Makul diktatorya
Mevcut durumun yalnızca tankları, postalları ve apoletleri eksik, gerisi bütün unsurlarıyla bir darbe dönemi. Üstelik sandıktan çıkan % 50’nin cevaz verdiği bir darbe dönemi. % 99 oyla 12 Eylül darbe yasasını onaylayan sandık, şimdilerde % 50 ile sivil darbeyi onaylıyor.
Darbe dönemlerinde yüz karası bir sicile sahip Türk medyası darbe dönemlerinden farklı olarak, tankların ve apoletlerin gölgesinde değil, şimdilerde paranın gölgesinde boyun eğiyor, râm oluyor, tetikçilik yapıyor.
Darbe dönemleri anayasalarının metin yazarlığını yapan hukukçular danışma meclislerinin değil, şimdilerde seçilmişlerin oturduğu Meclis’in koruyucu gölgesinde katlediyorlar hukuku, adaleti.
Demokrasiyi yalnızca sandıktan çıkmak ve tek başına gücü ele geçirmek olarak anlayan ve algılayan bir zihnin, bir kafanın, bir kadronun, aslında demokrasi denen şeyin, kendisini seçmeyenlerin, kendisine oy vermeyenlerin, kendisinin inandıklarına inanmayanların, kendisi gibi düşünmeyenlerin, kendisi gibi yaşamayanların haklarını ve hukuklarını korumak olduğunu anlama imkânı ve ihtimâlinin kalmadığı şimdilerde, bütün ülke bir ampulün içine sığdırılmaya çalışılıyor.
Sözlüklerde ‘akla uygun’ olarak anlamlandırılan ‘makul’ kelimesi, bir siyasî ‘akıl tutulması’nın hukukî karinesi hâline geliyor ve despotizmin ayak izleri olarak düşüyor hukuk tarihimize.
‘Makul şüphe’ vatandaşın yaka paça sorgulanabilmesine imkân tanıyor.
Suçu ispat edilene kadar masum telakkî edilmekten, suçsuzluğu ispât edilene kadar sorgulanabilen zanlıya dönüşüyor insan.
Evet...
Bütün bunlar tankların, postalların ve apoletlerin gölgesinde değil, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının korkusuyla, sandıktan çıkmış ve seçilmiş bir iktidar tarafından hayata geçiriliyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘usulüne uygun delil toplanmadığı, suçun unsurlarının oluşmadığı ve herhangi bir örgüte rastlanmadığı’ gerekçesiyle 17 Aralık yolsuzluk soruşturması hakkında ‘takipsizlik kararı’ veriyor.
‘Takipsizlik kararı’nın gerekçesi bile sirkatin söylenmesi; ‘usulüne uygun delil toplanmadığı’. Delillerin sıhhatinden, gücünden bahsetmiyor karar, ‘’usulüne uygun’toplanmadığından bahsediyor, yani mefhum-u muhalifinden hareketle ‘usulüne uygun toplansaydı aslında ortada düpedüz yolsuzluk var’ diyor; bir itiraf metni gibi.
17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarında takipsizlik kararı veren yargı, delillerin izini sürmek yerine delillerin usulüne uygun toplanmadığını söylüyor, çünkü delillerin izleri derinlere değil, yükseklere tırmanıyor.
Yeni HSYK, 17 Aralık savcısının ihracını istiyor. İktidarın aleyhinde twit atan bir gazeteci gece yarısı apar topar sorgulanıyor.
Cumhurbaşkanının, ‘Tavşana kaç, tazıya tut’ misali, “Kobani düştü düşecek” açıklamasının ardından HDP’nin ayaklanma çağrısıyla sokakları yangın yerine çeviren KCK’lılara yeni bir sıfat bulunuyor; ‘Vandallar’ ve ‘maskeliler’. 40 vatandaş hayatını kaybediyor, yüzlerce okul yakılıyor, faturası ise kimliği ve aidiyeti belirsiz(!) ‘Vandallara’ kesiliyor.
Hemen ardından temcit pilavının altı ısıtılmaya başlıyor; açlık grevlerinde bir emriyle grevi sonlandıran(!) Öcalan’ın olayları durdurma kabiliyeti enjekte ediliyor psikolojik harp müfrezesine dönüşen havuz medyasının köşe yazarlarınca.
Bir yandan şehir şehir gezen Cumhurbaşkanı ve Başbakan sert demeçler veriyor HDP’ye yönelik, diğer yandan Bakanlar ve köşe yazarları çözüm sürecinin büyüyerek devam edeceğini söylüyor, Öcalan’ın cezaevi şartlarının iyileştirmesinden ve Öcalan’a sekretarya tahsisinden bahsediliyor.
Bir ülke göz göre göre ateşe atılıyor.
Ve bütün bunlar tankların, postalların ve apoletlerin gölgesinde değil, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının korkusuyla, sandıktan çıkmış ve seçilmiş bir iktidar tarafından hayata geçiriliyor.
***
Çok iyi bildiğimiz bir şey var, tarihin herkese öğrettiği bir şey bu:
‘Hukuk bir gün herkese lazım olur...’
Bugünkü seçilmiş iktidarın tanksız ve apoletsiz hayata geçirdiği bu olağanüstü dönemlere has hukuk düzeni, gün gelir kendi ayaklarına dolanır.
Çocukluğumuzdan beridir çok iyi bildiğimiz bir diğer şey de, bu devlette hiçbir belgenin kaybolmadığıdır. Usulüne uygun toplanmadığı(!) için reddedilen delillerin de kaybolmayacağı bir vakıadır. O sebeple bugün verilen takipsizlik kararının hiçbir anlamı yoktur, bugün takip edilmeyen yarın takip edilir. Bugün yargıda hesap vermeyen yarın verir...