Moskof Cariye Hürrem Sultan
Kültürün temel dayanağı tarihtir. Tarihini bilmeyen ve korumayan milletlerin kültür miraslarını kuşaklara aktarması mümkün olmaz. Hal böyle olmasına rağmen nedense tarih hep tozlu sayfalarda ulaşılması zor, katı ve soylu bir “şey” olarak algılanır, oysa bugün hem dünyada hem de Türk edebiyatında en sık başvurulan ve merak edilen, özellikle Osmanlı tarihi ve kapalı kapılar ardındaki “Harem hayatı”, “Kadın Sultanlar” filmlere, dizi ve müziklere konu oldu. Bunun yanı sıra yazarların Osmanlı tarihine, sarayın duvarlar ardındaki yaşantısına gösterdiği ilgi de kitap raflarında birbirleriyle yarışır halde başarılı eserlerin yazılmasına sebep oldu. “Muhteşem Yüzyıl” dizisi zaten uzun zamandır kaynayan bu akımı bir salgına dönüştürmüş görünüyor.
Demet Altınyeleklioğlu imzalı Osmanlı hanedan serisinden “Moskof Cariye Hürrem” de tam bir dönem romanı sıfatıyla okuyucusu ile bu noktada buluşuyor. Yazarın Osmanlı hanedanı (Kadınlar saltanatı) serisinin 16. Yüzyıl Osmanlı sarayını anlatan ve tarihi kişilere dayandırılan ancak edebi bir kurguyla hazırlanan ilk kitabı “Moskof Cariye Hürrem” keyifli bir çalışma olmuş. Tarihi roman yazmanın sorumluluğu ve yükü altında ezilmeyen yazar, bu detayları titiz bir çalışmayla halletmenin yanı sıra, dili olabilecek en hafif şekilde biçimlendirmiş. Karakterlerin sadece olumlu değil, olumsuz yönlerini de gün ışığına çıkararak, kesin bilgi ve kaynaklardan yararlanıp tarihe başka bir pencereden bakıyor.
Sultan Süleyman ile tarihin en büyük aşk hikayelerinden birini yaşayan ve tüm sarayı dize getiren cariye kız, gerçek adı Alexandra olan Hürrem’in hikayesini usta bir üslupla okuyucusuna sunmuş. Ukrayna’nın küçük bir kasabasında doğan Alexandra, Osmanlı sarayına geldiğinde henüz 15 yaşındadır. Şeytani zekası ve güzelliğiyle Sultan Süleyman’ın gözdesi olmuş, dünya üzerindeki bilindik monarşilerden farklı olarak padişahların, eşlerine nikah kıymadıkları Osmanlı Sarayı’nda iki yüz yıllık kuralı yıkmış ve Kanuni’nin nikahlı eşi olmayı başarmıştır. Hürrem Sultan aynı zamanda 2. Selim’in de validesidir. Yedi cihanı titreten padişahı dize getiren cariye Hürrem’in aşk, hırs ve entrika dolu hikayesini bir solukta okuyacaksınız. Erkek egemen bir dünyada kapalı kapılar ardında yaşayan harem kadınlarının duvarlar dışına çıkmayan sesi ve saltanatı, sizi yaşanmış bir tarihin yolculuğuna çıkarıyor.
Peki harem nedir?
Harem lügatta, korunan, mukaddes yer anlamına geliyor. Konak ve saraylarda iç avluya bakan, kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmadan yaşadıkları yer. Ayrıca Osmanlı devlet teşkilatında Harem-i Hümayun tabiri hem haremi, hem de Enderun’u içine alıyor. Enderun, padişah, saray ve devlet hizmetinde bulunacak erkeklerin, harem ise ikametgah görevinin yanında kadınların yetiştirilmesi için bir eğitim müessesesi. Bir bakıma hareme yüksek dereceli kadınlar akademisi de deniliyor ve en alt kademe olan cariyelikten ustalığa kadar bir terfi söz konusu.
Açıklaması böyle de olsa haremde daima garip bir hüznün olduğu her kaynakta yansıyor. Erkek sineğin dahi giremediği ve cariyelikten baş hasekiliğe çıkan azap dolu bir ömür yolu. Korunup, kollanıp, eğitilirken padişahın beğenisine layık olmak ve seçilmek için yarışan kadınlar düşüncesi bugün bile algılayamadığım bir yaşam biçimi. Gerçi günümüzde bu sistemi anlamak mümkün değil gibi görünse de, kadınlarımız çalışsa da, ekonomik özgürlüğünü eline alsa da yasal olarak tek eş olması erkeği durduruyor mu dersiniz? Osmanlı sarayında aleni olarak yapılan çok eşliliğin günümüzde gayriresmi olarak yapılmadığına inananınız var mı? Hâlâ kadın dayak yiyip, şiddet görürken, zorla evlendirilip adına töre denirken, kadının modern köle olmadığını söyleyebilir miyiz? Belki profiller, mekanlar, feraceler değişiyor ama en önemlisi kafaların değişmesi. Tarih severler için keyifli bir dönem ve gündem romanı.