Mesaj alınmamış Sayın Başbakan!
Neymiş efendim Erdoğan, Obama’yı aramış, “Pensilvanya sakini, Türkiye’nin iç işlerine karışıyor” deyince Obama da tutmuş “Mesaj alındı” cevabını vermiş.
Obama’nın böyle bir cevap vereceğine zerre kadar inanmadım. Bırakın Obama’yı hiçbir ülkenin başkan yahut başbakanı başka bir ülkenin başbakanına böyle bir cevap vermez, vermemeli.
Hangi devirde yaşıyoruz? Telefon edilen ülke Türkiye’nin bir vilayeti mi ki Türkiye başbakanına o ülkenin başkanı “Mesaj alındı” desin! Oğlunuz Bilal’e bile mesajı alması için ne kadar uğraştığınızı montaj dediğiniz ses kayıtlarında gördük. Elin Obama’sı niye mesajınızı hemencecik alıversin?
Nitekim Beyaz Saray, “Böyle bir cevap yok” açıklamasında bulundu.
Bir başbakan milletine karşı niye doğruyu konuşmaz?
Bu kaçıncı Allah aşkına?
Sonra, bir başka ülkenin, üstelik adamlarınızın bir zaman, “Süpürmeyin, kullanın” dediği, sizin ise itiraz edemediğiniz ABD gibi bir ülkenin Başkanı için söylüyorsunuz bu sözü. Adamı dünya kamuoyu önünde düşürdüğünüz durumu nasıl hesap edemezsiniz? ABD bunu nasıl kabul eder? Hem kendiniz doğru söylemeyin hem Obama’ya yalan söyletiniz, olacak iş mi bu?
PKK ile görüşülmediğini söylediniz. Bunu iddia edenlere lügatteki bütün çirkin kelimelerle hakarette bulundunuz, “İlle de ispat!” diye tutturdunuz, sonra tuttunuz, hiçbir şey olmamış gibi, görüşüldü, hem de bizim talimatımızla demek zorunda kaldınız.
İnsan hiç olmazsa küçük harflerle de olsa bir özür diler, “O gün öyle yapmam gerekiyordu” türünden bir mazerete sığınır. MGV İstanbul İl Başkanlığı ve Belediye Başkanlıkları döneminden itibaren siyasi geçmişiniz bir gün böyle, bir gün şöyle söz ve tavırlarla tıka basa dolu. Bir gün laiklik dinsizlik, bir başka gün laiklik inanç özgürlüğünün teminatı, bir gün demokrasi araç, bir gün amaç?!
Yapmayın Sayın Başbakan!
Belki, “Senin aklın bu kadar eder, ben bunları yapa yapa Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı oldum, girdiğim her seçimi, üstelik oylarımı artırarak kazandım, yarın öbür gün Köşk’e çıkacak, devlet başkanı olacağım. Ve ben bunları yapa yapa delik ayakkabı ile girdiğim siyasette, dünyanın en zengin başbakanı oldum” diyeceksiniz.
Tamam, kabul ediyoruz, böyle olduğunu da görüyoruz!
Lâkin Türkiye’yi parçalanmanın eşiğine getirdiniz. Milleti ortadan ikiye böldünüz. Yetmedi, ülkenizin bir bölgesine “Kürdistan” dediniz. Ve bu hallerinizden dolayı ülkenizin itibarı her geçen gün sıfırlanıyor. Öyle bir güçsüzleştiniz ki, sizin haberiniz olmadan ülkenize Patriot bataryaları yerleştirme kararı alınabiliyor. Yunanistan burnunuzun dibindeki adalara Yunan bayrağı çekiyor, Akdeniz’in Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ait sularındaki doğal gaz ve petrole el koyuyor ve siz hiçbir şey yapamıyorsunuz.
Uluslararası ilişkilerde de çelişkiler halindesiniz.
Biz zatıâlinize bir tanesini hatırlatalım, siz diğerlerini hatırlarsınız.
Mısır’da şeriatı savunan Mursi yanlıları iktidara gelince, gittiniz Kahire Meydanı’nda sizi karşılayan on binlere, “Size laikliği tavsiye ediyorum” dediniz, Mursi ve çevresini kaybettiniz. Mursi gitti, yerine şeriat düşmanları geldi, tuttunuz onlara karşı da dün darılttığınız Mursi’yi ve şeriatı savundunuz; Mısır halkının iki kanadını da böylece kaybettiniz.
Yordunuz bizi Sayın Başbakan!
Çok yordunuz.