Mağara devrinde mi yaşıyoruz?
Memlekette bir barınma krizi yaşandığı konusunda herkes hemfikir değil mi?
Yahu mağara devrinde olsak bir barınma krizi yaşanmasını anlamak mümkündür, sonuçta yaşanabilir mağara sayısı belli ve kısıtlı, insan nüfusu artınca ortaya bir barınma krizi çıkması kaçınılmaz bir sonuç oluyor.
O devirlerde bir barınma krizi ortaya çıkınca iki çözüm yolu vardı; bunlardan biri savaşıp diğerlerini öldürmek ve mağarayı ele geçirmek diğer yol ise barınacak yeni bir yer aramak.
Doğadaki vahşi hayvanlar da zaten çoğunlukla böyle yapıyor ya savaşıp mağarayı ele geçiriyor veyahut da göç edip yeni mağara arıyor değil mi?
İşte insan türünün farkı da tam burada ortaya çıkıyor ve bakıyor ki yaşanabilir mağara sayısı sınırlı, eee dövüş dövüş o da nereye kadar?
Sonuçta sorun dövüşerek çözülmüyor, sadece bir sonraki dövüşe kadar erteleniyor ama barınma krizi devam ediyor. İşte tam da bu noktada insanlar yeni bir çözüm yolu buluyor; kendilerine barınak inşa etmeye başlıyor ve barınma krizini kalıcı olarak çözüyorlar!
Şimdi yirmi birinci yüzyılda biz hâlâ bir barınma krizi yaşıyorsak bunun asli sebebi atalarımızın yolunu izleyerek doğru koşulları taşıyan yeterince barınak inşa edemememizdir.
Tamam, mağara devri insanlarını anlamak mümkün, çünkü onların ellerinde ne mağara kazacak ve ne de barınak inşa edecek alet edevat ve bilgi vardı amma velakin bugün Türk insanı dünyanın her yerinde inşaat yapabilecek bilgi, beceri ve yeterliliği ile biliniyor. Alet edevat desen fazlasıyla var değil mi?
Peki, neden hâlâ bu ülkede böyle yakıcı bir barınma krizi yaşanıyor?
Memlekette yaşanan bu barınma krizinin tek bir sebebi var o da kötü, çok kötü yönetim!
Elde un var, şeker var, yağ var ama yönetimde helva kavuracak yeterlilikte bilgili ve becerikli bir kadro yok…
Yani kısaca sorun tam anlamı ile bir yönetim sorunu.
Uygulanan yanlış imar iskân politikaları, yaratılan büyük ekonomik kriz ve bozulan gelir dağılımı barınma krizinin ana sebebidir.
Elbette ipini koparanın memlekete doluşmasına izin veren politik tercihler, yaşanan deprem sonrasında eksilen konut stoku da bu krizi derinleştirmiştir ama bütün bu olumsuz etkileri bertaraf edebilecek politikalar uygulanarak böyle vahim bir barınma krizi yaşanmasının önüne geçilebilirdi.
Ayrıca barınma krizinin çok önemli bir faktörü de konut sayısının yetersizliği değil gelirlerin hâlihazırda mevcut bulunan bir konutun alımı ya da kiralanmasına yetmemesidir.
Pekâlâ, vatandaşların geliri bir konut almaya ya da kiralamaya yetmiyor da diğer harcamalara yetiyor mu?
Sokağa çıkıp vatandaşa sorduğumuzda açıkça görüyoruz ki tek sorun barınma değil!
Emeği ile çalışan bir insanın maaşı ile bir otomobil alması da artık mümkün değil…
Vatandaşlar evini ısıtacak doğal gaz ya da odun kömür temin etmekte sıkıntı çekiyor, evin elektriğini, suyunu, telefonunu bile ödeyemiyor…
İnsanlar karnını doyuracak, sağlıklı yaşamasını temin edecek gıda maddelerine para yetiremiyor, et süt hatta meyve sebze alamıyor…
Çocuğunun eğitim giderlerini karşılamakta, beslenme çantasına bir şeyler koymakta zorlanıyor…
Tatile, dışarıya yemeğe ya da sinema tiyatro ve konserlere gitmek dar gelirli için imkânsız…
Bu noktada şunu görüyoruz; aslında memlekette her şeyden önce çok ciddi bir gelir krizi var!
İnsanların geliri giderlerini karşılayamıyor ve bu sorun çözülüp gelirler artmadan da barınma krizi dâhil hiçbir sorun çözülemeyecektir.