Milliyet ve Vatan endişesi!
Milliyet ve Vatan gazetelerinin, Doğan Grubu bünyesinden “satılarak” el değiştirmesi, medyayı yine “kaygı” verici bir biçimde gündeme getirmiş bulunuyor.
Her şeyden önce, nereden ve kimden gelirse gelsin medyaya baskıların, daima “ters” sonuçlar doğurduğunu da “hatırlatmak” icap ediyor.
Bir zamanlar, medya-siyaset-ticaret üçgeninde, tarafların birbirinden çok dikkatli ve dengeleri alt üst edecek davranışlarından, iddialardan, yayınlardan çekinmeleri bekleniyordu.
Kaldı ki, şimdilerde “üçgen” tamamen bozulmuş bulunuyor. Daha doğrusu üçgenin iktidarların denetiminde olduğu bir dönem yaşanıyor.
Üstelik Milliyet ve Vatan gibi etkili iki gazetenin bir gruptan kopması veya adeta koparılması bir başka usûl “müdahale” olduğu da iddia ediliyor.
Ne var ki, kamuoyunun bu yeni oluşumlardan “kaygı” duyduğu da biliniyor.
Bilindiği gibi “halkın gerçekleri öğrenme hakkı” nın kaçınılmaz gereği, haberlerin tarafsız ve nesnel biçimde verilmesiyle şartlanıyor. Tarafsızlık ve nesnellik, bir yandan haberi alanın hakkının güvencesini oluştururken, diğer yandan da haberi verene kimi yükümlülükler yükler.
Türkiye gibi, başka ülkelerde de çeşitli dönemlerde basın özgürlüğünün halkın bazı gerçekleri öğrenmesi, bazılarını ise hiç öğrenmemesi biçiminde uygulandığı ve iktidarların halkın bazı şeyleri öğrenmemesi için çeşitli baskılar geliştirdiği biliniyor.
Yakın tarihimizde bunun çeşitli uygulamaları görülüyor. “İspat hakkı” bunun en temel örneklerini oluşturuyor. Ayrıca, olağandışı denetimler, kâğıt sınırlamaları vb. yollar da henüz hafızalardan silinmiş değil.
Hatta kimi dönemlerde herhangi bir “baskı” ya gerek bıraktırmadan, iktidara yakın basın kuruluşlarının “gönüllü’’ biçimde bu görevi yerine getirdiği acı gerçeği unutulmuyor.
Türkiye yine bir tek parti iktidarı dönemi yaşamakta ve bu dönemde basın özgürlüğünün arkasına sığınarak, halkın gerçekleri öğrenme hakkının ihlal edildiği olaylar artıyor.
Basın özgürlüğünün, basını ve kamuoyunu yönlendirme özgürlüğü olduğunu sanmak ve bunu savunmak hiçbir makama yakışmıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, sürtüşme daha doğrusu dayatma gittikçe, “ortama” da “ zarar ” verme ölçüsünü şiddetlendiriyor.
Bu arada, Milliyet ve Vatan gazetelerinin yeni sahip ve yönetimlerinin, tam “ kritik ” bir seçime gidilirken takınacakları tavır, hem endişe hem de merak uyandırıyor.
Öte yandan, Türkiye’de bir seçim arifesinde, medya dünyasında olup bitenlere dış âlemin bakış açısı da, çok önem arz ediyor.
Bilindiği gibi, Batı dünyası demokrasiyi, öncelikle medyanın özgürlüğüyle ölçüyor ve değerlendiriyor.
MEF’in teknolojik proje yarışması 20 yaşında!
Her yıl, hatta her ay teknoloji alanında yeni yeni gelişmelerin olduğu, icatların açıklandığı 21. yüzyılın başlangıcı ” baş döndürücü “ bir seyir takip ediyor.
Oysa,Türkiye; hızla gelişen teknolojiden ne yazık ki, nasibini alamıyor.
