"Millet ve milliyetçilik"
"Millet ve Milliyetçilik", değerli bilim adamı Prof. Dr. İskender Öksüz'ün son kitabının adı. Bu ad size, çok klasik ve alışılmış gibi gelebilir. Ancak, muhtevası çok farklı. 376 sayfalık kitap, son yılların araştırmalarını ele alıyor. Dünyanın seçkin bilim adamlarının bulgu ve bugüne kadar bilinenleri eleştirip tamamlayan görüşlerini özetleyerek veriyor. Sonra da, tahlil, değerlendirme ve telif ediyor.
Yazar şöyle bir bilgi veriyor: "Müjdeli haber şu ki sosyolojide millet konusundaki çalışmalar son 30-40 yılda büyük bir hızla arttı. Diyebiliriz ki 1980'e kadar millet ve milliyet üzerinde ne kadar araştırma yapıldıysa, 1980'den bugüne eskilerin toplamı kadar, belki de o toplamdan daha fazla çalışma yapıldı."
Kitapta, "sosyolojinin millet teorileri ile etno-sembolizm ve en yeni gelişme alanı olan sosyo-biyolojiye dayanan millet teorileri" üzerinde ayrıntılarıyla durulmaktadır. Millet ve Milliyetçilik konularının bizdeki uzmanları, bilim alanındaki bu hızlı gelişmelerden ne kadar haberdardır bilemeyiz; ama bildiğimiz bir şey var ki ilgilenen fikir adamlarımız için müthiş bir çalışma. Dünyanın bilim adamlarının yaptığı araştırmaları önümüze getirmektedir. Bu bakımdan bilim, kültür ve düşünce hayatımıza yeni ufuklar açacağını düşünüyoruz.
Bu çok değerli eseri meydana getiren, bilim adamı, yarım asırdır gerçek dostumuz İskender Öksüz'e teşekkür ediyoruz.
Millet ve milliyetçiliğin çağı bitiyor mu?
Yazar, soruyor: "Milletler çağı bitiyor mu?" Sonra da cevabını veriyor: "millet teorilerinin ortak noktalarından biri, milletin iletişimle doğduğudur... kendilerini idrak etmelerine iletişim sebep olmaktadır... Avrupa'dakiler gibi statik toplumlarda millet hissi ve birliğinin doğması bu sebeple geç olmuştur" tespitinden sonra; "Hayrola? İletişimin aniden gerilemesini veya bitmesini mi bekliyorsunuz?" diye soruyor ve iletişim çağında olduğumuzu hatırlatıyor.
Gerçekten de, bizim hocalarımız hep, "Türkler atı ilk defa binek aracı olarak kullandığı için coğrafyaya yayıldılar ve farklı toplulukları görerek kendilerini tarif edip erkenden milletleştiler" diye yazar ve konuşurlardı. Bunun en açık delilini de; Orkun abidelerinde, daha 8'inci asırda [732] Bilge Kağan'ın, "Gök Tanrı Türk Milleti yok olmasın diye beni tahta oturttu, millet olsun diye görevlendirdi" diye yazması ve Avrupa'nın 18'inci asırda Fransız İhtilali'yle milleti keşfetmiş olması göstermiyor mu?
Bir not da bizden
İnsanlık tarihi, "egemenlik mücadeleleri tarihi" dense, pek de yanlış olmaz. Egemenin iddiasının ve dayandığı değerlerin farklı olması, bu gerçeği değiştirmez. Bakıyoruz, ilk çağ insanından zamanımızın insan, toplum ve milletlerine kadar bu böyle geliyor. Hatta, bunu her canlıda da görüyoruz. Egemen olmak, en derin, kuşatıcı ve vazgeçilemez payda. Demek ki her şeye hâkim olma duygusu, üstünlük ihtiyacı yaratılıştan, fıtrattan geliyor. Bu davranış biçimine, içgüdü diyoruz. Ama insan bunu da aşan; düşünen, araştıran, tasarlayan, planlayan ve inşa eden, akıl ve ilim sahibi bir varlık. Bu sayede durgunluk yok oluyor; rekabet, yaratılanı anlama, çözme, olgunlaşma, tekâmül, zenginleşme ve refah meydana geliyor. Bu süreçte, ortak özelliklerde insan toplulukları oluşuyor, milletleşip devletleşerek, insanlık aleminin aileleri ve belirleyici, üstün gücü ortaya çıkıyor.
İskender hoca, Millet ve Milliyetçilik kavramlarının zirveye doğru ilerlediğini, en seçkin bilim adamlarının araştırmalarına da dayanarak ortaya koyuyor. Bu mübarek çalışmanın, iyi niyetli ve gerçeğe saygılı her insana çok faydalı olacağı muhakkaktır. Ancak; Türk Milletine düşmanlığı amaç edinen zihin hastalarına ve özellikle de, Türk Milletini etnik ve inanç parçalarına ayırarak egemenliğini yıkmaya çalışan haçlı emellerinin takipçisi siyaset erbabının hastalığına ne kadar şifa olur onu kestiremiyoruz.
-------------
Not: Emrullah Özdemir'in, AKÇAĞ Yayınları'ndan çıkan SON KAĞAN romanı tam bağımsızlık bilincinin önemine yapılan güçlü vurgularla, soluksuz okunacak bir eser olmuştur.