Mossad, İran ve kuşkular!..

7 Ağustos 2020 günü Tahran'ın en işlek caddelerinden birinde ilerleyen bir otomobile kurşun yağdırıldı...

Motosikletli iki saldırgan olay yerinden hızla uzaklaşırken, suikast sadece Tahran'da şok yaşatmadı, İran ile ABD arasında gerginliğe de yol açtı...

Çünkü saldırıda yaşamını yitirenlerden birinin

"Abu Muhammed el-Masri" kod adlı Abdullah Ahmed Abdullah olduğu belirlenmişti...

Abdullah, El Kaide'nin üst yöneticilerinden biriydi ve 7 Ağustos 1998'de, Afrika kıtasındaki (Kenya ve Tanzanya) ABD'nin iki büyükelçiliğine yönelik, 224 kişinin öldüğü bombalı saldırıları organize etmekle suçlanıyordu... Üstelik başına 10 milyon dolar ödül konularak aranıyordu...

Saldırıda yaşamını yitiren ikinci kurban ise Abdullah'ın kızı Meryem'di... Genç kadın, El Kaide'nin kurucusu Usama Bin Ladin'in öldürülen oğlu Hamza'nın eşiydi...

Baba ile kızının, "ABD adına suikast gerçekleştirdikleri iddia edilen İsrail ajanları" tarafından vurulduğu konuşulmuştu...

İran Dışişleri Bakanlığı, Amerikan gazetelerinin iddialarını yalanlarken şu ifadeleri kullanmıştı;

"Washington ve Tel Aviv ara sıra medyaya böyle yanlış bilgiler sızdırarak İran'ı bu örgütle bir araya getirmeye çalışıyor."

Tahran'da gizemli suikastlar...

Abdullah Ahmed Abdullah suikastı, "İstihbarat ve Özel Harekâtlar Enstitüsü"nün (Mossad) suçlandığı İran'daki tek cinayet değildi...

Son 13 yılda Fizik Profesörü Mesut Ali Muhammedi, İran Atom Enerjisi Kurumunda çalışan Necip Şehriyari, nükleer fizikçi Daryuş Rızainejad, füze teknolojisinin mimarı olarak bilinen Hasan Tahrani Mukaddem, Uranyum zenginleştirme merkezinde çalışan Mustafa Ahmedi Ruşen, İran Devrim ordusundan Albay Sayyad Hodayi ve İran nükleer programının direktörü Muhsin Fahrizade uğradıkları suikastlarda yaşamlarını yitirmişti...

İran Devrim Muhafızları'nın üst düzey komutanlarından Tuğamiral Fahrizade'yi öldüren silahın uydu üzerinden "internetten kontrol edildiğini" ve hedef alırken gelişmiş kamera ile yapay zeka teknolojilerini kullandığını söylemişti...

Ancak sadece bu suikastlar değil, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani gibi üst düzey askeri yetkililere yönelik 27 Kasım 2020'deki suikastlarda da İsrail ve Amerika'yı suçlayan Tahran yönetimi, "kanları yerde kalmayacak" diye tehditler savurmuştu...

İran, bazıları yapay zekaya sahip silahlarla düzenlenen suikastların zanlılarını belirleyemezken, ABD ve özellikle de İsrail'i suçlamaya devam etti...

Ancak Tahran'la Tel Aviv arasındaki suikast gerginliği geçtiğimiz Eylül ayında iyice zirveye çıktı...

Çünkü Mossad Başkanı David Barnea'nin, 10 Eylül'de yaptığı bir konuşmada İran'ı, İsrail vatandaşlarını hedef alan uluslararası "terör" kampanyasını yoğunlaştırmakla suçlamıştı...

Barnea, "sahadaki işbirlikçilerinden en üst rütbelere kadar İran'ın derinliklerinde, hatta Tahran'da İran'a bedel ödetilebilecekleri" tehdidinde bulunmuştu…

İran Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami ise, 14 Eylül 2023'te başkent Tahran'da düzenlenen bir etkinlikte konuşurken, Mossad Başkanının İranlı üst düzey yetkililere yönelik suikast tehditlerine işaret ederek şöyle demişti;

"Siyonistler, yeni anlamsız sözler etmeye başladı. Bizi suikastla tehdit ediyorlar. O halde onlara diyorum ki, daha önceki suikastlar sizi daha güvenli hale getirdiyse devam edin."

Kalkışmanın şüpheleri!..

Peki; İran'ın sürekli olarak İsrail'i suçladığı Tahran'daki onlarca suikasti niçin mi anımsattık?..

El Kaide'nin 11 Eylül 2001'de CIA ve FBI duvarını aşarak İkiz Kuleler'e saldırabilmesi nasıl kuşku yaratmışsa, Batı dünyasının CIA'dan sonra en donanımlı casus teşkilatı olan Mossad gibi bir istihbarat ağına sahip İsrail'in, HAMAS'ın isyan hazırlığından önceden habersiz (!) olması da bir o kadar şüphe uyandırdı!..

İran kentlerinde suikastlar yapabilecek kadar donanımlı olan Mossad gibi bir örgütün kuş uçurtmadığı bir coğrafyada, HAMAS'ın başkaldırmaya cesaret etmesi bir tarafa, hem örgütün sempatizanları hem de askeri kanadı İzzettin El Kassam Tugayları'na bağlı militanların kolaylıkla İsrail'e sızabilmesi

ve katliam yapabilmesi de kafa karıştırdı...

Bu arada, ayaklarında terlik- üzerlerinde tişörtle sokaklara salınan donanımsız Filistinli gençlerin çok sayıda İsrail vatandaşını kolaylıkla kaçırabilmesi de kuşkuları zirveye çıkardı...

Mossad'ın El Kassam Tugayları'nın son kalkışmasını haber alamadığı iddiası nasıl kuşku yarattıysa, devasa istihbarat duvarının kolaylıkla delinebilmesinin perde gerisindeki senaryolar da bir o kadar şaşırtıcı...

Ne yaptı acaba Mossad?.. HAMAS'ın kalkışma hareketi üzerinden Orta Doğu'nun yeniden dizayn edilmesi ve düşman saydığı İran ve Suriye'yi de savaşın içine çekerek yeniden hedef haline getirmek mi istedi?..

İsrail'de isyan hareketi başlatan El Kassam militanlarının İran tarafından eğitildiği konusunda yabancı medyada pompalanan haberler de sinsi bir hazırlığın alt yapısı mı?..

Ya da "Bu saldırı bizim 11 Eylülümüz... Bizi alt ettiler” diyen İsrail Savunma Kuvvetleri Sözcüsü Binbaşı Nir Dinar'ın, “Bizi şaşırttılar ve havadan, karadan, denizden olmak üzere birçok noktadan süratle geldiler” demesi ne kadar gerçekçi?..

Evet; Neler oluyor acaba İsrail'de?.. Birileri HAMAS'ın eylemlerine dayanarak, Amerika ve Avrupa'nın kışkırtılması, bu arada Orta Doğu'nun yeni savaşların ve işgallerin kucağına itilmesini mi hedefliyor?..

İsrail'e destek için Doğu Akdeniz'e dünyanın en büyük uçak gemisini gönderen ABD, savaşın beklenenin ötesinde yayılacağından mı kuşku duyuyor?..

İşte bu soruların cevabı; savaşın gidişatı, katılımcıları, etkisi, yıkımı ve yeni cephelerin açılmasıyla ortaya çıkacak...

Yazarın Diğer Yazıları