Her ne kadar, Başbakan Erdoğan ”çılgın proje“ diyerek, kafaları karıştırma ve seçime yatırım yapma eylemini başarıyorsa da, gerçekler, ”teknoloji“ alanında pek ileri adımlar atılamadığını gösteriyor.
Dünya üzerindeki çoğu ülkelerde, hem devlet, hem özel sektörün kısaca ”AR-GE“ diye bilinen araştırmalara ayırdığı bütçe ile Türkiye’nin harcayabildiği miktar, her yıl ”makas“ı daha da açıyor.
Batı ve doğu ülkelerinin çoğu, ”geleceklerini“ bu fon ve çalışmalarla şekillendiriyor.
Ne yazık ki, büyük umutlarla kurulan Tübitak, eski konumundan bile daha ”zayıf“ bir şekilde yerinde sayıyor.
Hatta duyumlara göre, bazı araştırma ve geliştirmelere ”engel“ olmaya çalışılıyor.
Hâlbuki bir yandan Tübitak’ın ”ehil“ ellerde yönetilmesi, güçlendirilmesi, bir yandan da, yeni yeni kurum ve kuruluşların, bir an önce ”devreye“ girmesi hayati bir önem arz ediyor.
Üstelik bu örgütleri, ülkenin dört bir yerine yaymak da ”ivedilik“ kazanıyor.
Unutmamalı ki, bilginin ulaşabilirliği baş döndürücü hızla yayılıyor.
Buna ayak uydurabilen ülkeler ancak ”Ben de varım“ diyebiliyor.
İşte böylesine bir ortamda, eğer lise düzeyinde bir fen yarışmasına tam 20 yıldır üstelik uluslararası ortamda yoğun bir ilgi gösteriliyorsa, üzerinde özenle durmak gerekiyor.
MEF Eğitim Kurumları’nın EBAV (Eğitim ve Bilimsel Araştırmaları Destekleme Vakfı) ile birlikte ” başarı “yla yürüttüğü ve bu yıl 20.’si düzenlenen Liselerarası Proje Yarışması yarın başlıyor.
Fizik, kimya ve biyoloji alanlarında Türkiye’den katılan okulların yanı sıra 22 yabancı ülkeden 26 proje sunuluyor. Geleceğin mucitlerini ve bilim insanlarını desteklemeyi amaçlayan yarışmaya Türkiye’nin dört bir yanından fizik, kimya, biyoloji alanlarında rekor düzeyde toplam 566 araştırma projesi başvururken, 62 projenin sergilenmeye değer bulunduğu etkinlikte, projeler değerlendirilerek ödüllendiriliyor.
Bilimin birleştirici ortamında bir araya gelecek Türkiye, Abhazya, Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belarus, Bosna Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, İsveç, İtalya, KKTC, Kosova, Macaristan, Makedonya, Romanya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, Tayland, Ukrayna gibi ülkelerden dünya gençleri hafta boyunca kimya, fizik, biyoloji tartışacak, iklim değişimi, genetik çalışmalar, alternatif enerji gibi konularda fikir alışverişinde bulunuyorlar.
Yıllardan beri, büyük titizlikle ve coşkuyla izlediğimiz projenin mimarı ve MEF’in kurucusu İbrahim Arıkan’ı peşinen kutlamak da icap ediyor.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ
Proje de sehven çılgınlaşmış!
Başbakan Erdoğan’ın gerçekten de, büyük bir seçim şovu haline dönüşen Kanal İstanbul’un bazı muzip kişiler tarafından, ”Proje de sehven çılgınlaşmış “şeklinde yorumlandığını...
“10 Yıl sonra savaş olur mu?” şakası
Kimilerine göre, Montrö Mütarekesi durdukça, İstanbul Boğazı’ndan yabancı gemi geçmesine engel olamayacağımızı ancak sonu savaşa kadar gidebilecek bir direnme gösterme zorunluluğunda kalacağımızı...