Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Mamak’tan iki asker mektubu

5 Kasım’da Mamak Cezaevi’nde ziyaret ettiğimiz şerefli iki Türk Subayı, Utku Arslan ve Yusuf Afat’tan mektup aldık. İkisi de “Balyoz Davası” hükümlüsü, Denizci, P.Kur. Albay. Bir grup arkadaşla ziyaretimizden dolayı teşekkürlerini bildiriyorlar. Mektupları özetleyerek paylaşmak istiyoruz. Önce Utku Arslan’ın mektubundan başlayalım: Arslan, tarihimizde yaşadığımız acılardan ders almadığımız için bu bedelleri ödüyoruz diyor ve “Asrın komplosu”na dair mektubuna şöyle başlıyor:
“Avrupalılar 500 yıl önceki Viyana kuşatmasını, hatta 1500 yıl önceki Atilla’yı, hâlâ unutmamışken, biz daha 93 yıl önce İstanbul sokaklarında İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyan askerlerinin dolaştıklarını unuttuk. Maraş’ın nasıl Kahraman, Antep’in neden Gazi, Urfa’nın niçin Şanlı olduğunu unuttuk. Muhteşem olaylarla, ders alınacak yüz binlerce ibretle dolu tarihimizi eğer unutmasaydık, bugün yaşadıklarımızı daha iyi anlar, yarınlarımızı daha iyi şekillendirebilirdik” tespitinden sonra sözü Ermeni meselesine getirerek; “Ermeni tehciri ile hiç alakası olmayan birçok asker, siyasetçi, Ziya Gökalp gibi düşünürler, Hamidiye kahramanı Rauf Orbay veya ateşkes anlaşmasına rağmen Mekke’yi İngilizlerin adamı Şerif’Hüseyin’e teslim etmeyip savunan Fahrettin Paşa gibi kahramanlık sembolü olan kişiler tutuklandılar. Yargılamak üzere halktan uzağa, Malta Adasına götürüldüler. Damat Ferit hükümeti, tutuklamalarda İngilizlerden bile aceleci davrandı. ‘Ermeni katliamı’ yapmaktan birçok insanımız yargılandı, ağır cezalara çarptırıldı, bu arada Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey bile idam edildi” diyor.
Arslan, “Silivri’de görülen Balyoz ve Ergenekon davaları, 93 yıl önce uygulanan senaryonun hemen hemen aynı” ama, “Bir farkla ki, bizim savcılarımız delil üretip iftira atarken, İşgalci İngiliz’in başsavcısı ‘Bu dosya ile dava açamam, iddialarınızı doğrulayan delil bulun’ diyerek dosyayı kapatmıştır. “Hiç kimsenin akılına bir” Osman Yıldırım veya Baransu bulmak gelmemiştir” şeklinde değerlendiriyor.
Mektupta, “Balyoz Davası”nın bir hedefi de, “Türk Deniz Kuvvetleri idi. Bunu görmek için bu davada ceza alan sadece 1 karacı muvazzaf subay varken, 2003 yılında rütbeleri Üsteğmen ve Yarbay arası olan 94 denizci muvazzaf subay olması ve sözde darbenin bütün günahının denizciler üzerine yıkılması başlı başına yeterlidir. Düşünün Yargıtay kararına göre, sözde darbede bir tek karacı Üsteğmen, Yüzbaşı, Binbaşı veya Yarbayın” bulunmadığı vurgulanıyor. Bu konuda, George Friedman’ın “Gelecek 10 yıl” adlı kitabında bahsettiği gibi; “Denizleri kim kontrol ediyorsa küresel ticareti de o kontrol eder. Güç dengesi stratejisi bir çeşit deniz savaşıdır ve Amerika’nın görevi; denizleri kontrol etmesini tehdit edecek meydan okuyucuların güçlenmesini engellemektir” sözüne dikkat çekiliyor. Devamında somut olarak; “Türkiye’nin İsrail’den çok üstün olduğu tek askeri konu, Deniz Kuvvetleri idi. Gemi sayımız elbette ki hâlâ İsrail’den üstün, ama bu gemilere kumanda edecek subaylardan davanın başında muvazzaf olanları da dahil edersek 144’ü denizci amiral ve subay” gerçeği dile getiriliyor. Meselenin önemini ifade için, yine George Friedman’ın şu cümlesi hatırlatılıyor: “Bir donanma gücü oluşturmak, nesiller sürer. Çünkü mesele, sadece gerekli teknolojiyi üretmek değildir. Esas mesele, iyi amiraller ortaya çıkaran birikmiş bir tecrübenin devredilmesidir.”

***

1 Yusuf Afat ise mektubuna şöyle başlıyor: “Balyoz Davası’ndan dolayı, iftira ile ‘darbeci terörist!’ olarak yaftalandım, üç dijital veride sadece ismim yazıyor diye 16 yıl cezaya çarptırıldım... Balyoz Davası hakkında, gerçeklerin kamuoyunda fazlasıyla bilinmesi nedeniyle, bundan hiç bahsetmeyeceğim. Ancak, suçsuz olmamıza rağmen diri diri bir karanlığa gömüldük ve şimdi de üzerimize beton dökülüyor. Eğer bizlerin diri diri gömülmesi ülkemizin geleceğine olumlu bir katkı sağlayacaksa, “kanım da-canım da” feda olsun... canımdan aziz bildiğim vatanıma... Ah.. Bu zindanların dili olsa da yaşadığımız mezalimi bir dile getirebilse... Ama mümkün değil...”
“Amatör bir heyecanla, tarihe not düşmek adına bir kitap yazdım” dedikten sonra; “Türk Subayı olarak Gümüşhane yaylalarında geçen çocukluk günlerimden, Afganistan ve Şırnak’taki meslek yaşantısı ve ‘Asrın İftirası Balyoz Davası’nın tüm gerçekleri ile iftirayla tutsak edilerek zulme uğratılan Türk Askerinin mahpushane hayatını kaleme aldım” bilgisini veriyor.

***

Ordumuzun uğradığı bu büyük haksızlık karşısında, iki şerefli subayımızın şahsında, Engin Alan Paşa ve bütün kahramanlarımızın, tarih şuuru ile gösterdikleri asil duruşunu takdirle karşılıyoruz. Anlıyoruz ki; “Ergenekon Davası” Kara Kuvvetlerimizi, “Balyoz Davası” da, Deniz Kuvvetlerimizi etkisizleştirerek, Türkiye’mizin bölünmesine ve emperyal güçlerin emellerinin önünün açılmasına fırsat vermiştir.

Yazarın Diğer Yazıları