Laf kıtlığında asmalar budamak!..
Yaz geç geldi ama bugünlerde kavurucu etkisini gösteriyor.
Oldum olası çok sıcağı sevmem, soğuktan hoşlanırım.
Çünkü (aşırı olmayan) soğuk, tıpkı gecenin sessizliği gibi ilham ve çalışmanın rahmidir, oluştuğu yerdir.
En azından benim için.
Şimdi bu aşırı sıcaklarda, Ankara’dan çok uzakta tartışmaları izliyorum.
Tartışma konularından biri Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) referandum hakkında vereceği karar; diğeri ise, Genelkurmay Başkanının açıklamaları.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, emekli olmadan önceki son günlerinde, basına açıklamalar yapıyor.
Bu dönemdeki açıklamalarının ilkini Yeniçağ’a (Sabahattin Önkibar’a) yaptı, diğerini Star TV’den Uğur Dündar’a. Nedense, Yeniçağ’a yapılan (bir kısmı da yazılmayan) açıklamalar kimilerini çok rahatsız etti.
Efendim, Genelkurmay Başkanı Yeniçağ gibi bir gazeteye nasıl konuşurmuş?
Bunların işi gücü kalmamış, laf kıtlığında asma buduyorlar!..
Gazetedeki arkadaşlar gereken yanıtları verdiler. Ben de işin başka boyutuna değinmek istiyorum.
“Özdeşleşme” yanılgısı...
Genelde bir “insan”, özelde ise bir “gazeteci” konuştuğu kişi ile özdeşleşir mi, özdeşleşmek zorunda mı?
Hükümete yandaş gazeteciler, hükümetle kendilerini -çoğu zaman- özdeşleştirdiği için başkalarını da öyle sanıyorlar!..
Bunu, yapılan tartışmalarda da görüyoruz. Hükümete yönelik bir eleştiri karşısında, sanki kendilerine yönelik bir şey varmış gibi can havliyle saldırıyorlar. İşi hakarete bile vardırıyorlar.
Bu durumda insan düşünüyor. Ne çıkarınız var ki, gazeteciliğin ötesine geçerek, kendinizi hükümet yerine koyarak gardınızı alıyorsunuz?
“Özdeşleşme” konusuna bir de tersinden bakalım. Ve örnekle soralım:
Genelkurmay Başkanı Yeniçağ’a konuştuysa onunla özdeşleşti sayılabilir mi?
Kesinlikle hayır.
Ancak, bu yanlış düşünce her zaman hükümet yandaşlarında olmuyor, “bizim kesimde” de olabiliyor.
Buna da örnekler vereyim.
Ben, 6 haftadır (bu gece, 7 hafta olacak) Beyaz TV’de “Düşünce Fırtınası” programına çıkıyorum. Karşımda gazeteci Şamil Tayyar var. Moda deyimle moderatörlüğü (sunuculuğu) deneyimli gazeteci Latif Şimşek yapıyor.
Ben bu programda, Ceviz Kabuğu’nda hükümete yaptığım eleştirilerin belki de 5-10 kat fazlasını yapıyorum. Çünkü, burada “konuşmacı ve yorumcuyum.”
Buna rağmen, hâlâ bana “Melih Gökçek’in kanalında ne işin var?” diye soruyorlar. Melih Gökçek ise yemin ediyor: “Vallahi kanal benim değil.”
Kimse inanmıyor.
İşin o tarafı tartışıla dursun. Diyelim ki, Beyaz TV Melih Gökçek’in, hatta hatta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olsun.
Benim gibi bir gazetecinin, hele hele hükümete ağır eleştiriler yapan, politikaya da bulaşmış bir gazetecinin böyle bir kanalda her eleştiriyi yapabilmesi güzel bir şey değil mi?
Bunun eleştirilecek yönü olur mu?
Olursa, bunu kanalın sahipleri ve o görüştekilerin düşünmesi gerekmez mi?
Bence öyle.
Kendin çal, kendin oyna misali...
Ama buna rağmen, hâlâ âdeta “Türk’ün Türk’e propagandası gibi” kendi kendimize konuşmayı tercih eden, belki de işin bu yönünü düşünmeyen insanlarımız olduğunu görüyorum. (Bu arada, benim dışımda Can Ataklı gibi bir gazetecinin eleştirilerine de tahammül eden, ileride herkesi şaşırtacak başka sürprizleri olacağını da hissettiğim Beyaz TV ve yöneticilerini kutluyorum.)
Ben yıllarca, Ceviz Kabuğu’nda Vakit Gazetesi’nin, Taraf Gazetesi’nin, kimi zaman da AKP’nin ağır toplarını konuk ettim.
Peki onlar gibi mi düşünmeye başladım? Hep, aynı düşüncedeki insanlarla konuşmak ilkellik değil mi?
Tabuları yıkma propagandası yaptığı halde, tabuların esiri olanların bunları aşması gerekiyor artık.
Şimdi gelelim baştaki konuya. Buraya kadar, kendi görüşümüzdekileri eleştirerek açıklamaya çalıştım. Yani, iğneyi kendimize batırdık. Diğerleri de çuvaldızı etinde hissetmek istemiyorsa, bizim gibi hiç olmazsa iğneyi kendilerine batırmalılar.
Genelkurmay Başkanı Yeniçağ’a demeç verdi diye, onunla özdeşleşmiş olmaz.
Efendim, ordu bizim gazeteyi okuyormuş!.. 700 bin kişilik ordu Yeniçağ’ı okuyor da, niçin tirajı 52 bini bir milim aşmıyor? Bu mu okumak? (Alın size bir Başbuğ eleştirisi!..)
Daha yazacak çok boyut var ama, terazinin topuzunu kaçırmayalım bu sıcakta.