Küreselleşmenin yanlış ve yanıltıcı yanı...
Küreselleşme süreci için egemen paradigma, hem yanlıştır, hem de yanıltıcıdır.
Yanlıştır... Çünkü bir tek spekülatif sermaye hareketlerine dayanıyor... Ciddi yatırım sermayesi, uzun vadeli risk hesabı yaptığı için spekülatif sermaye ve sıcak para kadar hızlı hareket etmiyor. Belki küreselleşme kurgusundan, küreselleşmeye spekülatif sermayenin hakim olacağı hiç düşünülmedi. Veya küreselleşmeyi özellikle spekülatif sermaye kurguladı. Ancak bilinen odur ki, sermaye hareketleri dışında, emeğin serbest dolaşımı hiç tartışılmıyor. Mal hareketlerinin globalleşmesi de, örneğin gümrüklerin kaldırılması da söz konusu edilmiyor.
Tek spekülatif sermaye hareketi, tersine dünya istikrarına zararlı oluyor. Çünkü finans sektörü ve sermaye piyasaları aşırı şişiyor. Reel sektörü temsil etmekten uzaklaşıyor. Kırılganlık artıyor. 2007 sonlarına kadar bu yanlışı yaşadık. Bu gün de bu sonuçları ekonomik kriz içinde yaşıyoruz.
Küreselleşme yanıltıcıdır... Çünkü özellikle sıcak para, girdiği ülkede kur baskısı yaratıyor. Ülkenin cari açığı artıyor. Ancak, aynı zamanda geçici suni refah yaratıyor. Halk aldanıyor. İşsizlik, yoksulluk ve ülkenin dış borç yükünün artması, daha geç fark ediliyor.
Türkiye, bu anlamda kraldan çok kralcı davranıyor. Türkiye’de, uygulanmakta olan, politikalar ve araçlar küreselleşmeyi veri kabul eden, bu anlamda ulusal çıkarları tartışmayan bir eksen üstünde kurtulmuştur.
Örneğin, dalgalı kur sistemi, 2002 yılından bu güne kadar 160 milyar doların üstünde cari açığa ve ülkenin dış borç yükünün artmasına neden olduğu halde, tartışılmıyor. IMF’nin dayatması ile bu sistemi getiren Kemal Derviş bile şimdi sıcak paranın sınırlanması gerektiğini söylüyor.
Merkez Bankası’nın yalnızca TL’yi korumak için düşük kur’a ilgisiz kalmasına da itiraz edilmiyor. Oysaki Hükümet isterse, MB’nın bağımsızlığına zarar vermeden, yasa değişikliği yaparak, MB’na, reel kurun gözetilmesi görevini de verebilir. Kur- enflasyon arasında dengeli bir politika izlemesi sağlanabilir. MB, zaten faizi tayin etmiyor, piyasada oluşan faizi takip ediyor.
Özelleştirme için de peşin bir önyargı var. Devletin özelleştirme yapması ferdi refahı artıracak gibi algılanıyor. Gerçekte ise devletin altyapıları da özelleştirmesi, sosyal fayda gözetilmediği için ekonomide toplam faydanın düşmesine neden oluyor. Devlet tekeli yerine piyasada tekel oluşuyor, işsizlik artıyor.
Daha da önemlisi, küreselleşmenin başarısı, devletin ekonomi içindeki payını azaltmak gerektiğine inanılıyor.
Aslında, devletin piyasada rekabetin önünü açmak için ekonomide aktif görev alması, spekülatif sermaye hareketleri ve özellikle sıcak para için bir tehdittir.
Bu gün, sıcak paranın zararlarından kurtulmak için neler yapılabileceği ve sıcak para girişinin nasıl sınırlandırılması gerektiği tartışılıyor. Brezilya, sıcak para girişine vergi koydu.
Aslında sıcak paranın kontrolü için ulusal politikalara ağırlık vermek, gerçekçi kur politikası uygulamak ve tüm gelişmekte olan ülkelerin anlaşarak önlem alması gerekir. Örneğin 2006 yılında Tayland’ın, yalnızca sıcak para için aldığı önlemler başarılı olmadı.
Öte yandan Türkiye’de devletin zayıflatılması, piyasada tekelleşmeye, kartelleşmeye neden olmuştur. Kayıt dışılığı artırmıştır. Haksız rekabet ortaya çıkmıştır. AB 2009 Türkiye ilerleme raporuna göre, yolsuzluk artmıştır.
Özetle, spekülatif sermaye, küreselleşmeyi kendi hakimiyet alanına alarak, dünyayı esir etmiştir. Bir ülke, küreselleşme tuzağına düşmeden ulusal çıkarlarını koruyarak da dışa açık ekonomi uygulayabilir.