Medyanın bağrına ‘Emre’ dayamış kalemini, yok mudur getirece
Neden sorgulanmıyor?
Emrullah Uslu hakkındaki iddialar, bir devlet memurunun mevzuatı çiğnemesi olayını çoktan aştı. Ortada rejimi yıkmak, uluslararası istihbarat örgütleriyle işbirliği yapmak gibi çok ciddi suçlamalar var. Ama o hâlâ ABD’de...
Emrullah Uslu hakkında ortaya atılan yeni iddialar, gösterdi ki, ’Emrullah Komser’ alelade bir devlet memuru değil. Öyle ki ‘hakkında cezai işlem yapacaklarını’ açıklayan ‘üst düzey Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilisi’ dahi adını açıklamaya çekiniyor. Uslu da, “Beni Türkiye’ye göndermek istiyorlar. Hayatım tehlikede” açıklamasıyla sıradan olmadığı mesajını verdi zaten.
Uslu’nun Türkiye’ye dönmesini soruşturma talebinde bulunan TSK ve bu talebi işleme koyacağını bildiren Emniyet Genel Müdürlüğü, yani Türkiye Cumhuriyeti Devletiistiyor. Neden devletin ’dön’ çağrısını korkuyla karşılıyor Uslu. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı korunma talep ettiği kişi ve kurumlar kimler?
CIA şefi ile görüşüyor
Odatv.com, çarpıcı bir haber verdi. Buna göre Uslu’nun ABD’de sık sık bir araya geldiği, ’tanıdık’ bir isim var; Graham Fuller! Uzun yıllar CIA’nın Türkiye Masası şefi olarak çalışan Fuller, soğuk savaş döneminde ABD çıkarlarına hizmet edecek ’Yeşil Kuşak’ ve ’Gladyo’ projelerinin mimarıydı.
Odatv’nin de aktardığı gibi, ABD karşıtlığına neden olan ’milliyetçi koalisyon’un önüne geçilmesini istiyordu. Obama’nın ekibinde yer alacağı konuşulan Fuller’in savunduğu önemli tezlerden biri de
’Ilımlı İslam’ ..
Uslu ve Fuller en son 29 Ekim 2008’de Washington’da buluştu. Uslu’nun CIA şefi ile ne işi olabilir? Uslu istihbarat görevlisi mi?
Eğer Uslu bir istihbarat görevlisiyse, Oray Eğin’in iddia ettikleri, bu sefer ’Uslu kim adına çalışıyor’ sorusunu gündeme getirecek. Eğin, Uslu’nun“Türkiye’de rejimi değiştirmek isteyen gizli bir örgütü açığa çıkaracak piyon” olduğunu ileri sürüyor. Eğin’in ve odatv’nin iddialarında yer alan ortak bir kavram var: ’Neo-Ergenekon!’
Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve muhalefet partilerinin liderleri, Ümraniye Davası’nın siyasi olduğu itirafında bulunmuşlardı. Acaba dava, Fuller’in Amerikan çıkarlarına ters olan ’milliyetçi koalisyonu’ durdurma önerisine tepkisiz kalınmadığının göstergesi mi? Ümraniye Davası üniter devlet, kayıtsız-şartsız egemenlik gibi değerleri olan 1923 Cumhuriyeti’ni hedef alan ’sniper’ mı? Bu soruları Uslu nasıl cevaplar? Yoksa ‘cevaplamak’ yerine, TSK ile çalışan akademisyenleri Taraf’tan ‘tehdit’i mi tercih eder? Biz tabi ‘Uslu’ derken ’Emre’nin değil ’Emrullah’ın cevaplarını bekliyoruz.
Kod adı: Emre
Devletin kurumları, ’rejimi yıkıcı’ bir örgüte mensup olduğu iddia edilen memurunu, kulağından tutup karşısına oturtmak ve ifadesini almak için neyi bekliyor? Devlet memuru Önder Aytaç gerçek adıyla yazarken, “Emrullah Komser” neden “Emre” koduyla yazıyor? Uslu, askerden mi, vatana ihanetle yargılanmaktan mı, göreve dönmekten mi, yoksa tüm bunlardan kaçmasını gerektiren gerçek nedenin ne olduğunu açıklamaya mecbur kalmaktan mı kaçıyor?
Teori Ankara, pratik Utah’ta
Uslu, Utah’tan önce Ankara’da doktora çalışması yaptı. Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü için hazırladığı “Susurluk’ta, emniyet kanadı Mehmet Ağar’a yakın grup, MİT kanadı Mehmet Eymür’e yakın grup, Askeriye kanadı ise Veli Küçük’e yakın grup” olduğu tezi, Ümraniye davasıyla gündeme oturdu. Uslu, tezi üzerinde geliştirdiği teorileri, Utah’ın elverişli ortamında, şimdi pratiğe mi dönüştürüyor?
