MHP için nasıl bir dönüm noktasındayız?
Aslında dönüm noktalarından birisi de denilebilir... Zira "Milliyetçi-Ülkücü Hareket" geçmişte de kaotik dönemlerden güçlenerek çıkmayı başarmıştır. CKMP'den yayılan partileşme süreci, 1971 Muhtırası, 1970'lerde Milliyetçi Cephe Hükümetiyle başlayan yükselişin 1980 darbesiyle durdurulması...
Geleceği bir tarafa koyarsak en ağır tahribat bu dönemde gerçekleşmiştir. Verilen binlerce şehit, gözü yaşlı ülkü yürekleri, kaybolan hayatlar ve ıskalanan onca zaman... Nesiller bu sürecin birikiminden reddedilemeyecek paylar aldılar. Yeri geldi haklıyla haksız karıştı, çileyle mükâfat zıtlaştı ve payeler ülküler değil makamlar için bir araç haline dönüştü. 68 ve 70'li kuşağın ülkü ruhunu devam ettirecek üretim mekanizmaları tıkanmaya yüz tuttu. İşte böyle bir travma tepeden tırnağa partinin tüm kadro sisteminde hissedilir oldu. Buna rağmen geldi geçti "Eylüller" yine de yeşermeyi bildi ülkücüler...
***
12 Eylül sürecinin ardından MHP-MÇP diyalektiği yaşandı ve Büyük Birlik Partisi'nin ayrılışı ile "nereye gidiyoruz?" sorusu Alparslan Türkeş'in karizmatik liderliği ile etkili bir sıçramaya dönüştü. 1999 seçimlerinde Türkiye'nin ikinci partisi olan MHP, Devlet Bahçeli'nin Genel Başkanlığında iktidar ortağı oldu. Başbuğ Türkeş'in vefatı ve sonrasında yaşananlar partinin zihinsel ve yönetsel anlamda değişimiyle sonuçlanan yeni bir siyaset pratiği doğurdu. Erciyes Kurultayı ve Türk Dünyası Kurultayı gibi ölçek üstü organizasyonlar terk edilerek parlamento içinden yükselen bir kurumsallaşma sağlanmaya çalışıldı. Özellikle DSP ve ANAP'la kurulan 57. Hükümet döneminde "Öcalan" ve "AB'ye giriş süreci" bağlamında oluşan toplumsal algı MHP'nin en iddialı olduğu siyasal alanda argümanlarını yavaş yavaş eritmeye başladı. 2002 sonrasında sırasıyla yapılan seçimlerde seçmenler MHP'siz bir Türk siyasetine cevaz vermedi ancak buna rağmen terör ve güvenlik gibi telafisi mümkün olmayan bir problemin çözümünü de MHP'ye teslim etmedi. Böylelikle 14 yıl boyunca oylarını sürekli artıran bir parti karşında "Milliyetçi-Ülkücü hareketin" iki ayrı ucun sağ tarafında kalmasına imkân tanınmış oldu. 2011'de yaşanan görüntülü operasyon ve istifalar bile MHP'yi oyun dışında bırakmaya yetmedi. Her kesimden vatandaş refleks gösterdi. "MHP'siz Türkiye'ye izin vermeyeceğiz" denildi. Nihayet artan terör dalgası eşliğinde 7 Haziran geldi. Vatandaş uzun zaman sonra MHP'ye göz kırparken, "Tut şu işin bir yanından, çöz şu terör sorununu" der gibiydi. Fakat olmadı... Maalesef süreç layıkıyla yönetilemedi. Gelinen noktada 1 Kasım'da alınan seçim sonuçları ve ardından yaşananlar MHP tarihinin dönüm noktalarından birisi haline dönüştü.
Yaklaşan kurultay
Ülkücü iradenin hukuken temsilcileri sayılan üst kurul delegelerinin (548) imzaları ile önce parti genel merkezine ve ardından alınan "hayır" cevabı ile mahkemeye intikal eden olağanüstü kurultay talebi Türk yargısı tarafından onandı. Genel merkez "kongreyi tanımıyorum" dese de Çağrı Heyeti'nin hukuken geçerli bir yetkisi var. Bu sebeple 19 Haziran'da yapılacak olağanüstü tüzük kurultayı meşru durumdadır. Merkezi yönetimin yargının kararı karşısında "10 Temmuz'da kongre yapıyorum" çağrısı önemli gözükse de çıkış noktası bakımından problemlidir. Yaşanan mahkeme süreci, üzücü iddialar ve ispatı mümkün olmayan isnatlar ülkücülük hukuku açısından büyük yaralar açmıştır. Kim ne derse desin tabanda bu konu özelinde keskin bir ayrışma yaşanmış ve merkez/çevre ilişkisinde kalın duvarlar yükselmeye başlamıştır. 2 Kasım'da yazdığımız yazıda 10 Temmuz benzeri bir kararın o gün alınması gerektiğini söylemiş ve eklemiştik "geçmişte acı tecrübelerini yaşadık, hareketin ayrışmaması için gelin bu işi gündemden düşürelim" demiştik...
***
19 Haziran'da yapılacak tüzük kurultayı şu iki açıdan önemlidir. (1) Toplantıya katılım ve/veya karar sayısı konsensüs ölçüsünü (%70'i-800 civarı) bulursa bu siyaseten ciddi bir mesaj anlamına gelecektir. (2) Kurultayda alınacak muhtemel kararların tanınmaması, onanmış bir mahkeme kararının tanınmaması anlamı taşıyacaktır.
Sonuç olarak MHP bir kez daha tarihi bir dönemece gelmiştir.
Söz ve karar artık ülkücü iradenindir...