Men dakka dukka

Basına sansürü hiçbir zaman kabul etmedim. Etmeyeceğim de!..
Bünyesinde, gazetecilik mesleğine başladığım Tercüman’ın sloganını hep kendime rehber edindim;
“Haber kutsal yorum hürdür...”
İç-dış, nereden gelirse gelsin her türlü sansür namuslu gazetecinin kabusudur..
Sansüre karşı direnmek gazetecinin boynunun borcudur..
Ancaak!..
Sapla samanı birbirinden ayırt etmek için bakış körlüğüne de düşmemek lazım..
Son Taraf olayında olduğu gibi..
Başbakanlık, MİT ve MGK, AKP’nin gerçek yüzünü ortaya koyan belgeleri açıklayınca Taraf gazetesi hakkında suç duyurusunda bulundu.
Hemen akla şu soru geliyor;
Taraf gazetesi TSK hakkında -mahkemelerin gizlilik kararı olduğu halde- Ergenekon, Balyoz vb.. davalarla ilgili yüzlerce belge(!) yayınlarken devletin güvenliği riske girmiyor muydu?.. Yalnızca Taraf ’ı değil, bugün ayrışan tüm yandaş medya organlarının sayfalarını yeniden gözünüzün önüne getirin.
Daha mahkeme duruşmaları başlamadan, “belgeler sahte, düzmece. Bunlar ifşa edilerek onurumuzla namusumuzla oynanıyor” diye feryat eden insanları o günlerde duyanı bırakın tınlayanı var mıydı?..
O zamanlar neden bu kadar hassas değildiniz?..
Ne oldu da, olmayan hassasiyetinizin katsayısında ibre kımıldayıverdi?..
Demek ki AKP’ye dokunulunca işin rengi değişti!..
Kör edilen Adalet hanımın birden bire gözleri açılıverecek?.. Öyle mi?..
Aynı bir zamanların Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi.. Aşkından kör olan güzel kız, araba çarpınca tekrar görmeye başlar!..
Derin ve de yaman çelişkiyi Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen’e sorduk. Eslen çok çarpıcı bir analiz yaptı;
“Cemaat ile AKP arasında giderek artan güç mücadelesinde tabii ki Başbakan ve AKP yönetimi müşkül durumda kaldı. Bir yerde karizmaları çizildi diyebiliriz. Bu da onları rahatsız ediyor. Tabii burada hedef Mehmet Baransu. Bunun da araştırılması lazım. Mehmet Baransu’ya bu belgeler nasıl geliyor, kimden geliyor?.. Kim besliyor Mehmet Baransu’yu? Mehmet Baransu kim? Mehmet Baransu’nun görevi ne? Bu görevi ona kim vermiş? Bütün bunların da araştırılması lazım. Siyasi güç mücadelesi başlangıçta siyasal İslam’ı temsil eden AKP yönetimi ile Cumhuriyeti temsil eden TSK arasındaydı. Şimdi güç mücadelesi karakter değiştirdi. Güç mücadelesi artık bundan sonra cemaat ile AKP yönetimi arasında cereyan ediyor. Büyük resme baktığımızda Tayyip Erdoğan’ın sıkıştırılması, Sarıgül’ün birden bire piyasaya çıkarılması, Kılıçdaroğlu’nun ABD’yi ziyareti, buna barış sürecindeki gelişmeleri de ilave edebiliriz. Küresel gücün derin yapısı Türkiye’deki siyaseti yeniden dizayn etmeye çalışıyor. Amerika’daki derin yapı Tayyip Erdoğan’dan artık memnun değil. Yeni bir siyasi düzen getirmek istiyor. Türkiye’deki siyasi yapı yeniden dizayn edilmek isteniyor. Bunun içinde cemaat de var, Kılıçdaroğlu da var, Sarıgül de var. Ama bunda başarılı olacak mı bunu da zaman içerisinde göreceğiz.”
Nejat Eslen’in derin kavga ile ilgili diğer yorumları şöyle;
“Türkiye’deki yargı bütünüyle siyasileşmiş durumda. Bu Balyoz planının sahte, fabrikasyon bir plan olduğu artık kanıtlandı. Bunun yanı sıra Dursun Çiçek’in müebbet hapse mahkum olmasına neden olan mücadele planının da imzası münakaşalı. MGK’nın kararında Başbakan’ın imzası var. O dönemin Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök’ün de imzası var. O dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın da imzası var. Bu resmi bir belge. Bu belgenin sızdırılması da bir suç ama yargı burada görev yapmadı. Burada yargının siyasal amaçlara göre eylemde bulunduğu açık seçik görülüyor. Dikkati çeken bir husus da şu; MİT bir değerlendirme yapmış. İrticai tehdit olarak göstermiş ve MGK’da bunu değerlendirmiş, bazı kararlar almış. Siyasi taraf diyor ki; “Biz bu kararları aldık ama uygulamadık. O zamanki siyasi konjonktür böyleydi. Direnemezdik.” Ama aynı şahıslar Askeri Şura kararlarında irtica nedeniyle atılan subaylar için direnç gösterdiler şerh yazdılar. Peki, MGK kararlarına neden şerh yazmadılar? Bu çok ciddi bir soru. Şimdi burada tabii MİT böyle bir değerlendirme yapmışsa MGK da böyle bir tasfiye kararı almışsa ve bunun arkasından da siyasi otorite eylem planları hazırlamışsa o zaman devlet irticai tehdit olarak benimsemiş demektir. Ona göre Milli Güvenlik Siyaset Belgesi Genelkurmay’a görev vermiştir. Bütün bu davaların, bu gelişmelerin ışığında yeniden değerlendirilmesi lazım. O zaman mesela Genelkurmay’da irtica ile mücadele siteleri var. Neden kuruldu bu siteler? Milli Güvenlik Siyaset belgesinin Genelkurmay’a verdiği görev ile ilgili. Bütün bu davaların süratle gözden geçirilmesi gerekiyor. Burada dikkati çeken bir başka husus da şu; silah arkadaşları böyle uydurma, fabrikasyon planlarla büyük cezalara çarptırılırken aynı MGK toplantısına katılan o zamanın Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri komutanı Aytaç Yalman’ın bu MGK kararlarını sanki bilmiyormuş gibi davranması çok ilginç ve silahlı kuvvetler dayanışmasına da çok ters bir durum ortaya koyuyor.”
Aklıma yine birdenbire geliverdi;
Yakın zamanda, Recep Erdoğan, firavunlukla suçladığı Beşar Esad’a, “Ya Beşar, men dakka dukka-Ey Beşar, eden bulur” demişti!..

Yazarın Diğer Yazıları