Atay, AKP’nin uygulamalarına rağmen, onun sandıktan güçlenerk çıkmasını sağlayan “vatandaş” profilinin incelenmesi gerektiğini söylüyor. Bu 22 Temmuz sonrası siyasi parti liderleri tarafından da “izaha muhtaç bir sosyolojik vaka” sayılmıştı. Umalım da bu “vaka” analizi o günden bugüne yapılmış olsun. Aksi halde muhalefet gördüğü yanlışları halka fark ettirmek için doğru ikna yöntemi bulmakta zorlanabilir.

Yazarın Diğer Yazıları