Emrullah Uslu, CIA şefi Fuller ve Tuncay Güney’in yolları neden Kanada’da kesişiyor.
Bermuda şeytan üçgeni gibi
Odatv’de yayınlanan haberde Fuller-Uslu ilişkisi, artık kamuoyuna hiç de yabancı olmayan Tuncay Güney ismi ile tamamlanıyor. İşte odatv’nin ’Bermuda Şeytan Üçgeni’ gibi olan bu üç isimle ilgili kafa karıştıran satırları:
“ Dikkat çekici olan Graham Fuller’in son yıllarda Kanada’da bulunması idi. Emrullah Uslu da 2001 tarihinde alınan özel izinle Kanada’ya gitmişti. Tıpkı üzerinden çıkan belgeler ile Ergenekon Operasyonu’na neden olan, ancak bugünlerde gazetelerde MİT’in kontr-terör dairesinde çalıştığına dair haberler çıkan, Tuncay Güney gibi. Graham Fuller ile Emrullah Uslu’nun ilişkileri, Tuncay Güney-Graham Fuller-Emrullah Uslu’nun Kanada bağlantıları Ergenekon operasyonunun yeni bir mecraya doğru gideceğini gösteriyor. Komiser Adil Serdar Saçan’ın düşüşü ile komiser Emrullah Uslu’nun yükselişi bu bağlantının kurulduğu dönemde gerçekleşti.”
Uluslararası örgüt piyonu
Eğer bu şaibeli komiser Türkiye’ye getirtilirse Ergenekon soruşturması tersine dönecek ve gerçek sorumlular bulunacaktır.
Birkaç kişinin kendi kendilerine kurdukları hayallerden çok daha etkili, çok daha kuvvetli bir gizli örgüt vardır: Neo-Ergenekoncular. Darbe yapmak isteyen birkaç kişiden çok daha fazla kişiyi içinde barındıran, bu uğurda devletin çeşitli kademelerine sızmış kişileri kullanan, basına yerleştirilerek psikolojik harp yaratan ve Türkiye’nin yerleşik değerlerini yerle bir etmeyi amaçlayan bir alternatif örgüttür bu. Amaçları Türkiye’yi toptan yıkmaktır. Yurtdışı destekli bu örgütün tek amacı Türkiye’nin kurucu ideolojisinden vazgeçmesini sağlamak ve Birinci Cumhuriyet’i yıkmaktır.
Bir başka deyişle “Laik ve Müslüman Türkiye”den “Ilımlı İslam Cumhuriyeti”ne geçişi sağlamaktır. Bu dünya düzenin önünde de Türk Silahlı Kuvvetleri vardır ve psikolojik harbin amaçlarından biri bu engeli yok etmektir.
Taraf gazetesinin Türk Ordusu aleyhindeki yalan haberlerinin başka bir açıklaması var mı yoksa?
Uslu da bu psikolojik harpte kullanılan bir piyondur. Tahsis edilen köşede, ortağı Önder Aytaç’la beraber sistematik olarak Türk Ordusu’nu yıpratan yazılar kaleme almaktadır.
Ancak faaliyetlerinin de sadece “yorumculukla” sınırlı olmadığı, bizzat örgütün saha işlerinde görev aldığı da tahmin edilmektedir.Ne tesadüf ki onun bursla okuduğu Utah’tan sızmaktadır gizli belgeler. Bir örgütün parçası olarak Emrullah Uslu çok önemlidir. Türkiye’ye getirtilip sorgulanması, bildikleri açıklaması Türkiye’nin karanlıkta kalmış yüzünün aydınlatılması ve gizli hesapların açığa çıkması bakımından hayatidir.
* Oray Eğin / Akşam
“Ergenekon şimdi başlıyor”
Enis Berberoğlu’nun Saçan ve Uslu’nun açıklamalarını yayımlamak için aynı günü seçmesi tesadüf mü? Berberoğlu, 7 Aralık 20O8 tarihli köşesinde, Saçan’ın ’Tuncay Güney’i sorgulayan kişinin kendisi olmadığı ve Ergenekon Operasyonuna kaynaklık eden belgeleri deposuna götürmediği’ açıklamalarına yer verdikten sonra yazısını şöyle bitirmişti: ‘Ergenekon’u neden yazmadığımı merak edenler vardı... Ben de sabırsızlıklarını anlamamakta zorlanıyordum. Gün oldu, devran döndü onların diyecekleri çabuk tükendi, hatta iddiaların büyük bölümünün balon olduğu ortaya çıktı. Ama bakın bugün herkes doğruları konuşmaya başladı... Ve bana sorarsanız Ergenekon asıl şimdi başladı.’ Saçan’ın yalanladığı iddiaları servis edenlerin, Ümraniye’deki rolü nedir? Neden Saçan? Emniyet’te neyin mücadelesini veriyordu?
