Medyada olağanüstü hal
Gazeteler Erdoğan’ın Davos’u terk etmesiyle ilgili manşet bulmakta zorlandı. Olayın şokunu atlatamayan televizyon kanalları ise canlı yayın skandallarına engel olamadı
Tayyip Erdoğan’ın, Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu kapsamında gerçekleştirilen “Gazze Orta Doğu’da Barış Modeli” oturumunu terketmesi karşısında medya ikiye, hatta üçe bölündü. Erdoğan’ın Peres’i “insan öldürmeyi iyi bilirsiniz”, forum izleyicilerini de “zulme alkış tutuyorsunuz” sözleriyle kınamasına “Davos kahramanı” yakıştırması yapanlar da oldu, Türk diplomasisine tarihi bir yara açtığını ileri sürenler de. Bazı gazeteler ise yaşananları yorumsuz aktarmayı tercih etti.
Hürriyet “Davos ruhu öldü”, Milliyet “Davos’ta şok”, Radikal “Davos’ta Kasımpaşa havası” manşetleriyle Erdoğan’ın tavrının diplomasi ile örtüşmediğini vurguladı.
Erdoğan’ın çıkışını destekleyen gazetelerden Sabah “Davos’ta tavır”, Star “Tarihi rest”, Posta “Biri bunları söylemeliydi”, Yeni Şafak “Tarihi tokat”, Tercüman “Davos’ta tarihi Türk şamarı”, Bugün “Küstah Peres’e tokat”, Milli Gazete “Davos’ta sert çıkış”, Vakit “İsrail’e Osmanlı tokadı”, Türkiye “Erdoğan’dan Peres’e tarihi ders”, Sözcü “Davos’ta bir Kasımpaşalı” manşetlerini tercih etti. Cumhuriyet “Davos’ta gerginlik”, Akşam “Erdoğan’dan rest, Peres’ten özür”, Zaman “Erdoğan paneli terk etti, Peres özür diledi”, Vatan “Peres tahrik etti, Erdoğan sert çıktı” başlıklarını kullanarak bu gelişmeyi düz vermeyi yeğledi.
Forumu canlı yayınlayan veya gerilimden sonra Davos’a bağlanan televizyon kanalları da bir süre şoku atlatamadı. İnal Batu ile TRT 2’deki program sunucusunun diyaloğu Davos’ta yaşananların sıcak bir tekrarı oldu. Batu, sorularıyla sözünü kesen TRT sunucusunu canlı yayında azarladı. Ancak TRT Spikeri Erdoğan’ın gösterdiği çevikliği gösteremeyince “Ama İnal Bey,...” demekle yetindi. Bir başka skanda da CNN TÜRK ekranında yaşandı. Erdoğan’ın sert bir dille eleştirdiği Peres’in toplantının ardından “özür dilemek için” Erdoğan’ı aramasını, kanal “Erdoğan Peres’i aradı” diye duyurdu.
++++++
Sana krem şanti yapmayı mı öğrettiler
Cengiz Çandar medyaya şöyle seslenmiş: Katillerin alnında ’katil’ yazmıyor. Onlar aramızda dolaşıyorlar. Bizim Ergenekon sanıklarının bir bölümü de öyle. İfadelerini dinlediğiniz vakit, haklarında tanıklığa soyunan köşe yazarlarının, televizyon anchorlarının, yüksek makam sahibi şahsiyetlerin onlar hakkında anlattıklarını işittiğinizde ’asla bir sineği bile öldüremeyeceklerine’emin olabilirsiniz. Asla bir sineği bile öldüremezler ama Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarını binlerle öldürebilirler...
Çandar’ın, ‘Katiller aramızda dolaşıyor’ tespitine katılıyorum.
Eee, sen neden gitmiştin Filistin’e? O kamplarda ne eğitimi almıştın? Elinizdekiler krema tabancası mıydı? Köpük köpük krem şanti çırpmayı, frambuazlı pasta yapmayı mı öğrendiniz orada?
++++++
Heyecan içindeyim
Şok Şok Şok... Heyecan içindeyim. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Dünya medyası önünde İsrail’e karşı bu denli açık, net ve samimi şekilde meydan okuyan bir başka liderle tanışmadık...
O lafları Peres’e Türk medyasının aydınlarının yapmasını beklerdim. Türk medyası, Türk aydınları bu lafları söylemediği için bu laflar Başbakana düşmüştür. Yazarlar, medya görev yapmayıp bütün bu yükü Başbakanın üstüne atmıştır...
* Nihat Genç / Skytürk
++++++
Aynısını yapardım
Kimse Türk Başbakanına karşı sesini yükseltemez. Kimse Türk Başbakanının elini kolunu tutarak konuşmasını engelleyemez. Diplomatik açıdan doğru mudur, değil midir bilemem sonuçları ne olur onu da bilemem ama Başbakan Erdoğan’ın yaptığını ben de yapardım. Gece yarısına doğru eve geldim. Tandığım en koyu AKP karşıtı evde televizyonun başındaydı. “Eyvah” dedim. Başbakan’ı haklı buldum diye fırçayı yiyeceğim. “Helal olsun adama” dedi.
* Fatih Altaylı / Habertürk
++++++
Öfkeyle kalkan
Deneyimli bir Türk diplomatın dediği gibi, “Başbakan son günlerde bomba gibiydi, sonunda patladı”.
Dışişleri Bakanlığı ve diğer devlet kurumlarının Erdoğan’ı sakinleştirme, fren yaptırma çabaları sonuçsuz kaldı.
Perez’in tutumu kışkırtıcı sayılabilirdi. Böyleyse, amacına ulaştı. Ne Perez’in yaşlılığı, suçluluk kompleksi kaldı ne en iyi bildiği şeyin öldürmek olduğu.
