Mazlumların bedduasından kork!
Siyah ve beyazın keskin netliği anlamlıdır ama insanların kaderinin siyaha mı yoksa beyaza mı evrileceğini "gri alan"da yaşadıkları belirler genellikle.
İki arada ne geldiyse başlarına, yaşam pratikleri ruh ve beden dünyalarında hangi izleri bıraktıysa, insanlar, onu pusula ederler kendilerine "hangisi" diye sorulduğunda.
Türkiye Kamu-Sen'i basma girişimi(!)nde bulunanlar her kim iseler onlar için anlaması neden bu kadar zor oldu bilemiyorum ama, Genel Başkan İsmail Koncuk da, sosyal medyada kendisine "hangisi" diye sorulduğunda sadece bunu yaptı aslında;
Pusulasına baktı.
Pusulası, sendikasının 400-500 bin üyesi ile onların ailelerinin, 14 yıl boyunca maruz kaldıkları baskı ve zulmün -doğal olarak- tam tersi istikamete yol veriyordu.
Ne yapsaydı?
***
Keza, şiddetle karşılanan o "hayır"dan önce "ne yapamayacağını" çok açık bir dil ve çok makul gerekçelerle anlatmıştı.
Demişti ki;
"Son 15 yılda, Türkiye Kamu-Sen'in vatansever, fedakar, cefakar üyelerine 3. sınıf vatandaş muamelesi yapıldığını unutmadık."
Unutsa mıydı; öz yurdun paryalık bir kalemde unutulur şey mi?
Demişti ki, "Tüm mevzuatın yandaşları korumak üzerine bina edildiğini, Türkiye Kamu Sen üyesi tüm yöneticileri, elemek için her türlü kirli operasyonun yapıldığını unutmadık."
Unutsa mıydı; haklarının elinden alınması unutulur şey mi? Kim bilir ne zor günlerde, ne ağır mağduriyetlerdi...
Demişti ki, "Aldığımız tüm olumlu yargı kararlarını yok hükmünde saydıklarını, hukuku guguk yaptıklarını unutmadık. Kapalı kapılar ardında, kirli pazarlıklar yapılarak, mülakat komisyonu üyelerine önceden hesaplanmış, puanlanmış hazır listeler verildiğini, buna uymayacağını söyleme cesaretini gösterebilen, çok az sayıdaki komisyon üyelerinin tehdit edilerek, üyelikten istifaya zorlandığını unutmadık.
Basit bir idari talepte bulunan, Türkiye Kamu-Sen üyelerine, önce sendikanı değiştir, diyerek istifaya zorlayan vekil, müdür ve bürokratları unutmadık. Eşiyle, çocuğuyla tehdit ederek, Türkiye Kamu-Sen üyelerini istifaya zorlayan alçak idarecileri, sözde sendikacı müsveddelerini unutmadık."
Elinizi vicdanınıza koyun, unutulur şey mi?
Eşinizle çocuğunuzla tehdit edilmek hazmedilir bir de üzerine "evet"le ödüllendirilir mi?
Demişti ki, "Kamuda her alanda önleri açılan, paralel çetelere yol veren, tüm kamuyu ve kamu çalışanlarını, bunların, olmayan vicdanına terk edenleri unutmadık. Stajyer öğretmen ve memurları "Stajyerliğiniz kalkmaz, ya bizi tercih edersiniz, ya da kamuda tutunamazsınız" diyerek, istemedikleri kirli sendikamsı yapıya, üye olmaya zorlayanları, bu insanlık dışı manzarayı önlemek bir yana, zevkle seyredenleri unutmadık."
Unutulur bir kabus muydu; onların her günü "15 Temmuz"du!
***
Velhasıl, yaşayan bilir.
Koncuk kısa süre önce yayınladığı bir başka mesajda "Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir" hadisini paylaşmıştı.
Koncuk, "korku imparatorluğu" ikliminde "cadı avı" günlerinde sendikacılık yapmış biri olarak, altında hiçbir fitne-fesat dalgası olmaksızın, yalnızca, bu koşullarda sendikasına üye olmayı "göze almış" mensuplarının yani -aileleriyle birlikte- milyonlarca mazlumun bedduasını almamak adına "hayır" diyor olamaz mı?
İsteyen evet desin, isteyen hayır...
Ben, bu pratikten gelen bir adamın "hayır"ının anlaşılamamasını sahiden anlayamıyorum.
***
Önce bir hukuk devleti meşruiyetini kazansın da...
------
Önce "Balyoz kumpası" ardından da "FETÖ iddiası"yla cezaevine giren Mutlu Kılıçlı'nın, "2 gizli tanık ifadesiyle terörist ilan edilen biri olarak" söyleyecekleri var.
Diyor ki:
"Hangi örgütten olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerince hakkında terör örgütü üyeliği, yardım ve yataklık yaptığına dair karar verilenler derhal vatandaşlıktan çıkarılmalıdır. Terör suçundan vatandaşlıktan çıkarmalar bir başlasın, kimse ne TV'de, gazetede, sosyal medyada destek verebilir, ne de bildiriye imza atabilir..."
Mahkemelerin "terörist" hükmü üzerine yapılması gerekenleri konuşabilmemiz için önce mahkemelerin hükümlerini yüzde yüz adil yargılamayla verdiğinden emin olmamız gerekir.
Bir vakitler, Mustafa Önsel'den Ali Türkşen'e, Engin Alan'dan İlker Başbuğ'a kadar yığınla "Türk askeri"nin de "terörist" olduğuna hükmedilmişti.
Türkiye adalet alanında hiçbir meşruiyet sorunu yaşanmayan gerçek bir hukuk devleti olana dek, çok "şeytanın aklına karpuz kabuğu düşürecek hareketler bunlar"...
***
Bumerang
-----
Silivri'deki spor salonundan bozma salon "darbecilerin yargılanacağı en büyük duruşma salonu" diye tanıtılmıştı.
Sincan Cezaevi'nde inşa edilen salon da "darbecilerin yargılanacağı en büyük salon" diye tanıtıldı dün.
İlk salonda "darbecileri yargılayanlar(!)" ikinci salonda "darbecilikten yargılanacaklar".
Hukuk/hukuk devleti işte tam da bu yüzden herkese gerekli!