++++++
Kahraman çaycı TRT’ye karşı...
İbrahim Şahin hakkındaki kadrolaşma iddiaları, programcıları, uzmanları, muhabirleri geçip ’çay ocağı’na kadar dayanmış. Kurumda iktidara direnebilen tek kale ‘çayhane’ mi?
İbrahim Şahin’in göreve gelmesinin ardından kadrolaşmanın doruk noktasına çıktığı TRT’de bu kez de çaycıyla yönetim karşı karşıya geldi. TRT yönetimi yıllardır kurumun çay ocağını işleten Niyazi İnce’yi uzaklaştırmak için önce telefonlarını kesti, sonra turnike kartlarını iptal etti. Maliye ve SSK müfettişleri çaycının “belalısı” oldu.
TRT Genel Müdürü Şahin, göreve geldikten sonra kurumdaki birçok personelin yanı sıra çay ocağı işletmecisi Niyazi İnce ile de karşı karşıya geldi. Yaklaşık 1 ay önce İnce ile görüşen Şahin, İnce’den çay ocağını boşaltmasını istedi. İnce’nin, “Yargı ne zaman bana çık derse o zaman çıkacağım” yanıtı üzerine yönetimle arasındaki ipler koptu.
Sosyal işler daire başkanının bütün birimleri arayarak “Bizim karşımızda olan bir kişiden alışveriş yapmayacaksınız” dediğini söyleyen İnce, gün geçtikçe kendisine yönelik baskıların arttığını ve son olarak binalar arası geçişte turnikelerde kullanılan elektronik geçiş kartının elinden alındığını söyledi. Bu duruma tepki gösteren bazı TRT çalışanlarının kendi kartlarını vererek turnikelerden geçmelerini sağladığını anlatan İnce, ancak daha sonra kameralar yardımıyla kendilerine yardımcı olan kişilerin belirlenerek tehdit edildiklerini savundu.
Yönetimle ters düşmesinin ardından maliye ve SSK müfettişlerinin de sık sık kendilerini ziyaret etmeye başladığını anlatan İnce, “Geliyorlar, fatura kesip kesmediğimi kontrol ediyorlar, çay içip gidiyorlar” dedi.
Tüm baskılara karşın direneceğini söyleyen İnce, “Bütün problem şu; bizdensin ya da değilsin. Evet itiraf ediyorum, ben onlardan değilim. Mailimde de zaten başından beri Atatürk’ün resmi vardır. Hiç korkmuyorlar” dedi.
* Fırat Kozok/ Cumhuriyet
++++++
Mazlumdan zalime döndü:
AKP’de sonun başlangıcı mı?
İşte size AKP iktidarının “mazlumdan zalime” giden serüveni. AKP’nin 2007 seçimleri sonunda, Cumhurbaşkanlığı da uhdesine geçmiş, tüm devlete ve özerk ya da yarı özerk, resmi veya özel güç odaklarına egemen olmuştu. Üstelik tarikat ve cemaatler aracılığıyla, kamuoyuna, sivil toplum kuruluşlarına da hâkimdi. İşte iktidar gücünün bu tepe noktasında, yozlaşma da gizlenemez aşamaya taşındı.
Serbest piyasanın, bağımsız adaletin, yükseköğretimin, istihbarat örgütlerinin, özgür medyanın işleyiş kurallarına ya da mekanizmalarına yapılan haksız müdahaleler kamuoyundan saklanamaz hale geldi. İktidarın bu doruk noktasında “mazlumlar” yeni “zalimler” konumuna gelmişti. Bu noktadan sonrasını kestirmek çok olanaklı değil. Bir “sonun” başladığı mutlak..Ama kimin veya neyin sonu belli değil...
* Emre Kongar / Cumhuriyet
++++++
MİNİ YORUM
Tecavüze uğramayı mı tercih ederdiniz?
Medyada ‘korunmayı reddetmek’ yoluyla baş gösteren tecavüz eğilimi, mide bulandırıcı bir hal aldı. Fatih Altaylı Gülay Göktürk’e “hakaret ettiğiniz ordu sizin bacak aranızı koruyor” hatırlatması yapalı ay oldu, ama yarattığı fırtına dinmedi. Dün Taraf’tan Yıldıray Oğur, Altaylı’ya misilleme yaptı: “Ordu sizin nerenizi koruyor?” diye.
Ordu, Altaylı’nın, eşinin ve kızının da bacak arasını koruyor. Benim de, annemin de, arkadaşlarımın da... Ordunun bir milletin namusunu koruduğunu kabul etmek niye bu kadar zor? Tecavüze uğramak, daha mı kabul edilebilir geliyor?
* Selcan TAŞÇI