Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Cahit Armağan DİLEK
Cahit Armağan DİLEK

Libya'da savaşa girmek ve ABD'den YPG'ye açık çek

Libya ile imzalanan deniz sınırını belirleyen bir mutabakata ilişkin medyada yer alan yorumların abartılı olduğunu düşünenlerdenim.

Neden böyle düşündüğümü sorarsanız, Türkiye'nin 1970'li yıllarda Doğu Akdeniz ile şimdilerde nedense hiç konuşulmayan Ege'de petrol araştırması ve sondajları için bölgeler tahsis edip TPAO'yu görevlendirdiğini, gemilerin denize açıldığını hatırlayın derim. Yani ilk defa yapılan yeni bir şey yok.

Bizi bu yönde hareket etmeye zorlayan da Rum-Yunan ikilisinin Ege'de işgal altında tuttukları adalarımızdan sonra Doğu Akdeniz'de geniş deniz alanlarında Türkiye'nin kriz yaşadığı kıyıdaş ülkeleri, AB ve ABD'yi arkasına alarak yeni işgal girişimlerine hız vermeleri olmuştur.

Libya ile yapılan mutabakatı işte bu işgal girişimlerine karşı Türkiye'nin harekete geçtiğinin işareti olarak olumlu ve önemli bir adım görmek lazım. Ama Doğu Akdeniz'deki kıyıdaş diğer devletlerle benzer anlaşmalar yapılamadığı sürece ise bir nevi kadük kalacak bir hamledir.

Diğer taraftan Libya'da süren iç savaşta mutabakat imzaladığımız Ulusal Mutabakat Hükümetinin (UMH) içindeki bulunduğu zorluk. Bu haliyle mutabakatın en zayıf halkası bizzat imzayı atan UMH.

Çünkü karşısındaki Hafter yönetimi ve güçleri son günlerde UMH kontrolündeki Trablus'u ele geçirmek üzere büyük bir harekata hazırlanıyor. Bazı yerel kaynaklar dün General Hafter'in son talimatları verdiğini bildirdi.

Tam da UMH ile imzaladığımız mutabakat sonrasında yaşanan bu gelişmeler Doğu Akdeniz'de kazanımlar(!) elde ettik denilen bir ortamda Türkiye'yi Libya'da savaşın içine çekebilecek gelişmelerin de önünü açıyor gibi.
Libya ile deniz sınırı mutabakatının yanında bir de askeri işbirliği mutabakatı imzalandı. Erdoğan önceki gün bu mutabakatı askeri eğitim ve teknik işbirliğini kapsadığını, asker gönderme ve askeri harekatı kapsamadığını söyledi.

Ama peşinden eğer Libya'nın meşru hükümeti UMH'den talep gelirse asker göndeririz dedi.
Erdoğan, Rusya'nın Libya'da Hafter tarafını desteklemesini de eleştirdi. Putin'le görüşüp ikna edebileceğini ima etti.
Putin'in etraflıca düşünemediğini hatalı pozisyonu aldığını söylemek ne kadar doğru göreceğiz. Erdoğan ile görüşmesinden sonra tutum değiştireceğini beklemek de hayali bir beklenti olur.

Ama Libya'da Türkiye ve Rusya'nın karşı taraflarda olması yeni bir Suriye senaryosunun uygulandığını gösteriyor. Bu haliyle 2015'te Rusya'nın fiili müdahalesiyle Suriye'de başlayan mini-dünya savaşının benzerinin Libya'da yaşanacağını söyleyebiliriz.

Burada tabii ki ABD'nin tutumu önemli. Avrupa ülkeleri başta Fransa olmak üzere Hafter lehinde bir tutum sergiliyorlar. İngiltere ise Libya'daki mevcut kaosun yaratıcılarından gibi. 2015 BM Libya siyasi anlaşmasını adeta kadük hale getiren UMH'nin söz konusu anlaşmadaki prosedür tamamlanmadan tanınmasının önünü açarak süreci tartışmalı hale getiren İngiltere gelişmelere bağlı olarak tavır alabilecek bir pozisyonda.
Trump yönetimi hem Hafter ile görüşüp hem de Türkiye'nin UMH ile ilişkilerine ve desteğine sessiz kalan, çıkarları gerektirişe UMH arakasında yer alabilecek bir görüntü veriyor. Son Libya-Türkiye mutabakatlarına tepki vermemesi de bunu gösteriyor. Adeta Libya'da Rusya karşısındaki bir ittifakı destekleyebilirim mesajı veriyor.
Bu resim 2015'lerde Suriye'deki ittifaklaşmayı hatırlatıyor. O zaman da Türkiye ABD ve Körfez ülkeleriyle Esad yönetimini düşürmek üzere yerel unsurları eğit-donat projesi başlatıp askeri operasyonu desteklemişlerdi. Sonucu biliyoruz.

Erdoğan'ın talep gelirse asker gönderebiliriz açıklaması bu sefer Libya'da böyle bir ittifaklaşmanın emareleri mi, ABD bu işin neresinde göreceğiz.
Ama Suriye'den ders alanların hiç teşebbüs etmemeleri gereken ve Türkiye'ye büyük bedeller ödetebilecek bir senaryo olduğu açık.

Çünkü perde arkasından Türkiye'yi teşvik ettiğini düşündüğüm ABD hem Suriye'de hem de ikili ilişkilerde bize karşı düşmanca hareket etmeye devam ediyor.
Kongre'den geçen 2020 yılı Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasasına göre S400 alımı nedeniyle Türkiye'ye yaptırımlar uygulanması ve F35'lerin verilmemesi hükme bağlanmış.

Türk Akımı kapsamında görev alan şirketlere de yaptırım öngörülmüş. Yani Rusya ile yeni işbirliklerinin de önü kesilmek isteniyor.

Kıbrıs'ta Rum yönetimine yönelik silah ambargosunun kaldırılması bir diğer hüküm. Yani Kıbrıs'ta Türk askeri çekilsin dayatması yapılırken doğrudan Rumların yanında alıyorum mesajı.
Daha ilginci şu. Suriye'de sözde IŞİD'le mücadele adı altında daha önceki yıllarda ortalama 500 milyon dolar civarında bütçe ayırıyordu. Bunun önemli bir bölümü YPG'nin donatılması içindi.

2020 bütçesindeki farklılık herhangi bir rakam belirtilmeyip yani sınırlama koymayıp Pentagon'un gerekli gördüğü miktar, yardım tipi ve verilecek grubu (ki YPG'den başkası değil) Kongre'ye yazılı bildirmesi isteniyor.

Kongre ve Trump adeta YPG'ye destek için Pentagon'a açık çek veriyor. Bu çok açık düşmanlıktır.
Böyle bir ABD'nin açık veya örtülü desteğiyle veya sadece teşvikiyle Türkiye'nin tek başına Libya'da bir şeyler yapmasının Türkiye'ye bedeli ağır olur. Libya'ya asker göndermek Suriye'deki terörle mücadele operasyonu değil açıkça savaşın tarafı olmaktır. Bu karar kabul edilemez.

Yazarın Diğer Yazıları