Lağım faresi sever misiniz? Ve Osmanlı Türkçesi...
Küçük kızım Nagehan'la damadım Çağlar, kızımın British Colombia Üniversitesi'ndeki doktora çalışması nedeniyle Kanada'nın Vancouver şehrindeler 9 aydır, bu ay dönecekler hayırlısıyla.
Kanada, bir huzur ülkesi, kalkınmış, sorunlarını çözmüş ve hâlâ göçmen kabul edebilen bir büyük ülke... Bu durumuyla da çekici geliyor birçok kimseye...
Geliyor ama içinde yaşayınca çekici değil itici olan yanlarının bulunduğu da görülüyor.
Geçende yaşadıkları bir olayı aktardılar çocuklarım bana... Bir otobüse binecekler, adımlarını atıyorlar ön kapıdan, şoför "Fare sevmiyorsanız binmeyin lütfen!" diyor... Kızımla damadım birbirlerinin yüzüne bakıyorlar, bir şey anlamıyorlar, dalga geçiyor sanıyorlar, kızım Türkçe olarak "Gel binelim Çağlar, saçmalıyor..." diyor ve biniyorlar. İkili boş bir koltuğa oturuyorlar... Ama o da ne? Yan taraftaki koltuğa tek bir kişi oturmuş, kucağında kocaman bir lağım faresi, çocuğunu sever gibi onu sevip durmakta. Tam o sırada arkadan biri geliyor, o fare severe "Ben de yanınıza oturup, sevebilir miyim?" diyor.
Bizimkiler şoke oluyorlar, iğreniyorlar, tiksiniyorlar ve ilk durakta otobüsten iniyorlar...
İşte böyle, bizde şoförle kavgalar, genç kadınlara çirkin saldırılar oluyor, orada da lağım faresi seviyorlar...
İkisi de kötü...
Bu fare öyküsü, bana Doğan Yurdakul ve F.Cengiz Erdinç'in yazdığı ve Kırmızı Kedi Yayınları arasından çıkan "Adalet Savaşçısı/Menderes'in Avukatı Burhan Apaydın'ın Anıları" adlı kitaptan bir bölümü anımsattı.
Burhan Apaydın'ın Yassıada Mahkemelerindeki çıkışından hoşlanmaz o günkü askeri yönetim, tutuklarlar, gerekçe de çok ilginçtir: "Halkı etkileyip galeyana getirmek için 30 bin kitap basma hazırlığında olmak."
İstanbul Harbiye'de bir hücreye atarlar, içeride 3 tane fare vardır, Burhan Apaydın da (o yılmaz ve korkusuz adam) fareden çok korkmaktadır. Ayaklarını kaldırır, yatağına büzülür dua okumaya başlar. Sonraki yıllarda avukatlığını yaptığı ünlü kabadayı Dündar Kılıç'a bu anıyı anlattığında, Kılıç "Burhan Bey, onlar ailedir; ana, baba, çocuk... Benim Mamak Askeri Cezaevi'nde hücremde de vardı, ben dost olmuştum onlarla" demiş.
Osmanlı Türkçesi
Osmanlı Tulumbacısı, Osmanlıspor, Osmanlı Berberi... Bizim çocukluğumuzda Cumhuriyet ve Millet adları konulurdu, şimdi moda Osmanlı... Osmanlı Ocakları kuruldu, Osmanlı torunu olduğunu söyleyenler türedi... Osmanlı ekmeği çıktı birdenbire (uyduruk)...
Ve ve... "Osmanlı Türkçesi" icat oldu... "Osmanlıca" değilmiş, bunca yıl yanlış dermişiz, bunca yıl Üniversitelerde adı yanlış söylenirmiş, Türkçe imiş meğer...
Evet o dilin içinde Türkçe sözcükler var ama Arapça ve Farsça sözcükler ağırlıkta... Bir karma ve yapma dil... Arapça, Farsça ve Türkçeden oluşuyor ama ne Arap bir şey anlıyor, ne Fars ne de Türk... Osmanlı Sarayının dili, resmi dil ve de saray şairlerinin dili... Anadolu bu dili konuşmamış, benimsememiş, Anadolu şairleri arı-duru güzelim Türkçe ile yazmışlar...
Şimdi birileri bu yapma-karma dili yeniden hortlatma çabasındalar, adını da yukarıda belirttiğimiz gibi "Osmanlı Türkçesi" koymuşlar, kurslarını açıyorlar sağda solda...
Cumhuriyet bir dil ve harf devrimi yaptı, Öztürkçe ürünler (şiir, roman, öykü, deneme vb.) verildi yığınla... Siz suyu tersine akıtamazsınız... Boşuna debelenmeyin Efendiler!