Erdoğan’ın bu hareketi halkın bir kısmınca alkışlanabilir. İsrail Cumhurbaşkanı’na haddini bildiren Türk lider olarak dünya diplomasi tarihine geçebilir.
Ama bu öfkeyle kalkışın sonu Türkiye için kârla mı oturuş olacak?
Türkiye bundan böyle bölgedeki arabuluculuk faaliyetlerini nasıl yürütecek? Öte yandan İsrail’le ilişkilerin Türkiye açısından ABD, ile ilişkiler demek olduğunu bilmeyen var mı? İsraille iyi ilişkilerin aynı zamanda AB ile de iyi ilişkiler demek olduğu bilinmiyor mu?
Gül ve Dışişleri Bakanlığı toparlayabilecek mi?
Türk diplomasisi dün akşamdan sonra pek çok alanda sıfırdan başlamak zorunda kalabilir.
* Murat Yetkin / Radikal
++++++
Diplomatik skandal
Başbakan’ın öfkesi Davos’ta diplomatik bir skandala yol açtı.
Türkiye hiç bir zaman diplomatik teamüllere bu kadar ters bir duruma düşmemişti. Başbakan’ın kapıldığı öfke, bir Türk olarak yanında olmak görevini yerine getirmeye imkân bırakmayacak kadar ölçüsüz oldu.
Türkiye Müslüman dünyasının içinde bir hizip mi olacak?
Öfkesi unutulmayacağı için uluslararası zeminde hiç bir eşiti kendisini muhatap almak istemeyecektir.
* Güngör Mengi / Vatan
++++++
İsteyince oluyormuş:
“Baykal’dan özür diliyorum”
TBMM KİT Komisyonu TRT Alt Komisyonu, geçtiğimiz günlerde kurum hesaplarını yerinde incelemiş ve Genel Müdür İbrahim Şahin ile görüşmüştü. Böylece Tuncay Güney yayınının ardından CHP’li vekillerle görüşmeyen Şahin, eleştirilerle yüzleşmek zorunda kalmıştı. Kamuoyuna toplantıdan ilginç detaylar yansımaya başladı.
Rezil, kepaze bir program
Milliyet Gazetesi’nin haberine göre CHP Milletvekili Nesrin Baytok’un “Ergenekon soruşturmasının ’firari şüphelisi’ Tuncay Güney yerine Bakırköy’den birisini bulsaydınız daha tutarlı senaryo yazardı” tepkisi üzerine, TRT Genel Müdürü Şahin “Sayın Baykal’dan özür diliyorum” dedi. Baytok, TRT’nin, Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davasına yayınlarında niye hiç yer vermediğini de sordu. Deniz Feneri konusuna değinmeyen Şahin, Güney’in Baykal’ı da hedef alan sözlerinin “canlı yayına müdahale edilemediği” için engellenemediğini söyledi.
Canlı yayına müdahale edilemediğini savunan Şahin, önceki gece Tayfun Talipoğlu aracılığıyla, TRT’yi eleştiren gazetecilere nasıl müdahale ettiklerini unuttu galiba.
++++++
Gizliliği ihlal yoksa bu ne demek oluyor?
Yasemin Çongar, Ümraniye Soruşturması’yla ilgili 2 Temmuz 2008 günü yayımlanan yazısında “soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği” gerekçesiyle, önceki gün Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşmasına çıktı. Dün de, ilgili haberlere imza atan Taraf çalışanları aynı suçtan yargılanmak üzere mahkemedeydi.
Hakkındaki suçlamaları reddeden Çongar’ın, iddianame kamuoyuna açıklanmadan bütün yaşanacakları öngörmesi tesadüf mü? Kadınlık içgüdüsü mü? Vahiy mi? Kehanet mi?
İşte Çongar’ın nokta atışı yaptığı tahminleri:
“2500 sayfa ve 400 klasörden oluşan iddianame bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’na teslim edilecek.. İddianameyi incelediğimizde, karşımızda silaha ve teröre uzak durmayan bir çete bulacağız.
Ümraniye’den, Cumhuriyet Gazetesi saldırısından, Danıştay cinayetinden tanıdığımız türden el bombaları, fünyeler, tabanca ve tüfeklerden söz etmiyorum. Nükleer, kimyasal, biyolojik silah geliştirme planları yapmış bir çete çıkarsa karşımıza, çok şaşırmayacağım.
Aynı şekilde, PKK’nın, İBDA-C’nin, DHKP-C’nin, Hizbullah’ın Ergenekon tarafından yönlendirildiği yönündeki iddialar da sürpriz olmayacak benim için. Danıştay ve Hablemitoğlu cinayetleri, Akın Birdal’a suikast girişimi Ergenekon’a bağlanırsa şaşırmayacağım.”
++++++
Mini Yorum
Al sana bomba
32. Gün’ü seyreden herkes, “kalem”in en çok yan yana geldiği sözcüğün neden “kılıç” olduğunu anladı sanırım. Ümraniye soruşturması kapsamında gözaltına alınan Yalçın Küçük bir aydının, bir başka aydını öldürmeye karar verirse, bombaya ihtiyaç duymayacağını anlatmaya çalıştı. Çünkü fikirler ancak fikirlerle öldürülebilirdi. Küçük’ün bunu anlatabilmek için, kitaplarını stüdyonun sağına soluna fırlatması Şamil Tayyar tarafından bilimsel bulunmadı. Oysa bilimsel yöntem, gözlem ve deneye dayanıyordu. Ve bu da, tezin deney yardımıyla savunulmasıydı. Tayyar’ın, yazının nasıl bir silaha dönüştüğünü, kalemin insanların üzerine nasıl doğrultulduğunu anlaması için deneye ihtiyacı var mıydı, bu tartışılır tabii!